Onuncu yüzyıldan süzülüp gelen bilgelik: İhvanı Safa Risaleleri
İhvân-ı Safâ Risâleleri'nde İslam tarihinin toplumsal ve düşünsel yarılmalar yaşanan bir döneminde, onuncu yüzyılda aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yükseltmeye gayret eden bir grup, hiçbir bilime düşman olunmaması, hiçbir kitaptan uzak durulmaması savunuluyor. Ayrıntı Yayınları'nın alanında uzman 8 akademisyenin çevirisiyle okura sunduğu kibatın yeni basımı da raflardaki yerini aldı.
Ayrıntı Yayınları her biri alanında klasik ve referans niteliği taşıyan 4 kitabının yeni basımlarını okura sundu. Bunların başında Onuncu yüzyılda ortaya çıkan İhvân-ı Safâ grubunun, İslam tarihinin toplumsal ve düşünsel yarılmalar yaşanan bir döneminde, aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yükseltmeye gayret eden ansiklopedi niteliğindeki 52 risalesinden oluşan İhvân-ı Safâ Risâleleri geliyor. Alanında uzman bir grup akademisyenin Türkçeye çevirdiği bu eserin dışında Giorgio Agamben'in kült eseri Kutsal İnsan'ın ve Robert M. Pirsig'in Lila - Ahlakın Sorgulanması adlı kitabının 3. basımları; Franco Ferrucci'nin Tanrının Ağzından Evrenin Hikâyesi'nin 4. basımı raflardaki yerini aldı.
Volin'in Bilinmeyen Devrim'i okurla buluştu
İhvân-ı Safâ Risâleleri-1
İhvân-ı Safâ grubundan bir düşünürün şöyle dediği rivayet edilir:
"Din hastaların, felsefe ise sağlıklı insanların tedavisiyle ilgilenir. Peygamberler hastaları, hastalıklarının artmaması, hatta onların bütünüyle iyileşmesi için tedavi eder. Filozoflar ise herhangi bir hastalık bulaşmaması için, sağlıklı insanların sağlığını korur."
İhvân-ı Safâ, onuncu yüzyılda ortaya çıkmış bir grubun adıdır. Ansiklopedi niteliğinde 52 risale yazarak, matematikten müziğe, felsefeden gökbilimine ve sihirden aşka kadar pek çok konuyu şiirsel bir dille incelerler.
İslam tarihinin toplumsal ve düşünsel yarılmalar yaşanan bir döneminde, aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yükseltmeye gayret ederler. Hiçbir bilime düşman olunmamalı, hiçbir kitaptan uzak durulmamalıdır onlara göre. Öteki düşünce ve inançlara karşı hoşgörüye vurgu yaparlar.
Kim oldukları konusunda değişik teori ve söylentiler vardır. Etraflarındaki sır halesi bin yıldır kalkmamıştır. Risâleler'i, üç "gizli imam"dan ikincisinin yazdığı iddia edildiği gibi, İhvân-ı Safâ'yı İsmaililer'den Nusayriler'e ve Dürziler'e kadar değişik yapılara atfedenler de olur.
Abbasi halifesinin emriyle 1050 yılında İhvân-ı Safâ Risâleleri'nin (İbni Sina'nın eserleriyle birlikte) bütün kütüphanelerden toplanarak yakıldığı bilinir. Ancak Endülüslü düşünür Müslime, Doğu'ya seyahati sırasında risaleleri toplayarak, yok olmaktan kurtarır.
"(Bu) risaleler, cilâ, şifa, nur ve ışıktır. Hatta onlar ilaç olamamışsa, hastalık gibidir. İyileştiremezse hasta eder, ıslah etmezse ifsat eder; kurtuluşa erdirmezse helâk eder. Tedavi eder; ama bazen hasta da edebilir. Öldürür de, diriltir de."
Nihayet Türkçeye çevrilen Risâleler beş cilt olarak yayımlanmıştır. Bin yıldır Doğu'dan Batı'ya geniş bir kültür ve düşün coğrafyasında önceleri nefesi sonraları ise hayaletiyle dolaşan bu eser, şimdi okunup, arınmış kalplerde yer edinmeyi bekler, yeniden.
Ayrıntı Yayınları'nın 2. basımını gerçekleştirdiği İhvân-ı Safâ Risâleleri-1'i Türkçeye çeviren isimler ise şöyle: Prof. Dr. Ali Durusoy, Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya, Prof. Dr. İsmail Çalışkan, Doç. Dr. Ahmet Hakkı Turabi, Yrd. Doç. Dr. Ali Avcu, Doç Dr. Enver Uysal, Yrd. Doç. Dr. Ömer Bozkurt, Elmin Aliyev.
