Suriye'deki 70 günlük esaret kitap oldu
Genç bir kameraman Hamit Coşkun, 2012 yılında gazeteci Adem Özköse ile yola çıktı. Amaçları Suriye'de belgesel çekmekti. Ama çekimi tamamlayamadan tutuklandılar. 70 gün tutuklu kaldılar. Hiç dönemeyecekleri ülkelerine döndüklerinde ise hayata yeniden merhaba dediler. Hamit Coşkun, merhaba dediği hayatı kitaplaştırdı. ''Gez Göz Esaret'' isimli kitap hem Hamit Coşkun'un hikayesini anlatıyor hem de Suriye halkının çaresizliğini...
Hamit Bey, 2 ay Suriye'de cezaevinde kaldınız. Bu süreç nasıl başladı, anlatır mısınız?
Tarihteki zalimleri, zulümleri tel'in etmek kolaydı ama esas olan çağdaşı olduğumuz zulümlere isyan etmek ve mazlumlar için bir şeyler yapabilmekti. Suriye'de çocuklar ölüyordu ve yarın, "Sen ne yaptın?" diye sorulduğunda verebilecek bir cevabım olmalıydı. Ben belgesel hazırlayabiliyordum ve mazlumun dünyasını anlatabilmek için Adem Özköse ile yollara düştük.
Genç ama deneyimli bir kameramansınız. Suriye'ye gitmeden önce böyle bir şey yaşanacağı ihtimalini düşündünüz mü? Düşündüyseniz, gitmekten neden vazgeçmediniz?
Gittiğimiz yer bir savaş bölgesiydi ve başımıza bir şeyler gelme ihtimalini tabiî ki düşünmüştük ama oradaki suçsuz çocuklar için her şeyi göze alıp yola çıktık. Yine de bu kadar zor günler geçireceğimizi, hükümetlerin bu olaya kilitleneceğini ve olayın bu denli büyüyeceğini elbette bilemezdik.
Tutuklandığınız an ne hissettiniz, aklınıza neler geldi?
Bölgeden görüntüler almak ve içinde bulunduğumuz coğrafyayı daha iyi tanıyıp anlatabilmek için arabamızla yola çıktık. Ben kameramla çekime başladım. Kâh rehberin anlattıklarını çekiyor kâh Adem abiden detaylar alıyordum. Rehberimiz bize bölgeyi anlatıyordu. Beş- altı dakika sonra genel Suriye görüntüleri çekmek için kameramı çevirdim ve kadraja 70-80 kişilik silahlı bir grup girdi. Ardından üzerimize bir kaç el ateş edildi, durdurulduk, gözlerimiz bağlandı, ellerimiz kelepçelendi. Bizi kaçıranlar, Suriye halkının en çok korktuğu, en çok eziyet gördüğü, en çok nefret ettiği Şebbihalar'dı. Şebbiha, Arapça "Hayalet" demek. Bu silahlı teşkilat, resmi olmamakla beraber rejime bağlı olarak çalışıyor.
Tabi ben bunu kaçırıldığım zaman bilmiyordum Adem Özköse'den daha sonra öğrendim. Kaçırılmamızdan itibaren öldürüleceğimizi kabullendim ve içimden ailemin çok üzülmemesini diledim. Ta ki, ''siz işimize yaramazsınız sizi bırakacağız'' dedikleri ana kadar böyle devam etti. Bırakacaklarını öğrendiğimde ise korkmaya başladım çünkü o zaman içimde bir ümit belirdi ve yaşadığım ikilem korkmama neden oldu.
Oradakilerin size karşı tutumu nasıldı?
İlk kaçıranlar kendi adamlarını kurtarabilmek için takas amaçlı kaçırmıştı ama daha sonra Türkiye'deki herkesin bizi sahiplenmesi; gazetecilerin yazması, siyasetçilerin çözüm için çabalamaları, gençlerin eylemler yapması, anaların duaları... Bizim değerli olduğumuzu düşündürdü ve alıkonulduğumuz yerden başka bir yere başka bir grup tarafından tekrar kaçırıldık. Bu olay bir kez daha tekrarlandı ve sonunda rejime teslim edildik. Rejimin elinde ilk olarak Hakan Fidan'ın elemanı olduğumuz söylendi, bunu reddedip sadece haber ve belgesel amaçlı geldiğimizi anlattık ve sorgulama sonunda buna ikna oldular. İkna oldukları halde bizi hücreye koydular, Dünya'ya da onların ellerinde olmadığımızı söylemişler.
