Tanıl Bora Türkiye'nin yeni siyasi dilini yazdı: 'Zamanın Kelimeleri'
"Yerli ve millî…", "Yeni Türkiye…", "Benim esnafım…", "Kimse kusura bakmasın…", "Büyük resmi görmek…", "Fıtrat…", "Algı operasyonu…" Tanıl Bora "Zamanın Kelimeleri-Yeni Türkiye'nin Siyasî Dili" adlı kitabında, siyasal hayatta döne dolaşa tekrarlanan deyim ve söyleyişlerin, sloganların, kalıp sözlerin izini sürüyor.
İletişim Yayınları Tanıl Bora'nın "Zamanın Kelimeleri - Yeni Türkiye'nin Siyasî Dili" kitabı dışında; Karl Marx ve Friedrich Engels'in "Komünist Manifesto"sunu Tanıl Bora'nın çevirisiyle; Elbruz Aksoy'un "Benim Adım 1864 - Çerkes Hikâyeleri"ni; Wilhelm Schmid'in "Anne Baba ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine"yi Tanıl Bora'nın çevirisiyle; Deniz Poyraz'ın "Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler"ini; Denizcan Kutlu'nun derlediği "Sosyal Yardım Alanlar - Emek, Geçim, Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet"ini 9 Şubat'ta okurla buluşturuyor.
Okulda ve hayatta başarıları için rehber: 'Üstün Zekalı Çocuğa Yardım'
Zamanın Kelimeleri: Yeni Türkiye'nin Siyasî Dili
Tanıl Bora, Zamanın Kelimeleri'nde yakın siyasi geçmişimizde sıklıkla kullanılan kelimelerin, kavramların, kalıplaşmış ifadelerin peşine düşüyor. Bora, "yerli ve millî"den "kimse kusura bakmasın"a, "herkesi kucaklamak"tan "sen kimsin"e birçok ifadenin "iktidarın lâfları" olmaktan çıkıp ezberimize nasıl yerleştiğine dikkat çekerken, bu ifadeler üzerinden şekillenen ülkenin siyasi atmosferini de gözler önüne seriyor. Kelimeler üstünden çıkarılan ideolojik bir anlam haritası…
Yerli ve millî… Yeni Türkiye… Benim esnafım… Kimse kusura bakmasın… Büyük resmi görmek… Fıtrat… Algı operasyonu… Ölü ele geçirme… Hassasiyetlerimiz… Hegemonya… Samimiyet… Hayırlı olsun… Sıkıntı yok… Paralel… Herkesi kucaklamak… Kadim… Medeniyet denen… Kurumları yıpratmak… Restorasyon… Marjinal… Fitne… Sadakat… İtibar… Çift başlılık… Durmak yok… Sen kimsin… Biz, yaparız!... Gereği yapılır… Bedel… Kurunun yanında yaş… Manidar… Üst akıl… İltisak… İhbar celbi… Kayyım… Hiç farkı yoktur… İstifa… Merhamet… Olağanüstü… Şehitler ve şahitler… Bizim kültürümüzde yok… Malazgirt… Bayrak… Mehter… Dokunulmazlıklar… Öfke etiği… Kınama etiği… Mağdur… En doğal hakkım… Tahrik hakkı… Güruh… İbn Haldun… Felaket…
Tanıl Bora, Zamanın Kelimeleri'nde yakın tarihin siyasal hayatında döne dolaşa tekrarlanan deyim ve söyleyişlerin, sloganların, kalıp sözlerin izini sürüyor. Sorgulanmadan kullanılan kelimelerin ve söz kalıplarının, kimi zaman nasıl "iktidarın lâfları" olmaktan da çıkıp doğallaştığını, hatta bazen muhalefetin de ezberine yerleştiğini ortaya koyuyor.
Kelimelerin, lâfların cari anlamlarına ve işlevlerine bakmanın, zihniyet repertuarı oluşturmaya yarayabilecek bir yanı var. Bir ideolojik anlam haritası çizme çabası. Yanı sıra, bu kalıp sözlerdeki başka imaları, bazen yitik anlamları aramaya açılıyor.
Levent Cantek'ten grafik roman: 1951
Komünist Manifesto
Marx ve Engels'in Komünist Parti'nin ana ilkelerini ve programını açıklamak üzerine beraber kaleme aldıkları ve yıllardır büyük bir "tutku" ile okunan Komünist Manifesto, İletişim Yayınları tarafından yepyeni bir çeviri ile yayımlanıyor. Tanıl Bora tarafından Türkçeye kazandırılan bu metin, yayımlandığı yıldan itibaren dünya üzerinde en fazla yasaklanan metinlerden biri olmasına rağmen komünist düşüncenin en önemli kaynak metni olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmiyor. İlk kez ve yeniden okumak isteyenler için vazgeçilmez bir başucu kitabı…
Mehmet Eroğlu'ndan yeni kitap: Kıyıdan Uzakta
"Avrupa'da bir heyûla dolanıyor - komünizm heyûlası." "Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!"
