hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ajda Pekkan'la müziğe merhaba diyen kontrtenor

    Ajda Pekkanla müziğe merhaba diyen kontrtenor
    expand

    Nuri Harun Ateş, hem sesine hem de kendine az rastlanır türden bir tenor, pardon kontrtenor!.. Konservatuar müfredatlarında "kontrtenor" olmadığı için bunun ceremesini epey çekmiş.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İzmir, İstanbul derken yolu İsviçre'lere düşmüş.

    Şimdi 24 Ekim'den itibaren her çarşamba Suadiye Mirror'da; 18 Ekim'den itibaren her perşembe Urban Lounge'da kulak pasımızı alacak. Cuma'ları ise Garaj İstanbul'daki programına devam edecek.

    Hem de hiç alışık olmadığımız türden bir programla.

    Hayatındaki çok yönlülüğü işine de yansıtan Nuri Harun Ateş'i dinlemediyseniz hala geç kalmış sayılmazsınız.

    Cevaplamaktan sıkılmamışsan bize de anlatmanı rica edeceğiz: Kontrtenor ne demek?

    Kontrtenor, Barok dönemden gelen bir şarkı söyleme geleneğinin devamı. O dönemde hadım edilen yetim çocuklar o zamanın ünlü şarkıcıları olmuşlar. Bu uygulama yasaklanınca onların yerlerine kontrtenorlar geçmiş. O zamanlar kadınların sahneye çıkması yasakmış. Kadın rollerine erkekler çıkıyorlarmış. Sonra kontrtenorlar onların yerini almış ve bu barok dönemini ele geçirmiş. Klasik Döneme kadar bu böyle devam etmiş. Bir barok şarkıcılık geleneği diye özetleyebiliriz yani.

    Okul hayatının biraz çalkantılı sanırım. Bir ara yolun İsviçre'ye de düşmüş. Senden dinleyebilir miyiz?


    1998'de Dokuz Eylül Üniversitesi konservatuarına girdim. Tenor olarak girdim fakat hep kontrtenor olmak istiyordum. Ben fanatik bir Ajda Pekkan hayranıyım. 11 yaşındaydım; Ajda Pekkan tekrar çok parladı, ben evde Ajda taklitleri yapıyorum.

    Göze diye bir arkadaşım var aynı servisteyiz, ona "Göze bak sana Ajda taklidi yapacağım. Benziyor mu benzemiyor mu söyleyeceksin" dedim. Tarihi an; Göze'nin "Evet benziyor" demesiydi. Ondan sonra şarkı söylemeye karar verdim. Sonra Ajda şan dersine başlayınca ben de şan dersine başladım. Meğer yetenekliymişim.

    Ailem karşı çıktı. Eczacı olmamı istiyorlardı. Ben de her zaman inatçı bir çocuktum. Kendi harçlıklarımla dersler alıyorum. Sonra konservatuara girdim ama tenor olarak girdim. Çünkü kontrtenorden kimsenin haberi yoktu.

    "Benim nasıl haberim vardı"ya gelirsek... Ajda, 1997'de Rumelihisarı'ndaki konserinde barok aryalar söyledi. Cemil İpekçi'ye barok kostümler yaptırdı. Kontrtenorlerin söylediği sesten aryalardı bunlar. Onu izlerken nefesim kesildi. Kendi kendime bu sesten şarkı söylemeye başladım ben de. Fark ettim ki, kadın sesinde şarkı söyleyebiliyorum. Okuldakiler de şaşırdı ama müfredatlarda kontrtenorlere yer yoktu ve ben mutlaka kontrtenor olmak istiyordum. Kimseyi  ikna edemeyince Mimar Sinan'a gittim.

    Orada Güzin Gürel'le çalışmak istiyordum ama bana başka bir hoca verdiler. Bence Güzin Hoca kontrtenor yetiştirme kapasitesine sahip tek hocadır. Dekana çıktık, itiraz ediyoruz ama hocam değişmedi.

    Sonra Mimar Sinan'ı da bıraktım ve Yıldız Teknik'i kazandım ama Şan bölümü benim istediğim donanımda değildi. O sırada af çıkmıştı, ben de afla beraber  Dokuz Eylül'e geri döndüm. Fakat maalesef yine sıkıntılar baş gösterdi. Güzin Hanım, Mimar Sinan'dan ayrılıp İstanbul Devlet Konservatuarı'na geçince ben de geçtim.

    Müfredatlarda kontrtenor diye bir şey olmadığı için burada da problemler çıktı maalesef. Güzin Hanım bana "dünya çapında tenorsun" diyordu ama benim umrumda değildi. Neden kontrtenor olamıyorum müfredatta yok diye? Bana göre değildi tenorluk; kahraman roller vs. O sesi hiçbir zaman kendime ait hissetmedim, okulu da müziği de bıraktım ve Ada Müzik'e tezgahtar olarak geçtim. Sonra müzik bölümünün başına geçtim. Bir sürü klasik müzik CD'leri getiriyorum. Çok mutluydum klasik müzik bölümünde.

