Vassaf'ın Gezi gençliğine ithafı: Ne Yapabilirim?
Gündüz Vassaf'ın bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara seslendiği ve "küresel Gezi gençliğine ve ebeveynlerine" ithaf ettiği yeni kitabı "Ne Yapabilirim?" okurla buluştu.
Gündüz Vassaf'ın "küresel Gezi gençliğine ve ebeveynlerine" ithaf ettiği yeni kitabı "Ne Yapabilirim?", İletişim Yayınları'ndan çıktı. Yayınevi, Sinan Sülün'ün "Karahindiba", Jean-Claude Kaufmann'ın "Tek Yatakta İki Kişi", Nilüfer Taşkın'ın "Bu Bir İsyan Şarkısı Değil!", Arzu Yılmaz'ın "Atruş'tan Maxmur'a" ve Murat Kılıç'ın "Allah, Vatan, Soy, Milli Mukaddesat" kitaplarını da okurla buluşturdu. Ayrıca, Kürtler Ne İstiyor?", "Dersim", "Beynelmilel İşçiler İttihadı","Adın Perihan Olsun", "Parçası, Tanığı, Mahkumu, Sürgünü Oldum", "Eksik Bir Şey" ve "Valizdeki Mektup" adlı kitaplar da 5 Ağustos'ta raflardaki yerini alacak.
İstanbul Süryanilerinin Hikayesi
Ne Yapabilirim?
İletişim Yayınları Gündüz Vassaf'ın yeni kitabı Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar'ı okurlarla buluşturdu.
Birer başucu kitabı olmuş Cehenneme Övgü ve Cennetin Dibi'nin yazarı Vassaf, "küresel Gezi gençliğine ve ebeveynlerine" ithaf ettiği yeni kitabında tüm siyasi mekanizmaların dışında kalarak, okuruna kötümserliğe, çaresizliğe ve haksızlıklara karşı "ne yapabilirim?" sorusu üzerine düşünmenin yollarını sunuyor. Şiirsel bir dille…
Gündüz Vassaf, Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar'da bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor. Kötümserliğe kapılıp edilgenleşmeye, değişimin ertelenmesine, değişimi kendimizden başka yerlerde aramaya karşı çıkıyor. Okurunu, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden "ne yapabilirim"i düşünmeye davet ederek yeni bir yaşam ahlâkını tartışmaya açıyor.
Karahindiba
Daha önce Kırlangıç Dönümü adlı romanını yayımlanan Sinan Sülün'ün ilk kitabı Karahindiba da edebiyatseverlerle buluştu. Sülün'ün zamanın ruhunu, aşkı ve ümidi edebiyatla harmanladığı öyküleri, son dönem Türkçe edebiyatın en çok dikkat çeken metinlerinden.
Alternatif bir Stalin Portresi
Sinan Sülün, işsizliği, çeyrek biletleri, bir pelikanın ürperen tüylerini, uzun yolu, eski tanışları, inmeyen şişlikleri anlatıyor. Sakin ve iyicil, içli serzenişler... Âşıkken dünya daha hızlı döner. Karahindiba, genç sesli, usta işi öyküler. Zamanın ruhu, çıkışsızlığı, ümidi, ürkek dokunuşları… Numan, paspas atıyor dünyanın yaralarına. Baharın insanı sarhoş eden kokusu var sayfalarda.
Tek Yatakta İki Kişi
Jean-Claude Kaufmann'ın Tek Yatakta İki Kişi adlı kitabı İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Aynı yatağı paylaşanların yaşadıkları… Geceleri sıcak basanlar, üşüyenler, kıpırdayanlar, tekme atanlar, uykusunda konuşanlar ve horlayanlar… Kişisel ve kutsal bir alan üzerinde yaşanan tüm bu durumları irdeleyen ve aynı zamanda alışkanlarımızı da sorgulamamız gerektiğini hatırlatan Kaufmann; yatakta ihtiyaç duyulan kişisel bir rahatlık mı, yoksa eşlerin birbirlerine gösterebilecekleri bir şefkat mi soruları üzerinden yaşanan çatışmanın izlerini sürüyor.
