Sosyalizmin Alfabesi'nden Moskova Önlerinde'ye, Paradigmanın İflası'ndan Çöküş'e...
Leo Huberman ve Paul Sweezy'nin temel bir başvuru kaynağı olan Sosyalizmin Alfabesi ile Fikret Başkaya'nın klasikleşen Türkiye'deki resmî ideolojinin eleştirisini yazdığı Paradigmanın İflası ve yeni çalışması Çöküş, Yordam Kitap'tan yeniden okurla buluştu. Aleksandr A. Bek'in unutulmaz romanı "Moskova Önlerinde" ise Yordam Edebiyat'tan çıktı.
Yordam Kitap ve Yordam Edebiyat, Nisan ayına altı yeni kitapla merhaba dedi. Yordam Kitap, sosyalizme giriş kitapları arasında en ön sırada anılan Leo Huberman ve Paul Sweezy imzalı "Sosyalizmin Alfabesi"ni ve Türkiye'de resmî ideolojinin eleştirisi dendiğinde artık bir klasik haline gelen Fikret Başkaya'nın "Paradigmanın İflası" adlı kitabını okurlarla yeniden buluştururken, Başkaya'nın yeni çalışması "Çöküş"ü de yayımladı.
Yordam Kitap'ın Nisanın ilk günleriyle birlikte okurlarla buluşan diğer yeni kitapları ise Samir Amin'den "Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme" ile Margit Köwes ve Shaswati Mazumdar'ın hazırladıkları "Faşizm Üzerine" oldu.
Yordam Edebiyat ise geçtiğimiz ay yayımladığı 5 romanın ardından Nisan ayına, Aleksandr A. Bek'in unutulmaz romanı "Moskova Önlerinde" ile merhaba dedi.
Yordam Edebiyat'tan 5 yeni roman
Sosyalizmin Alfabesi
Sosyalizmin Alfabesi, sosyalizmle yeni tanışanlar, sosyalizme dair derli toplu bilgi edinmek isteyenler ve sosyalizm hakkındaki bilgilerini tazeleme ihtiyacı duyanlar için temel bir başvuru kaynağıdır. Sağlam mantığı, güçlü kanıtları ve duru anlatımıyla parlak ve zihin açıcı bir sosyalizme giriş kitabıdır.
İlk olarak 1953'te ABD'de yayınlanan bu değerli çalışma, kısa sürede sosyalist düşüncenin klasik metinleri arasına katılmış, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de yarım yüzyıldır en çok okunan giriş kitaplarından biri olagelmiştir.
Yordam Kitap 2018'e dört yeni kitapla girdi
Çıkarları gereği sosyalist olması gereken ama sosyalizm hakkındaki iftiraların ve ideolojik bombardımanın etkisi altında kalarak sosyalizme uzak duran emekçilerin önyargıları göz önünde bulundurularak yazılmış olması, kitabın hitap alanını hayli genişletmektedir. Yetkin Amerikalı sosyalist Leo Huberman'a göre, iyi veya kötü olsun, karşısında ya da uğrunda savaşılacak bir şey olsun, her şeyden önce sosyalizmin ne olduğunun anlaşılması gerekir. Kitabın amacı, sosyalizmin anlaşılmasına yardımcı olmaktır.
Kitabın ilk yarısı, kapitalizmin sosyalist açıdan ekonomik çözümlenmesine ayrılmıştır. İkinci kısmında ise sosyalist teori ele alınmıştır. Sosyalizm öğretisinin gelişmesinde rol oynamış olan en önemli ve etkili iki isim Karl Marx ve Friedrich Engels olduğu için, Sosyalizmin Alfabesi onların anlayışı üzerine kurulmuştur.
Sosyalizmin Alfabesi'nin bu basımı, yazarlarının yaptığı son basıma uygun olarak, Leo Huberman ve Paul Sweezy'nin tamamlayıcı yazılarıyla zenginleştirilmiştir.
Paradigmanın İflası - Resmî İdeolojinin Eleştirisine Giriş
Türkiye'de resmî ideolojiye getirilmiş en keskin ve kapsamlı eleştirilerden biri... Öncü bir çalışma... Ve 27 yılın ardından, yaptığı onca basım, açtığı onca tartışma ve gördüğü onca "hukuki muamele" ile artık bir klasik…
Yordam Kitap 2018'de 40 yeni kitabı okurlarla buluşturacak
Fikret Başkaya'nın 1991 yılında ilk baskısını yaptıktan sonra siyaset bilimi ve yakın tarih alanında klasik bir yapıt haline gelen bu çalışması, "resmî ideoloji" cephesinde öyle bir endişe yarattı ki, Başkaya'nın yargılanması, 20 ay hapis ve para cezasına çarptırılması bir yana, gözaltı aramalarında, ev baskınlarında -demokrasinin geldiği "ileri" aşamanın da bir işareti olarak- "sakıncalı bir belge", hatta "suç unsuru" olarak gösterilebildi! Bir anlamda "resmî ideoloji"yle hesaplaşma, bir kitabın sayfalarıyla sınırlı kalmadı, sokağa taştı!
