İşte D&R'da Ocak ayında en çok satan kitaplar...İşte en çok satan kitaplar... İnsan olmaktan yorulur bazen insan. Hayat yorar, aşk yorar, yalnızlık yorar, kalabalık yorar, gelen yorar, giden yorar... Sana sunulan hiçbir şeye alışma bu yüzden. Terk edenler yorar... Daha az güvenmeye, daha az sevmeye ve daha az inanmaya tecrübe diyorlar. Ama bu tecrübe değil, tecrübeyi doğru kullanamamaktır. Daha az güvenmek, güven sorunu yaratır. Gerektiği kadar güvenmelisin. Daha az sevmek yalnızlığı getirir. Hak ettiği kadar sevmelisin. Daha az inanmak inancını zedeler. Neye ne kadar inanman gerek, onu bilmelisin. Hoşça git, dedi tilki. Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez. Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: Gerçeğin mayası gözle görülmez. 1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı? Kedileri seven kadınlar yalnızlıktan korkarmış, köpekleri ise aslında kendilerini güvende hissetmek istediklerinden severlermiş... Sen filleri severdin ve bir fil kalbi kırıldığında ölebilirmiş. Sen filleri boşuna sevmiyorsun güzel kadın. Sen kalbinin kırılmasından korkuyorsun da haberin yok. Korkmasın kalbin çünkü o artık benim de kalbim... Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonnayı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor. Söylediklerim kadarını biliyorsun. Bir de hissettirdiklerini bilsen...Hayatımın en kötü döneminde içimden bir ses internette yazmamı söyledi. Belki yalnız olmadığımı görmek istiyordum, belki de başkalarına, 'Bak Arda da benim yaşadıklarımı yaşıyor,' dedirtmek için istiyordum yazmayı. İnsanlar kendi hayatını yaşamadığı için mutsuz. Hep birileri mutlu olsun diye koşturmaktan yürekleri yorgun. Hepsi bu...Üzülme! Giden kendi kaybetmiştir aslında. Neyi mi? Verdiğin sevgiyi, değer ve emeği...Maske takan insanlardan Allah'a sığınırım. Allah verdiğin emeği hak edecek insanı karşına çıkarsın. Çünkü Allah adildir. Kimsenin hakkını kimseye bırakmaz. Bu dünyada öyle insanlar var ki, melek gibi insanların kalbini kırıp yine de kendini haklı sanıyor. Allah bizi onlardan korusun. İnsan nasıl yaşarsa parlar?Nasıl yaşarsa mutluluğu yakalar?Nasıl yaşarsa yaşadığına değer?Nil'in kelebeklerde keşfettiği hayat sırları elinizde Bir Eyvallah'ım var; gelsen de, gelmesen de sana yazacağım...Herkesin bir derdi vardır. Bazıları geçer, bazıları geçmez. Bazıları anlatılır bazıları da anlatılmaz. Bazen de anlatmak istersin ama dinleyecek kimseyi bulamazsın. Bilirsin, muhabbettir ihtiyacın ama edecek kimse yoktur. İşte bu kitap bunun için, dertleşmek için yazıldı. Yalnız olmadığını bil diye yazıldı. Muhabbet için, muhabbetle yazıldı... İsteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması.. Ah be annesi, Çocuğunu al spora götür, oradan çık baleye git, oradan çık tenise, dönüşte oyuncakçıya uğra, alabildiğini al, çeşit çeşit oyun gruplarına üye ol, odasına pahalı oyuncakları yığ, eve gelince aç televizyonu sen de elinde cep telefonun yanında otur. Aaaa noldu, o kadar koşturdun ama çocuğun yine mi mutsuz? Ev işleri, hayat telaşı, o kurs bu kurs derken büyüyüverdi çocuklar değil mi? Gel, gerçek nitelikli zamanın peşinde ol ve onunla oyna. Yeterince yaratıcı değilim ve ne yapacağımı bilmiyorum diyorsan, senin için yüzlerce oyun fikri paylaştım. Hepsi çok kolay, çok eğlenceli ve verimli. Hepsi üç çocukla bizzat denendi. Hadi sıva kollarını, birlikte mutlu çocuklar büyüteceğiz... Eğer siz de Şermin Çarkacı gibi düşünüyorsanız yani çocuğunuzla güzel ve verimli zaman geçirmenin tek yolunun şu yukarıda sayılanlar olmadığına inanıyorsanız, işte bu kitap tam size göre Buza saklanmış penguenleri, bulgurdan yapılmış çölleri ve mavi çarşaftan denizleri çocuğunuzla paylaşmak istiyorsanız Oyuncu Anne ile tanışmanın tam zamanı Osmanlı İmparatorluğu modern dünya ve milliyetçilik karşısında yıkılan son Roma'dır. Bu tip bir imparatorluk bundan sonra olamaz.Osmanlı'ya Bakmak kitabında Haçlı birliğini dirilten Fetih'ten, Osmanlı tarihinin tartışmalı pek çok olay, kavram ve kurumu ele alınıyor. Mohaç'tan Kırım Savaşı'na, Osmanlı tarihi boyunca hep bir muamma olarak kalan Ortadoğu'dan