Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
O da Atatürk gibi Selanik'te doğdu... 1963 yılının 3 Haziranı'nda ise Moskova'da hayatını kaybetti. O hep ülkesinde, Türkiye'de, olmak istedi. Ama olmadı... Üstünden tam 52 yıl geçti.
Haberin Devamı
/

/

Bugün Nazım Hikmet Ran'ın 52'nci ölüm yıldönümü. 3 Haziran 1963'de yitirdiğimiz büyük şair Nazım Hikmet Ran'ı ölüm yıldönümünde unutmadık ve sizler için büyük ustanın hayatını derledik...
Haberin Devamı
/

Nâzım Hikmet 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu (aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak anılmış, kendisi de bunu benimsemiştir), 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü.
/

Göztepe Taşmektep'teki ilk öğreniminden sonra Galatasaray ve Nişantaşı sultanilerinde okudu. Balkan Savaşı yenilgisinden duyulan üzüntüyü dile getirdiği 'Feryad-ı Vatan' ve 'Şehit Dayıma' gibi ilk şiirlerini çocuk denebilecek yaşlarda yazdı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

14 Aralık 1914 tarihli 'Bir Bahriyelinin Ağzından' başlıklı şiirini aile dostlarından Bahriye Nazırı Cemal Paşa'ya okuyunca, çok duygulanan paşanın isteğiyle Nişantaşı Sultanisi'nden ayrılıp Bahriye Mektebi'ne kaydoldu.
/

Buradaki öğretmenlerinden Yahya Kemal'in ilgi ve desteğini gördü. Bahriye Mektebi'ni bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak atandı. 1919 kışında zatülcenbe yakalandı, iyileşemeyince 17 Mayıs 1920'de çürüğe çıkarıldı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

İstanbul'un işgali üzerine 'Kırk Haramilerin Esiri', 'Yaralı Hayalet', 'Çanakkale Masalı', 'Sarı Zeybek' gibi ulusalcı şiirler yazdı. 'Alemdar' gazetesinin açtığı yarışmada 'Bir Dakika' adlı şiiriyle birinci oldu.
/

1921 baharında Milli Mücadele'ye katılmak amacıyla Vala Nurettin (Va-Nu), Yusuf Ziya (Ortaç) ve Faruk Nafiz (Çamlıbel) ile İnebolu'ya geçti. Ankara'dan 'harcırah ve müsaade' beklerken tanıştığı komünist eğilimli Spartakistlerden Sovyet Devrimi'ni öğrendi.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Beklenen izin gelince Va-Nu'yla birlikte İnebolu'dan Ankara'ya yürüyerek gitti. Kendilerinden istenen ilk görev İstanbul gençliğini Milli Mücadele'ye çağıran bir şiir yazmalarıydı. Üç günde yazdıkları şiir çok beğenildi ve 10 bin adet bastırılıp dağıtıldı.
/

Bu arada Mustafa Kemal'e takdim edildiler. Cepheye gitmek için başvurdukları Matbuat Müdürü Muhittin Bey (Birgen) Milli Eğitim'de görev almalarını istedi, öğretmen olarak Bolu'ya atandılar. Gizli polis ve tutucu çevrelerin baskıları nedeniyle burada fazla kalamadılar.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Öğrenimlerini ilerletmek ve kendilerini koruyan Bolu Ağır Ceza Mahkemesi Reis Vekili Hilmi Ziya Bey'in Sovyet Devrimi hakkında anlattıklarını yerinde görmek amacıyla Trabzon üzerinden Batum'a gittiler (30 Eylül 1921).
/

1922 temmuzunda Moskova'ya geçtiler ve Doğu Ülkeleri Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) kaydoldular. Rus şiirini yakından izleyen, Mayakovski'yle tanışan, konstrüktivist çevrelere giren Nazım'ın gönderdiği bazı şiirler 'Aydınlık' ve 'Yeni Hayat'ta yayımlandı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Aynı dönemde KUTV'da okuyan Nüzhet Hanım'la evlendi. Üniversite bitince 1924 Ekiminde sınırı gizlice geçerek Türkiye'ye döndü, 'Aydınlık' dergisinde çalışmaya başladı. Eşinden ayrıldı.
/

1925'te basımevi kurmak için gittiği İzmir'de 'Aydınlık' yazarlarının tutuklandığını, kendisi hakkında da 15 yıl gıyabi mahkumiyet kararı verildiğini öğrendi ve yine gizlice Moskova'ya gitti.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