Paradigmanın İflası, aydınların resmî ideoloji karşısındaki konumunu ve "devlet aydını"nın çelişkilerini; milli mücadelenin niteliğini, anti-emperyalist bir karakter taşıyıp taşımadığını ve kitle katılımının boyutlarını; milli mücadelenin ulusallığı sorununu ve Kürt meselesini; Sovyet Rusya ve Komintern'le milli mücadelenin ilişkilerini; tarihte bireyin rolü bağlamında Mustafa Kemal'i ve Kemalist rejimin Bonapartizmle bağlantısını; Cumhuriyet dönemi iktisat politikalarını, sermaye birikimi ile Bonapartist rejim arasındaki bağı; sınıfsız, imtiyazsız bir kitle iddiasının ardındaki gerçeği ve yeni sömürgecilik kavramını kapsamlı bir şekilde tartışan bölümlerden oluşuyor.
Son bölümde de tüm bu tartışmaların odağında yer alan "paradigma"nın iflas edip etmediğini ele alıyor.
Çöküş - Kapitalizmin Nihai Krizi Üzerine Bir Deneme
Daha önce Paradigmanın İflası çerçevesinde resmî ideolojinin köklü bir eleştirisini geliştiren, Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto yazarak "neyi, nerede, nasıl üretmeli, nasıl tüketmeli, nasıl yaşamalı?" soruları ekseninde müştereklere dayanan yeni bir demokrasiyi tartışan Fikret Başkaya, şimdi de Çöküş'ü anlatıyor.
Ekim Devrimi'nin 100. yılına özel: Yazar ve Sanatçıların Gözüyle Lenin
Kapitalizmin son büyük krizi, onun aynı zamanda nihai krizi mi? Bugüne kadarki krizlerin dinamikleri nelerdi, bugün yaşadığımız kriz diğerlerinden farklı olarak ne gibi dinamiklere sahip? Aslında "kriz", ondan çıkış ihtimalini de barındırdığı için, "çöküş" gibi farklı bir kavram ekseninde mi düşünmeliyiz?
Bir çöküş yaşanacaksa bu birdenbire mi gerçekleşecek, yoksa bir süreç, eğilim olarak mı kendini gösterecek? Ekolojik yıkım hangi noktaya dayandı? Gerçekten hepimiz "aynı gemide" miyiz? Mevcut sistem geri dönüşü olmayan bir yola mı girdi, öyleyse bunun verileri neler?
Başkaya'nın Çöküş'ü bu soruların yanıtlarını oluşturan; kalkınma, teknoloji, uygarlık, finansallaşma gibi kavramları ayrıntısıyla tartışan çok önemli bir yapıt.
Peki, bütün bu tartışmaların ışığında önümüzde ne gibi seçenekler beliriyor? Yoksa seçeneksiz miyiz? Kısa yanıtını Fikret Başkaya'nın şu sözlerine, uzun yanıtını ise tüm bir kitaba bırakalım:
"Eğer mevcut durum sürdürülebilir değilse, çöküş kaçınılmaz ise, önümüzde iki seçenek var demektir: Birincisi, çöküşü radikal bir devrimle bir fırsata dönüştürmek, aracın direksiyonunu sola kırmak, ama bu işi de vakitlice yapmak, zira zaman daralmakta; ikincisi, çöküşün altında kalmak… Bu ikisi arasında bir orta yol, bir üçüncü seçenek yok…"
Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme
Samir Amin'in 40 küsur yıl önce yayımladığı Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, yıllar içerisinde çağdaş Marksizmin klasik eserleri arasına katılmış, çokça tartışılmış, konu hakkında başka kitap ve makalelere esin kaynağı olmuştur.
Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, yazarın sözleriyle "Ekonomizme ve Batı-merkezli bakış açısına karşı olan ilk çalışmanın düşünce çizgisini izlemekte; antiemperyalist mücadelelerin radikalleşmesinin bir sonucu olan Marksizmin yeniden doğuşu genel perspektifi içinde yer almaktadır."
Dönemin Stalinizm, Troçkizm ve Çin Devrimi kutuplaşmaları içerisinde siyasi tavrını da belirterek yola çıkan Amin, bu önemli çalışmasına mikroekonominin eleştirisi ile başlamakta ve ardından tarım ve toprak rantı sorununa eğilerek, kapitalist üretim tarzının tarım üzerinde kurduğu egemenliği anlatmakta ve azgelişmişlik sorununa uzanmaktadır.