Medeniyet kuran ve çökerten dinamik: Lüks ve Şiddet
Yatak odamız ve yatağımız, hayatımızın yaklaşık yarısını geçirdiğimiz en mahrem mekânımız. Yorgun bir günün sonunda yorganın altına girip dinlendiğimiz, huzur bulup gevşediğimiz, ertesi gün için güç topladığımız bir sığınak, tazelenmeyi ve yenilenmeyi temsil eden neredeyse kutsal bir alan. Ancak çoğu zaman bu kutsal alanı bir başkasıyla, yani eşimizle paylaşırız. Onu ne kadar sevsek, ortak hayatımıza ne kadar değer versek de, bazen varlığı çeşitli sıkıntılar doğurur. Sevdiğimizin kimi alışkanlıkları keyfimizi kaçırır, hatta kimi zaman uykumuzu bölerek gecemizi kâbusa çevirir.
Bu Bir İsyan Şarkısı Değil!
Nilüfer Taşkın'ın Karadeniz müziğinden yola çıkarak, kimlik politikalarından milliyetçiliğe uzanan geniş bir perspektifte Laz kimliğinin genel bir çerçevesini çizdiği "Bu Bir İsyan Şarkısı Değil!" adlı incelemesi İletişim Yayınları'ndan çıktı. Uzun yıllardır bir "fıkra kahramanı" tanımlamasının içine hapsedilen Lazlar'ı tanımak ve Türkiye toplumunun çok kültürlülüğünün farkına varmak için eşsiz bir kaynak…
Etnisite, kültür, kimlik konularındaki hararetli tartışmaların olmazsa olmazı "Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi..." tekerlemesinin tam göbeğinde adları geçse de Lazların siyaset ve akademideki tartışmaların birincil özneleri olmadıkları aşikâr. Nilüfer Taşkın, müzik ağırlıklı olmak üzere kimlik teorisinden milliyetçiliğe, ekonomi politikten performans teorisine kadar uzanıp günümüzdeki Laz kimliğinin genel bir çerçevesini çizerek Laz halkını biraz daha yakından tanımamıza ve anlamamıza yardımcı oluyor.
Lazların kentleşme süreci, çay tarımının tarihi, Laz aydınlarının üretimleri, Lazca, "Karadeniz rock", Kazım Koyuncu'nun ve diğer öncü isimlerin Karadeniz müziğine etkileri, meydanlarda oynanan horon, Kürt hareketine bakış, milliyetçilik gibi birçok farklı konudan yola çıkarak Türkiye'deki etnisite, kimlik, çokkültürlülük tartışmalarına Lazlar perspektifinden bakmayı deneyen Taşkın, kapsamlı bir panorama ortaya koyuyor.
Atruş'tan Maxmur'a
Arzu Yılmaz'ın, 1990'lı yıllarda yürütülen terörle mücadele politikaları sonucu Atruş ve Maxmur kamplarına göç etmek zorunda bırakılan Kürtlerin hikayelerini anlattığı araştırması Atruş'tan Maxmur'a İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Yılmaz, mülteci Kürtlerin tanıklığından yararlandığı bu kitabında mültecilik statüsünü devlet ve insan hakları ilişkisi perspektifi üzerinden de sorguluyor.
Taşrada eğlenceyi anlattı: Hovarda Alemi
Atruş ve Maxmur (Mahmur) adları, ortalama bir medya izleyicisine aşina gelebilir: Irak'ın kuzeyinde, binlerce Kürt'ün yaşadığı mülteci kamplarının bulunduğu yerler. Peki bu adların gerisinde ne var? 1990'larda "terörle mücadele" politikaları yüz binlerce Kürt'ü yerinden etti. Köyleri yakılan ya da zorla boşaltılan bölge halkının büyük kısmı ülkenin batısındaki illere göç ederken, bir kısmı da sınırı geçerek Irak'a yöneldi. Bugün Irak Kürdistanı'nda yaşayan Türkiye'den göç eden Kürtlerin sayısı 15 bini geçmiş bulunuyor.
Arzu Yılmaz, göçte kurulan bu hayatı, bu dünyayı mültecilerin tanıklıklarıyla aktarıyor. Ama sadece bir mağduriyeti değil, mültecilerin nasıl aktör konumuna geçtiğini de. Kaynağını uluslararası hukuktan alan mültecilik statüsünün tanımlanmasındaki ikiyüzlü yaklaşıma ve devletler arasındaki anlaşmaların çoğu zaman insan hakları karşısında galip gelmesine rağmen.