Komünist Manifesto'nun ilk ve özellikle son cümleleri, yüz yetmiş yıldır, bu kısa metni hiç okumamış olanların bile kulağına çalınmış olmalıdır. Ki, bütün dünyada modern zamanların en fazla okunan, en fazla yayımlanan ve en fazla yasaklanan, kovuşturulan metinlerinden birinden söz ediyoruz. Siyasi etkisi yanında, diliyle, belâgatiyle, "havasıyla" da, modern zamanların temel metinlerinden biri olduğu kuşkusuzdur.
Marx ve Engels'in, yüz yetmiş yıl önce kurulan enternasyonal Komünist Parti'nin ana ilkelerini ve programının genel çerçevesini ortaya koymak üzere kaleme aldıkları Manifesto, adı üstünde, modern komünist fikriyatın temel metni kabul edilir. Marx ve Engels'in en kolay okunur metinleridir. Somut tarihsel göndermelerinin, pratik savlarının ötesinde tarihe, topluma, ekonomiye, insana, insanlığa bakış için bir mercek sunar. Marx ve Engels'in yeni basımlarına düştükleri şerhler, bu kısa metnin, bizzat yazarlarınca, işlenmeye açık bir cevher olarak düşünüldüğünü gösterir. Yine bu şerhlerde, sosyalizmle komünizm arasındaki bağ ve farklara da değinilmiştir.
Dünyayı değiştirme azmiyle, bu azmin bir parçası olan dünyayı anlama tutkusuyla yazılmış olan Komünist Parti Manifestosu, bizzat o azmin ve o tutkunun tarihî timsallerindendir. Bu, onun ufkunu, münferit komünist parti ve hareketlerin de ötesine taşır.
Benim Adım 1864: Çerkes Hikâyeleri
Elbruz Aksoy, "Benim Adım 1864"te, 1864 Sürgünü ile beraber Osmanlı topraklarına gelmek zorunda kalan Çerkeslerin hikâyelerini anlatıyor. Çerkesleri Kafkasya'da geçen yıllardan farklı coğrafyalarda yaşanan türlü acılara, kimlik mücadelelerinden asimilasyon politikalarına uzanan geniş bir alanda inceleyen Aksoy, aktardığı hikâyelerle bir halkın tarihini anlatıyor.
1864 Sürgünü'yle Osmanlı ülkesine saçılan Çerkeslerin hikâyelerini anlatıyor bu kitap. Değişik coğrafyalarda, farklı tecrübelerden, başka başka cenderelerden geçmiş insanların hikâyelerini anlatıyor. "Çerkeslik" kimliği ve kaderi altında ortaklaşan ama aynı zamanda ayrılan yollar… Mazlumluk ve muktedir olanla özdeşleşme… Kimlik gururu ve "Kafkas Türkü" olarak asimilasyon… Hafızadan silinmeyen Kafkasya ve yeni vatanlar…
Cemil Koçak, 'CHP İktidarının Sonu'nu yazdı
"Türk ırkının necip güzelliğini" temsil eden "Çerkes prensesi" Keriman hanımdan, Çerkescesi tek kelimeden ibaret olana… "Köle"den "at hırsızı"na… "Ermeni yetimi" tutandan, "devletine hayırlı bir asker" olana… Her biri bir roman nüvesi barındıran "münferit" hayat hikâyeleri bir halkın gerçekliğinin farklı yüzlerine mercek tutuyor.
"Uzun Çerkeskası açlıktan zayıflamış vücudunu örtmeye yetse de garipliğini saklayamıyordu. Belki bir at hırsızı, bir dağlı çoban, ya da bir asi köleydi… (…) İsmini sorduğumda, acı bir tebessümle 'Nıbjoğ,' demiştin bana. 'Ne önemi vardı bu kızıl kıyamette ismin, soyun, sülalenin. Bizden geriye bir tek bu şanlı kelime kalacak,' demiştin. Sen Nıbjoğ, ben Nıbjoğ, tüm isyankâr dağlılar artık tek bir ruh, tek bir isimdik."
Anne Baba ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine
İletişim Yayınları, kitapları dünya çapında geniş bir okur kitlesine ulaşan Wilhelm Schmid'in Anne Baba ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine'sini yayımlıyor. Çocukların yetişkinlere nasıl mutluluklar vaat ettiği sorusundan yola çıkan Schmid, "çocuklu" anne babaların hayatlarında yaşadıkları değişimleri, büyükanne ve büyükbabalar için "torunların" ne ifade ettiğini incelerken, genel olarak aile kavramı üzerine yeniden düşünmemizi de sağlıyor.
Osmanlı'yı inceledi: 'Adalet, Ahlâk ve Nizam'
Aile pek çoklarına göre yıpranmış, hatta geride kalmış bir kavram olsa da dış dünyanın belirsizleşen koşulları karşısında hâlâ korunup kollandığımız bir yuva olmaya devam ediyor. Bu güven dolu ve destekleyici ortamı sağlayan ise anne babalarımızla, dahası bazı talihli durumlarda, büyükanne ve büyükbabalarımızla kurduğumuz yoğun ve kuvvetli bağ.
Aile, dar anlamda, çocukların olduğu yerdir. Her ne kadar bazen fazla talepkâr, zahmetli ve yorucu olabilseler de sebep oldukları sevinç bunların hepsine üstün gelir. Peki çocuklar yetişkinlere ne tür mutluluklar vaat eder? Anne baba olan kişilerin hayat tarzları ve öncelikleri nasıl değişir? Çocuklar yetişkinlerin dünyayı algılama ve deneyimleme biçimlerini nasıl etkiler? Eğitim meselesi, ebeveynçocuk ilişkisinin neresinde durur? Büyükanneler ve büyükbabalar için torunları neden çifte mutluluk anlamına gelir? Torun sevgisi, neden diğer sevgilerden ayrı ve üstündür?
Wilhelm Schmid, Anne Baba ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine'de çocukların hayatı ne kadar doyurucu ve anlamlı hale getirebildiğini anlatıyor. Yazar aynı zamanda kuşaklar arası alışverişin zenginleştirici potansiyeline ışık tutuyor ve çatışmadan bir arada olmanın ipuçlarını veriyor.
Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler
Deniz Poyraz'ın Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler adlı kitabı İletişim Yayınları'nın Türkçe Edebiyat dizisindeki yerini aldı. Poyraz, aşkı, yenilgiyi, sokakları, insanları ve geçmiş günleri anlatırken, kendine özgü bir öykü atmosferini de başarıyla kuruyor. Bu öykülerde yaşamınızdan izler göreceksiniz…
"Galiba
Uçu-
yor-
dum...
Deniz Poyraz'ın dumanlı öyküleri, aşkın ve yenilginin gürültüsü, bir bardak su… Sokaklar yorgun, insanlar kirli, uzun bir yaz akşamında geçiyor bitimsiz bir sonbahar. Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler eski geceleri, çocuk aklında kalan yaraları, mahalle kokusunu anlatıyor. Üstümüzde gökyüzü, ufuklara karşı…"
Sosyal Yardım Alanlar: Emek, Geçim, Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet
Denizcan Kutlu'nun derlediği "Sosyal Yardım Alanlar" başlıklı incelemede, sosyal yardım bir "oy" verme teşviki olarak kullanılmasından, kişinin kendine duyduğu saygıya olan etkisine dek uzanan geniş bir alanda inceleniyor ve her biri alanında uzman isimlerin kaleme aldıkları makalelerin yanı sıra, sosyal yardım alanlarla yapılan görüşmeleri de içeriyor. Kitap, Türkiye'de izlenen sosyal politikaların da kapsamlı ve eleştirel bir dökümünü sunuyor.
Türkiye kapitalizminde hem vatandaş hem sınıf olarak yoksulların hayatında, sosyal yardım rejiminin nasıl bir etkisi var? Sosyal yardımlar, "veren"le "alan" arasında nasıl bir ilişki kuruyor, yardım alanların tavrını, hissiyatını nasıl etkiliyor?
Hayallere dokunan bir kitap: Bi Futbolcu Olursak...
Arka kapaktan:
Korporatist ve klientalist sosyal refah siyaseti oylara nasıl yansıyor? Yardım alıyor olmak -cinsiyet kimliğiyle de alakalı olarak- özsaygıyı nasıl etkiliyor? Bu sorular etrafında tartışmalar yürüten makalelerin yanında, sosyal yardım alanlarla yapılan kapsamlı görüşmeler, kitabın değerli bir katkısı. Sosyal yardıma nakit açığını kapatmak için veya gelire takviye olarak başvuranlardan, tamamen yardımla geçinen işsiz ve yarı-işsizlere kadar, yoksulların seslerini duyuyoruz her makalede, görüşmede. Denizcan Kutlu'nun derlemesinde Serdal Bahçe, Utku Balaban, Özge Sanem Özateş Gelmez, Elif Hacısalihoğlu, Recep Kapar, Emirali Karadoğan, Ahmet Haşim Köse, Denizcan Kutlu ve Gülcan Urhan makaleleri yer alıyor.
Kitaptan alıntı:
"Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarındaki (…) sosyal politikada paradigma dönüşümünün parçası olarak beliren sosyal yardımlara dayalı merkezî ve yerel sosyal politika programının kurumsal gelişimine paralel olarak, sosyal yardımlar temelinde çeşitli özgün ilişki biçimleri, davranış örüntüleri ve düşünme tarzları oluşmuştur. Önceki yıllardan farklı olarak, merkezî düzeyde belirlenen ve yerel düzeyde uygulanan ve giderek çeşitlenerek bir politika ortodoksisi halini alan sosyal yardım programlarının gelişimi, kendisini çevreleyen hâkim iktisadi, siyasal ve ideolojik yapılarla birlikte, yardım alanlarda yer yer örüntüleşmiş davranış ve ilişkileri de beraberinde getirmiştir. (…) Kitap, Türkiye'de sosyal yardım olgusunu, sosyal yardım alanların deneyimine ve yardımlar temelinde ürettikleri ve içerisine girdikleri ilişki biçimlerine odaklanarak anlama çabasındadır."