Mısır ile olan ilişkilere, Kavalalı Mehmet Ali Paşa sorunundan sürgündeki Şehzade Cem Sultan'a, kadınlar saltanatının en güçlü ve simge ismi Kösem Sultan'dan II. Abdülhamid'e, Osmanlı'daki milletler ve dinler mozaiğinden Balkanlar'daki milliyetçilik hareketlerine Osmanlı Batılılaşması, diplomasi, dışişleri, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine kadar pek çok konu İlber Ortaylı'nın akıcı kalemiyle bu kitapta. Hayat eskiden daha güzeldi, diyorlar. Öyle miydi gerçekten? Kasabada herkes gönüllü olarak fişleri prizden çekip elektronik eşyalar olmadan yaşamayı denerken, Greg kendine bu soruyu soruyor. Ama modern hayatın kendine özgü güzellikleri var ve Greg, eski günlere dönmek konusunda hiç de hevesli değil.Heffley ailesinin evinin içinde ve dışında gerilim artarken, Greg bütün bunların üstesinden gelmenin bir yolunu bulacak mı? Yoksa Hey gidi günler! demek Greg gibi bir çocuk için çok mu zor? Bu takvim, bütün bir yıl boyunca bana ve size yardımcı olsun diye Çocuklarımızın bizden istediği şey aslında pahalı ve renkli oyuncaklar değil Çeşit çeşit kurslar, oyun alanları, etkinlik merkezleri, çizgi filmler vs. değil Aslında sadece bize ihtiyaçları var. Birlikte geçecek kısa ama dopdolu anlara, göz göze geldiğimizde kendilerini önemli hissettikleri anlara ihtiyaçları var. Bu kitap, çocuğunun başarılı olması için, Çok çalış oğlum/kızım, demenin ya da tüm maddi olanaklarını seferber etmenin ötesinde bir şeyler yapmak isteyen anababalara yol göstermek amacıyla yazıldı.Her anababa, okul başarısı için çocuğuna yardımcı olmak ister. Ama öğrenme sürecinin bilimsel temellerini kavramadan atılacak her adım, iyi niyetli de olsa, çocuğu engelleyebilir.Başarıya Götüren Aile, sınav döneminde çocuklarına destek olmak için doğru ve etkili yöntemler arayan tüm anababalara kılavuzluk edecek. Rüyalar aleminin sırrını çözdükten sonra bir yerde bir rüya göreceksin ve tüm dünyan değişecek. Hayatında muhteşem bir değişim isteyenlere ithaf olunur....anladın mı Tekin? Sakın ha sakın unutma, bu sözleri çok iyi düşün. Anla Umre'nin içindeki sırrı. Müslümanlar, Umre'nin aslında ne olduğunu unuttular. Umre'nin niçin yapıldığını, kimi ziyaret ettiklerini ve bundaki müthiş sırrı unuttular. Ah bir bilselerdi Umre'nin, buluşma, kavuşma olduğunu. Ziyaret ettiğin ev sahibiyle rüya aleminde buluşma, konuşma olduğunu. Hoş artık rüyanın ne olduğunu bilmiyorlar ya... Cin Ali Okuma takvimiyle beraber bir zamanların klasikleşmiş 10 kitaplık bu efsane çocuk kitabı serisi; Dünün çocukları olan bugünün yetişkinleri ve yeni nesil çocuklar için eşsiz bir hazine niteliğinde. Milletçe ortak üst kimliğimizin bir huni olabileceği, kafayı sıyırdığımız şu dönemde, bir iddiam var: Kapaktaki cankurtaran üniformalı temsili fotoğrafımın da anlattığı gibi, memleketi ben kurtarabilirim! En azından denerim. Durumumuz daha iyi olur mu, bilmiyorum. Ama daha kötü olamaz diye düşünüyorum! En azından acık güleriz be? Ha? Burada, hatalarıyla bütünlüğü yakalayabilen bir insan olduğum duygusu hâkim. Hayatıma dair ne varsa bilindiğini, anlaşıldığımı ve en önemlisi yargılanmadığımı hissediyorum. Bu, kendimle barışık olma halimin en zirve noktası.Burada Einstein var; Steve Jobs, Benjamin Button, Andy Warhol var... Yetmez! Anne ve babasına Sevmek yeter sandınız! diyen büyüme sancıları içindeki genç var. V for Vendatta var, Fight Club var; Süveyda, Erhan, Bilge var. Ancak daha önemlisi sen varsın, ben varım, hepimiz varız. Hâlâ yetmedi mi? O zaman sevgilin var, kardeşin var, annen baban var.Gören gözlere, duyan kulaklara, dokunan tenlere... Yirmili yaşlarda hayat daha kolaydı. Özellikle de konu aşk olduğunda. Biriyle tanışıyordun, sen onları seçiyordun, onlar seni seçiyordu. Birlikte dünyayı fethedebilirdiniz. Paris'e taşınabilirdiniz. Bir sürü çocuk sahibi olabilir veya çiftçilik yapabilirdiniz. Günlük tuttuğunuz zamanlarda yazdığınız her şeyi yapabilirdiniz. Hayaller, parlak, çarpıcı renklerde yaşanacaktı. Hayat sizindi, ikinizindi. Her şeye birlikte göğüs gerip birlikte yaşayabilirdiniz. Hayatınızı birine bağlardınız ve gerisi önemini kaybederdi. Peki ya şimdi?