Allah, Vatan, Soy, Milli Mukaddesat
Murat Kılıç'ın, kısa bir süre faaliyet göstermesine rağmen milliyetçi - muhafazakâr söylemin kurulmasında temel bir rol oynanan Milliyetçiler Derneği'ni incelediği "Allah, Vatan, Soy, Milli Mukaddesat" İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Çalışma, "bütün milliyetçileri teşkilandırmak" amacıyla kurulan bir derneğinin tüm yapısını gözler önüne sererken, Türk sağını oluşturan fikrî temelleri de açığa çıkarıyor.
Allah, Vatan, Tarih, Dil, Anane, Sanat, Aile, Ahlâk, Hürriyet ve Millî Mukaddesat esaslarına dayanan Türk milliyetçiliğini işlemek, Türk milletini meydana getiren unsurları muhafaza etmek ve bütün milliyetçileri teşkilâtlandırmak…" 1951'de kurulan Milliyetçiler Derneği'nin gayesi böyle açıklanmıştı. Bu dernek sadece 1953'e kadar, kısa bir süre faaliyet gösterdi. Fakat Türkiye'de milliyetçi-muhafazakâr söylemin inşası açısından kurucu bir rol oynadı.
Şantiyeye dönüşen Türkiye'nin hikayesi: İnşaat Ya Resulallah
Milliyetçiler Derneği, Türkçüler, Anadolucular ve her çeşit muhafazakâr milliyetçi çevrenin, aralarındaki husumetleri askıya alarak bir araya geldiği bir platform. Örneğin Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Nur talebelerinin "ağabeylerinden" Bekir Berk, hamasi şair Arif Nihat Asya, Remzi Oğuz Arık, DP milletvekilleri Sait Bilgiç ve Tahsin Tola vd. hep buradadır. Onları birbirlerine bağlayan tutkal, Kemalist tek parti rejimiyle hesaplaşma ve elbette anti-komünizmdir. Hedefleri, resmî ideoloji olarak milliyetçiliğin eksenini etno-kültürel temelde muhafazakâr bir eksene kaydırmak... Dernek, bu yönelimiyle milliyetçimuhafazakâr veya milliyetçi-mukaddesatçı bireşimin subasmanını oluşturdu. Özellikle anti-komünizmin güdümünde, milliyetçiliğin hamasileşmesinde, ajitatifleşmesinde ve popülerleşmesinde de biley taşı işlevi gördü.
Öte yandan İletişim Yayınları 5 Ağustos'ta da "Kürtler Ne İstiyor?", "Dersim", "Beynelmilel İşçiler İttihadı","Adın Perihan Olsun", "Parçası, Tanığı, Mahkumu, Sürgünü Oldum", "Eksik Bir Şey" ve "Valizdeki Mektup" adlı kitapları da okurla buluşturacak.
Kürtler Ne İstiyor?
Mesut Yeğen, U. Ulaş Tol ve Mehmet Ali Çalışkan'ın Kürt meselesi üzerine yaptıkları kapsamlı araştırma Kürtler Ne İstiyor? Kürdistan'da Etnik Kimlik, Dindarlık, Sınıf ve Seçimler İletişim Yayınları tarafından yayımlanacak. Bu araştırmada Kürtlerin siyasi beklentileri, Kürtçe eğitim hakkında düşünceleri, özerklik-demokratik özerklik- bağımsızlık gibi seçeneklere nasıl baktıkları doğrudan saha araştırmasıyla cevaplanıyor. Kürt coğrafyasından verilen bu yanıtlar, Kürt meselesi üzerine yeniden düşünmenizi sağlayacak.
Dersim
Gürdal Aksoy'un Kürtlerin kültürel birikimlerini Dersim özelinde ele aldığı incelemesi Dersim Alevilik, Ermenilik, Kürtlük İletişim Yayınları'ndan çıkıyor. Aksoy, Dersim'de yaşayan Alevi Kürtler ve Ermeniler arasındaki karşılıklı etkileşimleri açığa çıkarırken, aynı zamanda bu coğrafyada yaşamış ya da hâlâ yaşayan halklar arasındaki derin bağı da gözler önüne seriyor.
