Unutulan değil unutturulan Rum mirasının izinde
Araştırmacı Ari Çokona’nın “20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri” kitabı Literatür Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap Rumların bir yüzyıl önce bu toprakların her bölgesindeki varlığına işaret ediyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslümanların ardından en yüksek nüfusa sahip olan Rumların bugün Türkiye sınırları içinde kalmış topraklardaki mirası “20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri” kitabında toplandı.
Platon’dan Sophokles’e, Ksenophon’dan Euripids’e bugüne kadar 11 klasiği de, Kavafis şiirlerini ve Yeorgios Viziinos’un öykülerini de Yunancadan Türkçeye kazandıran araştırmacı Ari Çokona, son kitabında bugünkü Türkiye topraklarında, Rumların bir yüzyıl öncesindeki varlıklarına odaklanıyor. Bu araştırması ile önünden geçenlerin “Rum Kilisesi”, “Rum Mezarlığı”, “Rum Okulu” diye adlandırdığı mekanların gerçek isimlerini, tarihlerini aktarmaya çalışıyor. Çokona, yerleşim yerlerinin nasıl ve ne zaman kurulduklarını anlatıyor, eski ve varsa yeni adlarını bir araya getiriyor. Kilise, manastır, şapel ve okullarının adlarına, kuruluş yıllarına yer veriyor.
Ari Çokona sadece istatistiklerle sınırlı kalmıyor. Rum nüfusun ekonomisini, sosyal hayatını, eğitim yaşamını ve ilginç gelebilecek tüm özgünlüklerini derliyor. Okudukları gazeteler ve dergilerden, dinledikleri müziklere, kurdukları derneklere kadar…
Kitap, Anadolu Rumları arasında toplumsal statü kazandıran “hacılığın” Kadapokyalılar arasında yaygın olduğunu hatırlatıyor mesela. Kadınlarla erkeklerin Kudüs’ü ziyaret ederek Paskalya Bayramı ayininde mumlarını kiliseden aldıkları Ayion Fos yani kutsal ışık ile yaktıklarını ve Ürdün Nehri’nde vaftiz olduklarını da…
Tekirdağ’ın Avdimi bölgesinin bugünkü adıyla Uçmakdere’nin dönemin önemli şarap merkezlerinden biri olduğu da yer alıyor kitapta. Hatta kayıtlara göre “çavuş üzümü”nün buradan ABD’ye gittiği de…
Bu araştırmanın içine portreler de giriyor. Kitapta, Tıbbiye-i Şahane’nin kurucusu ve ilk müdürü olan, Sultan’ın özel doktorluğunu üstlenen ve 17 dil bilen Stefanos Karatheodori ve onun Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk gayrimüslim dışişleri bakanı olan oğlu Aleksandros Karatheodori’nin hikayeleri de, İstanbul’a dilenmeye gelen Sakızlı kadınların, hamallık yapan Andavallı köylülerin ya da Tatavla’nın namlı kabadayıların da hikayeleri bulunuyor.
“En büyük zorluğu tüm bölgeler hakkında güvenilir kaynaklar bulmaya çalışırken yaşadım” diyor Ari Çokona yazdığı önsözünde. Hem Türkçe hem Yunanca kaynakları derleyerek oluşturduğu araştırmasında, her bir bilginin tek tek kaynağını belirtmiyor ancak kitabın sonuna genişçe bir kaynakça veriyor. Çokona kitabı için “Bu çalışmayla sadece, dostlarımla sohbet ederken konuştuklarımızı kağıda dökmüş oldum” diyor bütün mütevazılığı ile. Ancak Ari Çokona’nın bu çalışması, hem odaklandığı konu, hem de kapsamının genişliği açısından bir ilk olma özelliği taşıyor.