Ülkenize hiç geri dönemeyeceğinizi düşündünüz mü?
En büyük sıkıntım oydu, çünkü bir süre sonra ölmeyi kabulleniyorsunuz ama başka bir ülkede ölme düşüncesi insana çok zor geliyor.
Aileniz siz oradayken neler hissetmiş, neler yapmış?
Suriye'ye giderken ailem endişelenmesin diye onlara, Venedik'e belgesel çekmeye gideceğimi söyledim. Çünkü daha önce belgesel için çok kez yurtdışına çıkmıştım. Ailemden sadece abime söyledim, abim de gazeteci olduğu için ona gerekli bilgileri aktarıp yolumuza çıktık. Kaçırılmamızdan bir hafta sonra abim aileme söylemiş ve bizimkiler abimden dolayı tecrübeli oldukları için kurtulduğum güne kadar hiç seslerini çıkarmamışlar. Abim, Mavi Marmara'nın şanlı yolculuğunda gemide bulunmuş ve yaşananları kitap haline getirmişti.
Serbest kalma süreciniz nasıl oldu?
Bir gün hiç beklemediğim bir anda hücremin kapısı açıldı ve banyo yapabileceğim söylendi. 1-2 dakikalık su ile buluşmamdan sonra aynı hızla banyodan çıkmamı söylediler. Aradan geçen uzun günler sonunda, ilk defa girdiğimiz yerden güneş ışığına çıktık ve haftalar sonrasında Adem abiyi gördüm. Sonra bizi İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve İranlı birkaç yetkilinin olduğu bir odaya aldılar. Orada çıkmak için her şeyin hazır olduğunu ve yakında vatanımıza dönebileceğimiz söylendi. O görüşmeden bir hafta sonra İranlı yetkililer bizi alıp Tahran'a götürdü ve orada bizi Hakan Albayrak, Bülent Yıldırım, Eyüp Gökhan Özekin ve abim Mustafa Yahya Coşkun karşıladı. Gün sonunda özgür olarak vatanımıza dönmüştük.
''Gez Göz Esaret'' isimli kitabınız çıktı, hayırlı olsun. Bu kitapta her şeyi anlatıyor musunuz?
Arabamızın önüne motorlar çekildi, üzerimize ateş edildi, gözlerimiz bağlandı ellerimiz defalarca hem plastik hem çelik kelepçe ile bağlandı, defalarca arandık, kafamıza silahlar dayandı, zırhlı araçlar ve helikopterler ile taşındık, minibüsün zeminine yatırılıp üzerimize taramalı tüfekler dayadılar yani bir savaş filminde izlediğimiz birçok şeyi yaşadık... Ve evet her şeyi anlatıyorum.
Oradayken düşünmüş müydünüz, çıkabilirsem bir kitap yazarım diye?
Aslında Suriye'den gelir gelmez yaşadıklarımızı yazdım ama yayınlamak gibi bir niyetim yoktu. Aradan geçen yıllar ile birlikte Suriye halkının çaresizliği de artmaya başladı ama ters orantılı olarak gündemden de düşmeye başladı. Bu kitabı yazarak Suriye'yi bir nebze de olsa hatırlatabilmek istedim.
Kitaba ilgi nasıl?
Kitabı ilk okuyanlardan birisi Adem Özkösey'di, okuduktan sonra beni aradı, çok etkilendiğini o günleri hatırladığını söyledi ve uzun uzun dertleştik. Ülkenin her yerinden çok güzel geri dönüşler alıyorum, bu tabi insanı mutlu ediyor. Herkese çok teşekkür ediyorum
Kitapta anılarınızı topladınız ama tutuklanma süreciyle belgeseliniz yarım kaldı. Bir gün tamamlamak, yeniden oraya gitmek ister misiniz?
Dediğim gibi amacımız oradaki mazlumların sesini Türkiye'ye duyurmaktı, kaçırılmamız ile birlikte bütün Dünya'ya seslerini duyurduk. Tabi bu güzel bir şey ama orada savaş devam ediyor ve bizler elimizden geleni yapmalıyız. İhtiyaç halinden tekrar Suriye halkının yanına giderim.
Suriye'de kaybolan gazeteciler bulundu