Özellikle Alevi ve Kürt kültür tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Gürdal Aksoy, bu kez Dersim'in karanlıkta kalan bir yüzüne ışık tutuyor: Dersim kültür tarihini detaylı bir inceleme altına alarak söz konusu topraklardaki devamlılıkları, geçişkenlikleri, etkileri, değişim ve dönüşümleri ortaya koyuyor. Bilhassa Ermeni tarihiyle iç içe geçen Kürt tarihinin Dersim sathındaki genel kültürel manzarasını tasvir etmeye çalışan Aksoy, sadece Ermeni ve Kürtlerin değil, Türklerin ve Süryanilerin de içinde yer aldıkları çok renkli bir mozaiği gözler önüne seriyor. Bunu yaparken yer ve kişi adlarının olduğu kadar dinsel figürlerin de peşine düşerek hem kimlik mücadelelerine hem de "öteki" olma haline kültürel, sosyal, politik açılardan bakıyor. Dersim'de Ermeniler ile Alevi Kürtler arasındaki ilişkilerin tarihi, karşılıklı kültürel etkilenmeleri konusunda alanında ilk olma niteliği taşıyan Dersim-Alevilik, Ermenilik, Kürtlük inançlar ve kimlikler arasında kesin sınırlar çizmenin hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığının, halkların birbirlerinin kültür hayatında derin izler bıraktıklarının kanıtı.
Beynelmilel İşçiler İttihadı
İletişim Yayınları, Erden Akbulut ve Mete Tunçay'ın Beynelmilel İşciler İttihadı adlı işçi örgütünü tüm yönleriyle inceledikleri Beynelmilel İşçiler İttihadı - Mütareke İstanbul'unda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri adlı kitabı yayımlıyor. Çalışmada, 1920- 1923 yılları arasında faaliyet gösteren bu örgüt hem kendi belgeleriyle hem de TKP'yi kurmakla görevlendirilmiş Şefik Hüsnü'nün kaleme aldığı raporlar üzerinden inceleniyor. Mete Tunçay'ın daha önceki çalışmalarında yer almayan bulgularla genişletilen bu araştırma, tarih bilgimizi derinleştiriyor.
Beynelmilel İşçiler İttihadı (Bİİ), Mütareke İstanbulu'nda faaliyet göstermiş, ağırlıklı olarak Rum işçilerin oluşturduğu bir işçi örgütüdür. Kuruluş tarihi 18 Mayıs 1920'dir. İstanbul'un Milli Kurtuluşçuların eline geçmesinin ardından 1923 sonlarında kapatılmıştır.
Gözden geçirilmiş ve genişletilmiş bu yeni baskının ilk bölümünde, Mete Tunçay'ın Türkiye'de Sol Akımlar-I (1908-1925) çalışmasında yer alan belgeler incelenirken, Türkiye'de Sol Akımlar'ın yayımlanmasından sonra erişilen kimi bilgilerle eldeki veriler zenginleştiriliyor. İkinci bölümde ise Komintern arşivinden ulaşılan yeni belgeler sunuluyor.
Kitapta sadece Beynelmilel İşçiler İttihadı'nın kendi belgeleri değil, Rum işçileri arasında bu örgütün kuruluşuna giden yoldaki faaliyete ilişkin belgelerin yanı sıra o zamanlar İstanbul Komünist Grubu adını taşıyan ve Komünist Enternasyonal ile doğrudan bağlı olan ve 1922'den itibaren TKP'yi kurmakla görevlendirilen, başını Dr. Şefik Hüsnü'nün çektiği grubun kaleme aldığı raporlarda Beynelmilel İşçiler İttihadı ile ilgili olan kısımlar da yer alıyor.
Adın Perihan Olsun
Dersim Katliamı sırasından hayatta kalmayı başarabilen Ane Hatun'un hikâyesini anlatan Adın Perihan Olsun İletişim Yayınları'ndan çıkıyor. Dersim Katliamı'nın tüm dramına şahit olacağınız bu kitapta, aynı zamanda tüm zorluklara direnen, nerede olursa olsun hayatta kalmaya çalışan güçlü bir kadınla tanışacak ve onun verdiği mücadeleyi uzun süre unutamayacaksınız.