China Miéville'den Rus Devriminin hikayesi: Ekim
Kutsal İnsan
Yayınevi İsmail Türkmen'in Türkçeye çevirdiği Giorgio Agamben'in referans eseri Kutsal İnsan - Egemen İktidar ve Çıplak Hayat'ın da 3. basımını okurla buluşturdu.
Kutsal İnsan, Giorgio Agamben'in siyaset felsefesi geleneğini radikal olarak yeniden düşünmeyi gerektiren özgün analizlerine bir yenisini ekliyor. Yakın geçmişteki çalışmalarında kimlik, tekillik, cemaat kavramları üzerinde yoğunlaşan ve totaliter olmayan ama "birey"den de hareket etmeyen bir cemaatin olabilirlik koşullarını araştıran Agamben, bu kitabında çıplak hayat kavramından yola çıkarak eski Yunan'dan bugüne Batı siyasi düşüncesine hâkim olan iktidar anlayışının görünmeyen yüzünü ortaya koyuyor.
Michel Foucault'nun biyolojik modernliğin eşiği olarak adlandırdığı ve insanın biyolojik varoluşunun taşıdığı tüm güçlerle birlikte doğrudan doğruya siyasetin nesnesi haline gelmesi olarak tanımladığı biyosiyaset kavramını çıkış noktası olarak alan Agamben, Foucault'nun tersine biyosiyasetin sadece modernliğe özgü olmadığını, farklı biçimlerde de olsa Aristoteles'ten Roma Hukuku'na, İnsan Hakları Beyannamesi'nden Carl Schmitt'e, Auschwitz'den günümüz toplama kamplarına kadar siyasi düşünce ve pratikleri boydan boya katettiğini gösteriyor. İnsanın biyolojik varoluşunu "çıplak hayat" olarak kavramsallaştıran Agamben'e göre bütün bu süreçte söz konusu olan, yaşamın siyasi düzenin içine dahil edilmesi, aslında egemen iktidarın kendisini de kuran kökensel bir edimle iktidarın çıplak hayat üzerinde egemenlik kurmasıdır. Oysa hayatın siyasi düzene dahil edilmesi paradoksal bir biçimde ancak belirli anlamlarda dışlanmasıyla gerçekleşir. Bu paradoksal durumu tarihsel olarak en iyi ifade eden figür ise Roma Hukuku'nda karşımıza çıkan Homo Sacer, yani "kutsal insan" figürüdür. Öldürülebilen ama kurban edilemeyen bir kategori olarak kutsal insanın taşıdığı yaşam aynı zamanda egemenliğin alanını da belirler.
Kendi çıplak hayatını kendi seçtiği bir biçimde siyasetin nesnesi haline getiren ama bunu yaparken de "kutsal" olan hayatından vazgeçmeyi göze alan insanları "hayata döndürmek" üzere öldürebilen iktidar uygulamaları bu analizler ışığında daha anlaşılır hale geliyor.
Kutsal İnsan, siyaset felsefesindeki yerleşik düşünme kalıpları ve tanımlardan vazgeçerek okunması gereken ve Debord'un Gösteri Toplumu'ndan Negri ve Hardt'ın İmparatorluk'una giden özel çizgiyi izleyen bir kitap.
Chuck Palahniuk'un Gösteri Peygamberi 18. baskıya ulaştı
Lila
Ayrıntı Yayınları, Robert M. Pirsig'in Lila - Ahlakın Sorgulanması adlı kitabının da 3. basımını okura sundu.
İlk kitabı Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı'nda Robert Pirsig, ovalar ve bataklıklardan başlayıp dağların doruklarından aşarak denize kadar uzanan motosiklet yolculuğunu aklın, akılcılık geleneğinin ve bu geleneğe bağlı değerlerin sorgulandığı bir felsefi şölene dönüştürmüştü. Lila'da ise şölen kaldığı yerden, denizden devam ediyor. Yazar, bir başına denize yelken açıp yeni kitabını yazmayı umarken zoraki bir yol arkadaşı katılıyor yanına: Lila. Ve en akıl almaz dörtlü olan deniz, felsefe, cinsellik ve delilik üzerine bir yolculuk başlıyor... Lila, yine bir yalnızın, bir düşünce isyancısının kitabı; asırlık otoritelerin kibrinden de, akademik gösteriş ve sahtelikten de bıkmış, düşüncenin derinliklerine dalmayı seven, duyarlı, gözlemci bir ruhun yolculuk notları...