1928'de Bakü'de ilk şiir kitabı 'Güneşi İçenlerin Türküsü'nü yayımladı. Aynı yıl, af yasasından yararlanmak amacıyla Türkiye'ye gizlice girerken yakalandı. Rize mahkemesince üç gün hapis cezasına çarptırıldığı halde Ankara'ya gönderildi.
/

Ankara'daki yargılamada eski mahkumiyeti kaldırıldı, ama gıyabında verilen üç aylık mahkumiyeti çekmesine karar verildi. Bu süreyi zaten tutuklu olarak geçirdiği için serbest bırakıldı. Serel'lerin çıkardığı 'Resimli Ay'da düzeltmen olarak çalışmaya başladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

1929'da '835 Satır'ı yayımladı. 'Resimli Ay'da 'Putları Yıkıyoruz' başlıklı ünlü kampanyayı başlatarak dönemin yazarlarını eleştirdi. Aynı yıl çıkan 'Jokond ile Si-Ya-U'yu, 1930'da 'Varan 3' ve '1+1=1', 1932'de 'Benerci Kendini Niçin Öldürdü?' ve 'Gece Gelen Telgraf' izledi.
/

İstanbul'da dağıtılan bildiriler yüzünden 1933'te tutuklanarak Bursa'ya gönderildi. Dört yıllık mahkumiyeti 1934 affı nedeniyle bir yıla düştü. 1.5 yıldır tutuklu olduğu için özgür kaldı. İstanbul'a dönerek Akşam'da Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığına başladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

1935'te Piraye Altınoğlu ile evlendi. 1936'da 'Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı'nı yayımladı. 1938'de ordu içinde komünizm propagandası yapmak ve askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp iki ayrı davadan 28 yıl 4 ay hapse mahkum edildi.
/

İstanbul, Çankırı, Bursa cezaevlerinde 12 yıl 7 ay yattı. Büyük yapıtı 'Memleketimden İnsan Manzaraları'nı hapisteyken yazdı. 1946'da TBMM'ye başvurarak 'adli hata'ya kurban gittiğini belirtti ve affını istedi ama sonuç alamadı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Şairin yok yere mahkum edildiğini söyleyen Ahmet Emin Yalman'ın 1949'da Vatan'da başlattığı af girişimi, 1950'de Nazım'ın açlık grevine başlamasıyla geniş çaplı bir kampanyaya dönüştü ve Demokrat Parti'nin çıkardığı af yasasının kapsamına alınması sağlandı.
/

15 Temmuz 1950'de özgürlüğüne kavuştu ve geçimini senaryo yazarlığıyla sağlamaya başladı. 1951'de Piraye Hanım'dan ayrılıp Münevver Andaç'la evlendi. 'Sağlam' raporu verilerek askere sevk edileceğini öğrenince Romanya üzerinden Moskova'ya kaçtı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Sürgün yıllarında dünyanın birçok ülkesini dolaştı, konferanslar verdi, ama aklı hep Türkiye'deydi. 25 Temmuz 1951'de yurttaşlıktan çıkarıldı. Bu karara, "Beni Türklükten, halkımın evladı olmaktan hiçbir kuvvet çıkaramaz" diyerek tepki gösterdi.
/

18 Kasım 1960'ta Vera Tulyakova ile evlendi. 1952'de Çin gezisi sırasında geçirdiği enfarktüs krizinden sonra uzun süre doktor kontrolünde yaşamıştı. 3 Haziran 1963'te bir kalp krizi daha geçirerek "Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha / güzelim dünya elvedâ / ve merhaba / k â i n a t . . ." dedi. Yazarlar Birliği'nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı'na gömüldü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

ŞİİRLERİNDEN: DAVET... Dörtnala gelip Uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim / Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim / Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın / yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim... / Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...
/

KEREM GİBİ... Hava kurşun gibi ağır!! / Bağır bağır bağır bağırıyorum / Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum... / O diyor ki bana : / - Sen kendi sesinle kül olursun ey! / Kerem gibi yana yana... / "Deeeert çok, hem dert yok" / Yüreklerin kulakları sağır... / Hava kurşun gibi ağır... / Ben diyorum ki ona : / - Kül olayım Kerem gibi yana yana. / Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ... Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da / hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil / bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte / yani yürekte / Seversin dünyayı doludizgin / ama o bunun farkında değildir / ayrılmak istemezsin dünyadan / ama o senden ayrılacak / yani sen elmayı seviyorsun diye / elmanın da seni sevmesi şart mı? / Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık / yahut hiç sevmeseydi / Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?