Tolkien'in en trajik kahramanı Kullervo'nun Hikâyesi
J.R.R. Tolkien’in yarattığı karakterlerin en karanlık ve trajik olanı Kullervo’nun Hikâyesi okurla buluştu.
İthaki Yayınları Çiğdem Erkal'ın Türkçe'ye çevirdiği J.R.R. Tolkien’in Kullervo’nun Hikâyesi dışında Nihan Kaya'nın Buğu, Ahmet Kırkavak'ın Özgürlük Şarkısı kitaplarını da yayınladı.
Kullervo’nun Hikâyesi
Kalervo’nun oğlu Kullervo, Tolkien’in yarattığı onlarca karakter arasından belki de en karanlık ve trajik olanı. Zira Tolkien’in deyişiyle “Bahtsız Kullervo”, doğaüstü güçlere ve hüzünlü bir kadere sahip talihsiz bir yetim.
Babasını öldüren, annesini kaçıran, daha küçük bir çocukken canına üç kez kasteden karanlık büyücü Untamo’nun yanında yetişen Kullervo’nun ikiz kız kardeşi Wanona’ya olan sevgisi ve onu kollayan, büyülü siyah köpek Musti dışında hiçbir şeyi yoktur. Bir köle olarak satıldıktan sonra büyücüden öç almaya yemin eden Kullervo, intikam anında bile en zalim felaketten kaçış olamayacağını öğrenecektir.
Kullervo’nun Hikâyesi, Tolkien’in izlediği yolda uyarlamadan yaratıcılığa doğru atılan ve “Silmarillion” ile sonuçlanan temel adım. Tolkien, Kullervo’nun Hikâyesi için “kendi efsanelerimi yazma teşebbüsümdeki çıkış noktam,” derken “İlk Çağ efsanelerinin temeli,” olduğunu da söyleyerek Húrin’in Çocukları’nın başkahramanı Túrin Turambar’ın atasının bu metin olduğuna dikkat çekmiştir.
Etkileyici bir hikâye olmasının yanında ilk kez yayımlanan taslaklar, notlar, makaleler ve yarattığı dünyaların çıkış noktalarından olan Kalevala destanıyla ilgili Tolkien’in yazdığı ek metinler de kendine bu kitapta yer buluyor.
Buğu
Başka bir yüzyıldanmış gibi konuşan, zarafet timsali bir İstanbul beyefendisi, Yasef. “Ömrümde becerebildiğim tek şey, bir kadını sevmekti,” diyor. Çocukluğundan beri sevdiği kadın, Nur, Filistin savaşının ortasına doğmuş, sevdiği herkesi bu savaşta kaybetmiş, köklü bir ailenin tek oğlu olan Yasef gibi sevgi, ihtimam, eğitim göremeden büyümüş, yabani huylu bir aktivist. Değer verdikleri her şey, birbirine ters.
Roman ve Gerçek başlıklı bölümlerle ilerleyen Buğu, kurgu ilerledikçe romanın gerçeğe, gerçeğin romana, Bakırköy Akıl Hastanesi'ndeki hastaların doktora, doktorların hastalara dönüştüğü, gerçekliğe, psikiyatri bilimine, roman tekniğine dair yerleşik inançlarımızı sorgulayan, anti-psikiyatrik bir anti-roman.
Karadan ayrılmak için denize çıkmak gerekir; ama denizde olduğumuzun tadına varabilmek için de denizden karaya bakmak esastır.
Öldüğümüz için mi hayata bakıp duruyoruz yoksa?
Yaşasak ölüme bakardık.
Özgürlük Şarkısı
Özgürlük Şarkısı, hınzır, kör bir kütüphanecinin zihnindeki labirentte kaybolmayı göze alarak dolaşmaktan çekinmeyenlere melodilerle bezenmiş bir yolculuk. Geçmişin artık geri gelmesi mümkün olmayan kömür karası hüzünlü anılarından sonsuz kadar uzaktaki başlangıca, küf kokan yaşlı sinema salonlarından Oğuz Atay'ın daha önce geçtiği ve hâlâ ayak izlerini taşıyan istasyona götürüyor.
Nereden geldiği fark edilemeyen bir müziğin eşliğinde on yedi öyküde toplumsal kırılma noktalarının hayatlarımıza etkisini, ilk aşkımızı, sokak aralarını, vardiya düdüklerini, yıkılan hayalleri ve “yine” de umudu anlatıyor. Aniden yükselen “Debout! les damnés de la terre…” başka marşlar ve başka şarkılarla çoğalıyor, çoğalıyor…