Dersim katliamından hayatta kalanlardan Ane Hatun'un hikâyesi… Ane Hatun, bir genç kız olarak sürgünlerde hayatta kalmaya çalışırken, Ferhatan aşiretinin sürdürücüsü olmanın yükünü taşımış sırtında aynı zamanda.
Parçası, Tanığı, Mahkumu, Sürgünü Oldum
İletişim Yayınları, İbrahim Küreken'in 1960'lardan günümüze uzanan Kürt ulusal hareketini tüm ayrıntılarıyla anlattığı "Parçası, Tanığı, Mahkumu, Sürgünü Oldum" adlı anılarını yayımlıyor. Bu kitabı okurken Kürt ulusal hareketinin ana akım hareketlerinden Devrimci Demokratik Kültür Derneği'ne, Kawa haraketinden Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi'ne uzanan geniş bir çerçevede Kürt siyasal hareketi üzerine yeniden düşünmenin yollarını bulacak, Küreken'in kişisel yaşamı üzerinden dönemin ve bölgenin gündelik hayat ve aşiret düzeninin doğrudan tanığı olacaksınız.
İbrahim Küreken, "parçası, tanığı, mahkûmu, sürgünü" olduğu Kürt ulusal hareketinin 1960'lardan günümüze uzanan yaklaşık elli yıllık bir kesitinden canlı tecrübeler aktarıyor. Bu harekete damgasını vuran temel gelişmelerin ve "ana akımın" yanı sıra '70'lerin DDKD (Devrimci Demokratik Kültür Derneği), Kawa hareketi ve TKDP'sindeki (Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi) mücadeleler… Hapishane zulmü… Yakın dönemde başka partilerin yanı sıra Hak-Par tecrübesi…
Sadece "siyaset" yok Küreken'in anılarında. 1950'lerin ve '60'ların Siverek'inde gündelik hayat ve aşiret düzeni var. Değişik dönemlerde Türkiye'de, Ukrayna'da, Rusya'da, Sibirya'da inşaatlarda geçen günler ve insan ilişkileri var. Aslında, bütün bir hayatı kat eden insan ilişkilerinin geniş bir panoraması var.
Eksik Bir Şey
İletişim Yayınları daha önce Çöl Kimseyi Sevmiyordu adlı kitabını yayımladığı Sami Özbil'in yeni romanı Eksik Bir Şey'i edebiyatseverlerle buluşturuyor. Yarattığı özgün dille kendine has bir okur kitlesi yaratan Özbil, Eksik Bir Şey'de bir yandan aşkın yumuşaklığını bir yandan da politikanın şiddetini tüm gerçekliğiyle anlatıyor.
Eksik Bir Şey, Doğan'ın, geçmişinin peşinden giden, annesini arayan bir gencin romanı... İnşaat iştahıyla betonlaşan bir sahil kasabasında açgözlüleri, mültecileri, Kürtlere saldıran ırkçıları, orta sınıfları, Doğan'ın annesine benzettiği Yeşim'e olan aşkını anlatıyor…
Sami Özbil, aşkın yavaşlığı ve yumuşaklığıyla politikanın hızı ve şiddetini aynı tuvalde resmediyor.
Valizdeki Mektup
İletişim Yayınları, Menekşe Toprak'ın öykülerinden oluşan Valizdeki Mektup'u okurlara sunuyor. Hayatları cevaplanmayan telefonlar, adressiz mektuplar, harabe binalar ve yolcuklar arasında geçen insanları konu edinen bu öyküler, edebiyatseverlerin dünyalarında buruk bir tat olarak kalacak…
Yersiz yurtsuzlar. Cevaplanmayan telefonlar. Adressiz mektuplar. Gaz maskeleri. Sığınaklar. Harabe binalar. Yıkık dökük merdivenler… Son bir hevesle geçmişe dönenler, bozkıra çıkanlar.
Valizdeki Mektup, aidiyetsizliğin ve sevgisizliğin anlatıldığı buruk öyküler... Menekşe Toprak, Türkiye'den Berlin'e, oradan Viyana'ya uzanan tozlu yolları, bu yollarda savrulan hayatları anlatıyor. Arafta nefes nefese.