Azgelişmişlik olgusunu, emperyalizmin farklı evreleri ve bunalımları bağlamında değerlendiren Amin, bir dönem önemli tartışmalar uyandıran merkez-çevre ülkeleri ayrımına ve uluslararası ticaretin rolüne de değinerek geçiş sorunları ve sosyalizmin inşası konularını ele almaktadır.
Samir Amin, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme'de teknoloji transferi, eğitimin işlevi, ücretin belirlenmesi, eşitsiz değişim ve eşitsiz gelişme gibi temel konularını kapsamlı bir şekilde tartışırken, son bölümde "değerlerin fiyatlara dönüşümü" ve "kâr oranlarının düşüşü" gibi Marx'ın Kapital'inden hareketle sıkça tartışılan sorun alanlarına da girmektedir.
Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, Bağımlılık Okulu'nun kurucularından ve çağdaş Marksizmin en önemli yazarlarından Samir Amin'in muhakkak okunması gereken klasik bir yapıtıdır…
Faşizm Üzerine - Önlenebilir Yükseliş
Kapitalizm, sancılar içinde doğarken insanlığa ümit ve iyimserlik esinlemişti. Kendisiyle birlikte refahın da yükseleceğini, insanlığa bir ferahlık geleceğini vaat etmişti. Önce kan ve irinle çevrilen çarklarıyla gösterdi gerçek yüzünü. Sonra makineli tüfek ve top mermileriyle. Vahşi sömürü koşullarını gaddar savaşlar izledi. Peşinden krizler geldi; dünya işsizlik, fakirlik ve salgın hastalıklarla kavruldu. Nihayet faşizm boy verdi kapkara yüzüyle. Almanya, İtalya, Japonya, Portekiz ve İspanya'da faşist rejimler kuruldu. Faşist hareketler dünyanın her yerinde uç verdi.
Günümüz dünyasında yeni biçim ve eğilimleriyle kol gezen faşizm belası, işçi sınıfı için hem karşı konulup alt edilmesi gereken bir hedef, hem de Marx'ın kuramlarıyla analiz edilip yorumlanması gereken dünya-tarihsel bir olguydu; bugün de öyledir.
Faşizm üzerine hazırlanmış bu derleme, bir yandan geçmişe bir yandan bugüne bakabilen geniş perspektifiyle, kuram ve olgu arasında uygun bir denge kuran mimarisiyle ve faşizm üzerine yazılmış en önemli metinleri bir araya getiren özenli seçiciliğiyle benzersizdir.
Anson G. Rabinbach, Antonio Gramsci, August Thalheimer, Bertolt Brecht, Daniel Guérin, Ernst Bloch, Georg Lukács, Georgi Dimitrov, Clara Zetkin, Kurt Gossweiler, Kurt Pätzold, Michal Kalecki, Palmiro Togliatti, Reinhard Kühnl, Robert Erlinghagen ve Tim Mason'ın değerlendirmeleriyle...
Moskova Önlerinde - Volokolamsk Şosesi
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi ordusu, Polonya, Danimarka, Norveç ve Fransa'yı işgal etmiş, Kuzey Afrika'ya yönelmişti. Asıl hedefinin Sovyetler Birliği olduğunu yıllar önce yazdığı Kavgam'da ilan eden Hitler, tüm bu işgallerin bunun bir ön hazırlığı olduğunu ifade ediyordu. Nitekim 1941 Haziran'ında Nazi ordusu, tarihin en geniş çaplı askerî harekâtı sayılan ünlü Barbarossa Harekâtı'na kalkışmış, Almanlar Sovyet topraklarına girerek Moskova'ya doğru ilerlemeye başlamıştı.
"İşgale karşı vatan savunması"nın yanı sıra "faşizme karşı sosyalist direniş"in epik destanı Moskova Önlerinde, bu tarihî günleri anlatır. Savaş muhabiri olan Aleksandr A. Bek'in, Kazah komutan Momiş-Uli ile yaptığı röportajı temel alan eser, tamamen gerçek kişi ve olaylara dayanmaktadır. Bu tarihî belgesel anlatı, Bek'in usta kalemiyle, heyecanla okunan, nefes kesici bir yapıta dönüşür.
General Panfilov'un askerî dehasının örneklerini gördükçe, Momiş-Uli'nin Kazahistan steplerinden edindiği avlanma deneyimlerini savaş alanına uyarlayışını okudukça, Kızıl Ordu askerlerinin savaşa sadece askerî teçhizatla değil, psikolojik olarak da hazırlanışını izledikçe, Almanların savaşı kaybetme sebebinin "Rus kışı"ndan (ya da daha bilinen ifadesiyle General Kış'tan) fazlası olduğunu anlayacaksınız.
Moskova Önlerinde, benzersiz bir okuma deneyimi vadediyor. Hem de bir solukta!