Filozof-yazar Phaedrus, yelkenli teknesiyle Amerika kıyılarında ilerlerken Kızılderili ayinlerinden Hint felsefesine, Viktoryen ve Püriten ahlâk anlayışına kadar uzanarak kaynağa doğru bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta, sözcüklerin, kavramların, değerlerin kaynağını, kaynak birliğini keşfederken, özne-nesne, Statik ve Dinamik Nitelik karşıtlıklarını ve birliklerini de sorgular ve Nitelik Metafiziğini bir felsefi sistem halinde oturtur. Öte yandan yol arkadaşı Lila, geçmişinden taşıdığı acının ve nefretin yüküyle, çaresizce bir çırpınışa dönüşmüş cinselliğiyle deliliğe doğru ilerleyen kendi yolculuğuyla yazarın yaşamını bir kasırganın eşiğine getirecektir. Bu iki insanın ilişkisiyle yönlenen; kavramlar dünyasına yelken açarak günümüz insanının temel meselelerini irdeleyen; yaşamı, insanı ve özellikle ahlâkı sorgulayan sarsıcı bir felsefi arayışın öyküsüdür Lila.
Daha önce Phaedrus, metafiziği dağların doruklarına benzeterek "aklın yüce ülkesi" diye nitelemişti. Lila'da ise Nitelik Metafiziğini şu sözlerle açıklıyor: "Engin bir boşluk ve kutsal olan hiçbir şey yok."
Asıl ürkütücü olanın dağların doruklarına tırmanmak değil, vadilere sıkışıp kalmak olduğunu bilenler, Pirsig'in önümüze açtığı bu enginliğe, kutsal olan bir şeyler bulma umuduna hiç yüz vermeden açılmaktan da keyif alacaklar...
Virginia Woolf neden 'benlik' üzerine odaklandı?
Tanrının Ağzından Evrenin Hikâyesi
Franco Ferrucci'nin Elif Özsayar tarafından Türkçeye çevrilen Tanrının Ağzından Evrenin Hikâyesi adlı kitabının 4. basımı da çıktı.
Evrenin ve insanlığın akıl almaz serüvenini, yaratılışın ilk anından başlayarak, Yaratıcı'nın kendisinden dinlediğinizi hayal edin. İşte Franco Ferrucci bunu yapmış ve ortaya büyüleyici bir roman çıkmış...
Ferrucci'nin şefkatli ve unutkan Tanrısı, kendini evrenin muazzam boşluğunda yapayalnız bulduğu anda başlayan bir yazgıyı, bütün iniş çıkışlarıyla birlikte, unutulmaz bir hikâyeye dönüştürüyor. Bir bakıma herkesin, her canlının, bütün yeryüzünün hikâyesi bu... Evrenin Hikâyesi her şeyden önce bir yalnızlık destanı; çünkü yalnızlıkların en katlanılmaz olanını, Tanrı'nın mutlak ve aşılmaz yalnızlığını anlatıyor. Bu kahredici yalnızlıktan bir çıkış yolu arayan Tanrı sonunda yerküreye hayat verir, "evrenin doğurduğu umut çiçeği"ne...
Yaratıcısının tutkuyla sevdalandığı bu yeşil ve mavi gezegenin, aynı zamanda dizginlenemez bir yıkım enerjisiyle dolu olduğu çok geçmeden anlaşılacaktır: Söz dinlemez yerküre, yaratıcısının şaşkın bakışları altında kendi yoluna gider. İnsanoğlu doğduğu zaman, Tanrı'nın umutları bir kere daha canlanır: "Zulüm" ve "vahşeti" yeryüzünden silmesine yardım edecek belki de odur!.. Bundan sonrası ne yazık ki bir hüsran hikâyesidir. En sevdiği varlığıyla Tanrı arasındaki ilişki, hüzün ve hayal kırıklığıyla gölgelenmeye mahkûmdur, hem de sonsuza kadar. İnsanlığın etkili çoğunluğu, Tanrı'nın "sevgi" ve "iyilik" dolu bir dünya özleminin gerektirdiği sorumlulukları üstlenmenin sıkıntısına girmeyecek, "zulüm" ve "vahşet" üretmeye devam edecektir. Üstelik Tanrı'nın başka hiçbir yaratığına vermediği "aşk" yetisine rağmen... Böylece binlerce yıllık arayış sonuçsuz kalacak, "kötülüğün" ve "acının" kaynağı bulunamayacak, "bilgi" ve "güzelliğin" hüküm sürdüğü bir dünya yaratılamayacaktır...
Tanrı'yla kişisel ilişkiniz ne olursa olsun, iyiliğe ve geleceğe gizli gizli inanmak isteyenlerdenseniz, bu hazin hikâyenin aklınızda ve yüreğinizde derin bir iz bırakacağına hiç kuşku yok. Bu hikâye, kendi sorumsuzluklarımızın hikâyesi çünkü...
"Evrenin Hikâyesi, binlerce yıllık dinsel ve felsefi düşünceyi bir araya toplayan, büyük ilgi ve övgü uyandırmış, oyuncul, harikulade ve karşı konulmaz bir kitap.
Ne mutlu okura, çünkü Tanrı'nın uzun uykusuzluğunun öyküsü olan bu kitap ona uykuyu unutturacak... Olağanüstü." Umberto Eco