    Burada Murat Daltaban'la yolun kesişiyor sanırım?

    Evet; sene 2002... Bir gün Murat Daltaban girdi içeri, Ben hikayemi anlattım ona. Murat dinledi ve gitti. Sonra ben Ada Müzik'i bırakmak zorunda kaldım. Ailem iflas etti. Dedem ölmek üzereydi o sene her şey korkunç gidiyordu hayatımda. O sıralar bir gün ben Cihangir'de yürürken Murat Daltaban'ı tekrar gördüm.  Bana Mustafa Avkıran'ın bir projesinden bahsetti. Bir kontrtenor aradıklarını söyledi. Ben de gittim karşımda Derya Alabora, Murat Daltaban, Övül Avkıran, Mustafa Avkıran, Engin Yörükoğlu, Sema Moritz var. Beğendiler beni, projeye başlayacaktık. Sonra bir yıl boyunca aranmadım.  İzmir'e döndüm. O 1 yıl boyunca  evde tv izledim. 1 yılın ardından Mustafa Avkıran'dan bana bir telefon geldi projeyi daha önce ertelediklerini şimdi yapacaklarını söyledi. Bana o dönem inanılmaz destek oldu. Proje başladı. Burada 2 kez oynadık sonra İsviçre'de uluslar arası tiyatro festivaline gittik. 4 gün kapalı gişe oynadık. Serkan Altunorak dalga geçiyordu hatta; 'festivalin ödülünü sana verirlermiş' diyordu. Ve gerçekten festival ödülünü bana verdiler. Ben aşk acısı içindeydim, o acım insanlara geçmiş sanırım. İzleyenler arasında Zeynep Yerdelen vardı, o dönem İsviçre'de milletvekiliydi. Hayatımı değiştiren kadınlardan biridir Zeynep; bana burs verdi. İsviçre'de hatta  Avrupa'da istediğim okullardan birinde okuma hakkı verdiler bana. Araştırmalarım sonucu bir yıl içinde İsviçre'ye gittim. Konuk öğrenci olarak başladım; 1 sene çok iyi bir eğitim aldım, fakat çok mutsuz oldum. Çünkü hayatımda sadece klasik müzik olamayacağını anladım. Güzin Hanım'ın öğrencisi olarak İstanbul Devlet Konservatuarı'na döndüm. Kontrtenor tanınmıştı artık okulda. Budur okul hikayem.

    Hiçbir müzik türü diğerinden değersiz değil...

    Nuri Harun Ateş'in kafası müzikal anlamda da karışık mı? Her tür müziği programında söylediği gibi aynı keyifle dinler mi?

    Tüm müzik türleri aynı yere dokunmaya çalışıyor aynı amacı güdüyor. Arabesk bir parça da bir klasik müzik parçası da sana dokunmaya çalışıyor.  Maria Callas da şarkı söylerken seni ağlatmak istiyor. Bir anlamda kime dokunabiliyorsanız ona dokunuyorsunuz. Benim programım da çok Türkiyeli ve dünyalı bir şey. Her şeyi dinliyoruz. Hiçbir müzik türü diğerinden daha değersiz değil.

    Phantom of The Opera ile O Benim Dünya'mı karıştırarak söylemek her baba yiğidin harcı daha doğrusu cesareti değil. Bu anlamda kural sevmediğini söyleyebilir miyiz?

    Sevmiyorum evet. Bu karışımların tamamen benim müzikal hafızamla alakası var. Dinlerken sürekli düşünüyorum çünkü.
    Garaj istanbul'da program öncesi ve sonrası senin evde dinlediğin şarkıları dinliyoruz. Bu kimin fikriydi?
    Benim fikrimdi. Evde partiler yaparım yıllarıdır arkadaşlarıma Nuri Disco deriz adına; çok eğleniriz. Bu sezon böyle bir çalışma yapıyoruz program öncesi ve sonrası.

    Garaj İstanbul'daki program dışında önündeki programların neler?

    Almanya turnemiz vardı ama kafası karışık kontrtenor olarak  gitmedim oraya. Bodrum'da Mandalin'de ayda 1 konser vermeye devam edeceğim. 24 Ekim'den itibaren her Çarşamba Suadiye Mirror'da, 18 Ekim'den itibaren her Perşembe Urban Lounge'da olacağım. Cumaları Garaj İstanbul'daki program da zaten devam ediyor.

    Garaj İstanbul'daki program konsepti dışında- yani kafası karışık kontrtenor' dışında - müzikal anlamda bir şey yapmak istiyor musun?

    Uzun süredir Stockholm'le çalışıyorum. Onların bir projesi olacak; müzikal proje orada yer alacağım bir de albümümü çıkarmaya çalışıyorum; aslında hazır doğru zamanı bekliyorum.

    Nuri Harun Ateş'in programları ile ilgili detaylı bilgi için:

    http://garajistanbul.org/events/kafasi-karisik-kontrtenor-13/
    https://www.facebook.com/nuriharunates

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow