Taner Akçam'dan Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları
Osmanlı Ermenilerinin yok edilmesinde merkezi bir plan var mıydı? Resmi görüşün karşı çıktığı "merkezi bir planın varlığı" tezini işleyen yeni bir kitap okurla buluşuyor. Devlet yetkililerince "Tarihçilere bırakalım" denilen konuda tarihçi Taner Akçam, "Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları" adlı kitabıyla, yıllarca yok sayılan Osmanlı bürokratı Naim Efendi'nin varlığını, anlatılarının ve resmî telgrafların gerçekleğini kanıtlamaya girişiyor.
İletişim Yayınları Taner Akçam'ın Osmanlı Ermenilerinin yaşadıkları üzerine yeniden düşünmeye imkân sunan Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları adlı incelemesini okurla buluşturuyor. 7 Ekim'de bu kitapla birlikte yayınevinden çıkan Nimet Okan'ın Alevilik'te sürekli vurgulanan kadın-erkek eşitliğinin gerçekten varolup olmadığını araştırdığı kitabı Canların Cinsiyeti, Ernst Bloch ile Georg Lukács arasında 1930'larda modernizm ve realizm üzerine başlayan, sonraki yıllarda Walter Benjamin, Theodor W. Adorno ve Bertolt Brecht'in de katıldığı tartışmanın metinlerini biraraya getiren Estetik ve Politika raflardaki yerini alacak. İletişim Yayınları bunların yanı sıra, Emile Zola'nın başyapıtı Meyhane ve Mavi Liste adlı romanının ardından Wolfgang Schorlau'nun yine sarsıcı bir "derin devlet" romanı olan Münih Komplosu'nu da polisiyeseverlerin beğenisine sunuyor. Francesca Simon'un Felaket Henry serisinin yeni kitabı Felaket Henry ile Dinozorlar da çocuklara sunuluyor.
Raymond Kevorkian'ın araştırması "Ermeni Soykırımı"
Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları
İletişim Yayınları, Taner Akçam'ın Osmanlı Ermenilerinin yaşadıkları üzerine yeniden düşünmeye imkân sunan Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları adlı incelemesini yayımlıyor.
Akçam, Osmanlı Ermenilerinin yok edilmesi meselesi üzerinden yaşanan tartışmalarda "merkezi bir planın olmadığı" görüşünün yanlışlığını, Osmanlı memuru Naim Efendi'nin Hatırat'ı üzerinden kanıtlarken, aynı zamanda Talat Paşa'nın telgraflarının sahte olduğu iddiasının gerçek dışılığını da Osmanlı belgelerini referans alarak ortaya koyuyor. Kitap, tarihin karmaşık ve tartışmalı bir dönemine ışık tutuyor.
Osmanlı Ermenilerinin yok edilmesine dair tartışmalarda resmi görüş, imha kastını haiz merkezî bir planın olmadığı, Ermenilerin ölümüne sebep olan olayların rastlantılara dayandığı tezini işliyor. Resmî görüşün doğru olduğunu ispat etmeye çalışanlar da Ermenilerin imhasının merkezî kararlar neticesinde gerçekleştiğini gösterir hatırat ya da belgelerin sahte ya da üretilmiş olduklarını ispat etmeye çalışıyorlar. 1921 yılında Aram Andonian tarafından yayımlanan, Osmanlı memuru Naim Efendi'ye ait Hatırat ve içinde yer alan resmî telgraflar da "sahte" ya da "Ermeniler tarafından üretilmiş oldukları" iddiasıyla bir kenara atıldı ve yıllarca yok sayıldılar.
Rita Ender Türkiye'de ötekileştirmeyi inceledi: İsmiyle Yaşamak
Taner Akçam, bu kitabında Osmanlı belgelerine dayanarak Naim Efendi adında bir Osmanlı bürokratının var olduğunu gösteriyor ve ilgili belgeleri yayımlıyor. Yine bunun gibi Naim Efendi tarafından yazılmış bir Hatırat'ın var olduğunu ilk defa açığa çıkartıyor ve bu Hatırat'ın daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bölümlerini okuyucular ile buluşturuyor.
Kitapta ayrıca, Talat Paşa'nın telgraflarının sahteliği meselesine ilişkin, Osmanlı arşiv belgelerinden hareketle yeni bir genel çerçeve çiziyor. Belgelerin sahteliği ile ilgili ileri sürülen önemli bazı tezlerin, örneğin şifreleme teknikleri üzerine söylenenlerin tamamıyla yanlış ve spekülatif olduklarını, ilgili Osmanlı belgelerine dayanarak gösteriyor.
Canların Cinsiyeti - Alevilik ve Kadın
Nimet Okan'ın Alevilik'te sürekli vurgulanan kadın-erkek eşitliğinin gerçekten varolup olmadığını araştırdığı kitabı Canların Cinsiyeti okurla buluşuyor. Okan, söylenenle yapılanın çeliştiğini, cinsiyetlerarası eşitlik söyleminin söylemden öteye geçemediğini Anşabacılılar topluluğu üzerinden dile getirirken, Alevi-Sünni ayrımına, iki grup arasındaki sınıf farkına ve Aleviler arasındaki dinsel hiyerarşiye de dikkat çekiyor. Okan kitabında "sloganların ötesindeki gerçekleri keşfetmek" iddiasında.
İstanbul Süryanilerinin hikayesi: Mazlum ve Makul
Nimet Okan, kadın-erkek eşitliğine yaptığı vurguyla Aleviliğin zaman içinde zihinlerde belli bir yer edindiğini, ancak bu eşitlik iddiasının gerçek hayata ne kadar taşındığı ele alıyor. Topluluğun kadınlarına kulak vererek, günlük hayatın içine gizlenmiş ayrımcılıkları tek tek tespit ederek, eşitlik iddiasının sözde kaldığını ortaya çıkarıyor. Okan, okula yazdırılmayan, hekime gönderilmeyen, miras hakkı çoğu zaman gasp edilen kadınların hikâyelerini okura taşıyor.
Canların Cinsiyeti, okuru Alevilik gelenekleri içinden geçirerek onun özel bir koluna, ismini bir kadından alan Anşabacılı topluluğunu keşfe götürüyor. Tarihi Osmanlı dönemine uzanan bu topluluk da isimlerinden başlayarak cinsiyetlerarası eşitliğe yaptığı vurguyla tanınıyor, posta oturan "bacı"larıyla gurur duyuyor. Nimet Okan ise görünürdeki gurur perdesinin arkasında kalan isyana, Alevi kadınların isyanına dikkat kesiliyor.
Bunu yaparken, devlet nezdinde karşılığını bulan Alevi-Sünni ayrımına, Alevilerin kendi içlerindeki dinî-sosyal-ekonomik hiyerarşiye, büyük kentlerde keskinleşen sınıf farkına değinmeyi de ihmal etmiyor. Okan, Canların Cinsiyeti'nde "sloganlara-klişelere düşmeden, gerçekleri keşfetmeye" uğraşıyor.
Estetik ve Politika
İletişim Yayınları, Ernst Bloch ile Georg Lukács arasında 1930'larda modernizm ve realizm üzerine başlayan, sonraki yıllarda Walter Benjamin, Theodor W. Adorno ve Bertolt Brecht'in katılımlarıyla zenginleşen bir tartışmanın en önemli metinlerini Estetik ve Politika adlı kitapta bir araya getiriyor. Estetik ve Politika, İkinci Dünya Savaşı'nın öncesinde ortaya çıkan ve güncelliğini koruyan bu tartışma üzerine bir kaynak kitap niteliğinde.
Medeniyet kuran ve çökerten dinamik: Lüks ve Şiddet
1930'larda Ernst Bloch ile Georg Lukács arasında başlayan tartışma 20. yüzyıl estetiğinin rehberlerinden biri olmuştu. Estetik ve Politika derlemesi, bu iki filozofun yanı sıra Walter Benjamin, Theodor W. Adorno ve Bertolt Brecht'in de katıldığı bu tartışmanın kilit metinlerini biraraya getiriyor. Bu metinler estetiğin kimi temel kavramlarının aydınlatılması bakımından da temel bir kaynak oluşturuyor: "Sanatın özerkliği ve toplumsallığı", "popüler sanat ve elitizm", "form-içerik".
Kitabın kapağı da John Heartfield'in "Burjuva basınını okumak sizi kör ve sağır yapar" adlı 1930 tarihli AIZ kapağındaki çalışmasından hazırlanmış.
Modernizm-realizm çatışması, İkinci Dünya Savaşı arifesinde doğar ve Soğuk Savaş'ın dinmesine kadar sürer. Bu dönemdeki yoğun siyasal, toplumsal, kültürel kavgaların estetik cephesini oluşturur. Fredric Jameson'un "Sonsöz"ü bu çerçevede bir inceleme. Günümüzde sanat, özelleştirilmesi, finansallaşması, endüstrileşmesi ve iletişim teknolojileriyle kaynaşması sonucu özerkliğini yitiriyor. Dolayısıyla sahip olduğu politik gücü koruyabilmesi hayati bir önem taşıyor. Ayrıca çağdaş bir realizm tutulması yaşanıyor. Yani modernizm-realizm çatışması da aşılmış sayılmaz. Onun için Estetik ve Politika tartışmaları hâlâ yol gösteriyor.
Felaket Henry ile Dinozorlar
Francesca Simon'un dünya çapında büyük ilgi gören Felaket Henry serisinin yeni kitabı Felaket Henry ile Dinozorlar da çocuklara sunuluyor. Dinozorlar hakkında bilinmeyenleri neşeli bir dille anlatan Simon'ın bu kitabını çocuklar zevkle ve heyecanla okuyacaklar.
Tyrannosaurus Rex'in muz büyüklüğünde dişleri olduğunu biliyor muydun?
Triceratopların boynuzları ne işe yarardı, hiç düşündün mü?
Münih Komplosu
Wolfgang Schorlau'nun daha önce Mavi Liste adlı romanını yayımlayan İletişim Yayınları, serinin devamı olan Münih Komplosu'nu da polisiyeseverlerin beğenisine sunuyor.
1980 yılında Münih'te yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkan bu romanda kendinizi özel dedektif Dengler'in yanında soluk soluğa bir maceranın içerisinde bulacak; neonazilerin, derin devletin, entrikaların ve patlayan bombaların gizemi arasında sayfalar hiç bitmesin isteyeceksiniz.
İletişim'den Cemil Meriç'in Bütün Çevirileri dizisi
Romandaki hikâye tamamen gerçek bir olaya dayanıyor: 1980'de, Münih'te, geleneksel Ekim Festivali'nde, kalabalığın ortasında bir bomba patlamış, 13 kişi ölmüş, iki yüzden fazlası yaralanmıştı. Saldırıyı düzenleyen bir neonazi idi. Resmî soruşturma, bunun "münferit" bir terör eylemi olduğu hükmüne vardı. Acaba öyle miydi?
Schorlau'nun emekli polis özel dedektifi Dengler, yıllar sonra, bu vakanın peşine düşüyor. Her zamanki ahbaplarının (bir yıldız falı yazarı meselâ), eski meslektaşlarından bazı namuslu polislerin ve namuslu bir iki politikacının yardımıyla... Soğuk Savaş politikasının dehlizlerindeki entrikalar, derin devlet, neonaziler… Schorlau, sadece kahramanı Georg Dengler'i değil, okurunu da korku ve dehşete düşüren varsayımlar ve yapılarla uğraşıyor.
Meyhane
İletişim Yayınları, eserleriyle dünya edebiyatını şekillendiren Emile Zola'nın başyapıtı Meyhane'yi edebiyatseverlerle buluşturuyor. Zola'nın kahramanı Macquart üzerinden dönemin Parisi'ni tüm çıplaklığıyla anlattığı ve Türkçeye Cemal Süreya tarafından çevrilen bu eser, yazarın roman üzerine bir yazısı, önsöz - sonsöz, yazar - dönem kronolojisi ve kitaba dair görsellerle de zenginleşiyor. Meyhane, uzun süre başucunuzdan ayıramayacağınız bir eser.
Meyhane, Paris'in kenar mahallelerini yoksulluk ve yaşam kavgası, alkolizm ve sefalet üzerinden mercek altına alan natüralist bir başyapıt. Zola'nın olgunluk dönemi yapıtlarından olan Meyhane, sevgilisi Lantier ile birlikte Paris'in kenar mahallelerinden birine yerleşen ve bir çamaşırhanede çalışmaya başlayan Gervaise Macquart'ın hikâyesini anlatıyor. Zola, bir işçi ailesinin kaçınılmaz düşüşünü içkinin ve aylaklığın sonu, aile bağlarının çözülüşü, dürüstlük duygusunun yitirilişi gibi temalarla tasvir ederken 19. yüzyıl Parisi'nin natüralist bir tablosunu sunuyor. İletişim Yayınları, otantik atmosferi ve ödünsüz gerçekçiliğiyle Fransız romanının köşetaşlarından biri olan Meyhane'yi Cemal Süreya'nın özgün çevirisiyle sunuyor.