Popüler vampir mitinin temellerini oluşturan kitap: Dracula
Dünyaca ünlü İrlandalı yazar Bram Stoker, yayımlandığından bu yana en çok okunan romanlardan biri olan ve popüler vampir mitinin temellerini oluşturan kitabı "Dracula"da kötülüğe karşı verilen mücadelenin gerilim dolu kayıtlarını tutuyor ve eşsiz hayal gücü ve incelikli hikâye anlatıcılığıyla zamana meydan okuyor.
İthaki Yayınları Bram Stoker'ın popüler vampir mitinin temellerini oluşturan eseri "Dracula"yı okurla buluşturuyor. Neil Gaiman'ın önsözünü kaleme aldığı kitap 20 Temmuz'da raflardaki yerini alacak. Yayınevi aynı tarihte, Türk sinemasının "Çirkin Kral" lakaplı efsanesi Yılmaz Güney'in 1972-1974 yılları arasında mahkum olduğu Selimiye Cezaevi'nden eşi Fatoş Güney'e gönderdiği umut, inanç ve aşk dolu mektuplarının yer aldığı "Selimiye Mektupları" ile Feryal Tilmaç'ın ödüllü öykü kitabı "Aradım Yaz Dediniz"i de okurla buluşturacak.
Vakıf'tan sonra Asimov'un Galaktik İmparatorluk Serisi de Türkçede
Dracula
"Edebiyattaki yaratıklar arasında beni en çok korkutan her zaman Dracula oldu. Muhtemelen de daima Dracula olacak." - Stephen King
Yayımlandığı günden beri en çok okunan romanlardan biri olan, kötülüğe karşı verilen mücadelenin gerilim dolu kayıtlarını tutan Dracula, Bram Stoker'ın eşsiz hayal gücü ve incelikli hikâye anlatıcılığının zamana meydan okuyan ürünü.
Bir yandan da ölümsüz bir aşk öyküsü...
Popüler vampir mitinin temellerini oluşturan eserde hukukçu Jonathan Harker'ın Transilvanya'ya, Kont Dracula'nın şatosuna yaptığı yolculukla başlayan dehşet, denizi aşarak Londra'nın sokaklarına dek ulaşır.
Yaşadığı dönemin ahlakçı ve bilimci ütopyacılığını, kana susamış bir vampirin şahsında ustalıkla eleştiren Stoker’ın unutulmaz karakteri Kont Dracula'nın korku senfonisi de böylece başlar.
Kapağı hafifçe kaldır… Kıpkırmızı dudaklarıyla Kont birazdan seninle görüşecek.
Neil Gaiman’ın önsözüyle.
Uzaylı algısında devrim yaratan öykü: Bir Mars Destanı
Selimiye Mektupları
“Sevgili çocuk, demir yürekli kadınım! Korkular, acılar ve zulüm yenilecektir bir gün… İnsanoğlunun yıkılmaz inancı ezecektir vahşeti… Mutlaka ezecektir… İnsanları taş duvarlar, demir parmaklıklar arasında terbiye etmeyi, onların düşüncelerini önlemeyi düşünen anlayış yıkılacaktır… Taş duvarlar, kelepçeler, zincirler, demir kapılar yok olacaktır…
Sevgili… Bahar bütün kuşları, çayırları ve çiçekleri ile geldi… Bahar biziz sevgili, biziz baharı yaşatan… Bahar yeni baharlara varacak içimizde…
Ağaç, kuş, çiçek bizimle güzeldir sevgili… Çünkü ona can veren biziz…
Otuz sekiz yaşım, ranzam ve taş duvarım…
Parmaklığım… Kelepçem… Kırlangıç kuşları ve
Oğlum ve karım ve anam… Hepiniz... Merhaba!”
5 Nisan 1974
- Yılmaz Güney
Selimiye Mektupları, siyasi görüşleri ve eylemleri gerekçe gösterilerek 1972-1974 yılları arasında mahkum edilen Yılmaz Güney’in Selimiye Cezaevi’nden eşi Fatoş Güney’e gönderdiği umut, inanç ve aşk dolu mektuplarını içeriyor.
Bu mektuplar; taş duvarlar ve demir parmaklıkların düşünmeye, üretmeye, aydınlık yarınlara inanmaya engel olmadığının, umudun yeşerebilmesi için önemli olan tek şeyin boyun eğmeyen bir baş olduğunun altını çizen yiğit bir adamın, Çirkin Kral’ın mektupları.
Aradım Yaz Dediniz
“Meleklerin kanatları olur, duymuştun. Seninkinin neden yok merak ediyorsun. Sorsan söyler mi? Söylemez. Yine de şansını denemekten asla vazgeçmiyorsun. Kanatları olsaydı belki de sevmezdin bu kadar. Melekleri melek yapan bile eksiklikleridir kim bilir. Bildiğin mükemmelcilik oynayanlardan bıktığın, usandığın. Ruh ardiyende birikmiş, tozlanmış, kurumuş, çürümüş bir yığın. Uzun gecelerde temizlik umuduyla didik didik ettiğin; tükendiğin, yıldığın. Gösterişsizliğiyle büyüleniyorsun. Kendini sakladıkça, büsbütün yörüngesine oturuyorsun. Artık sırtından itmesine gerek olmadığını anlıyor. Parmaklarının temasını hissetmiyorsun. Gereksiz dokunulmasından hoşlanmadığını biliyor.”
Feryal Tilmaç Mevt Tek Hecelik Uyku kitabından sonra yayımlanan, ödüllü kitabı Aradım Yaz Dediniz’deki öykülerinde okurla konuşmaya, olanları olduğu gibi anlatmaya ve dertleşmeye devam ediyor. Sesi sesimize, cümleleri cümlelerimize karışıyor. En karmaşığından en sıradanına insan ruhunun gölgede kalmış ya da üzerine konuşulmaktan imtina edilen bütün odalarına cesaretle girip çıkıyor Tilmaç. Aynı cesareti bizden de bekleyerek kendi karanlığımıza, kuytumuza girmeye, yaramıza bakmaya, iç sesimizi dinlemeye, aynayla yüzleşmeye çağırıyor.
Kimse saklanamıyor kendinden, kaçmak boşuna!
Bütün bunlara ustalıkla kurulmuş bir dil armonisi ve edebi şölen eşlik ediyor.