Mediha Olgun: Bana cezaevi kitabının nasıl yazılacağını Nazlı Ilıcak öğretti
15 Temmuz 2016 tarihinde Sözcü internet sitesinde yayınlanan imzalı bir haber nedeniyle 19 Mayıs 2017 Cuma günü Vatan Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube ekiplerince gözaltına alınan, 27 Mayıs’ta tutuklanarak gönderildiği cezaevinden 120 gün sonra tahliye edilen Mediha Olgun yaşadıklarını kitaplaştırdı. "19 Mayıs- Cezaevinde Bir Gazeteci" adlı kitap Motto Yayınları'ndan çıktı.
Geçtiğimiz günlerde ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan ve yargı süreci devam eden Nazlı Ilıcak ile aynı koğuşta kalan Mediha Olgun, 19 Mayıs isimli kitabında cezaevi günlerini anlattı...
Cezaevi kitabının nasıl yazılacağını Nazlı Ilıcak'tan öğrendiğini söyleyen Olgun, ''Günlük tutmaya başlamıştım cezaevinde. Mümkün mertebe Nazlı Ilıcak'tan bahsetmemeye çalışıyordum. Bir gün yazdığım şeyleri okuyup bana, 'Daha özel şeyler yazmalısın.'' dedi. Bir başka gün de kendi yazdığı bir kitabı verince gördüm nasıl yazılacağını cezaevi kitabının. Kitapta 80 döneminde geceleri kalarak geçirdiği cezaevi günlerini anlatan Ilıcak koğuş arkadaşları olan 'solcu kızları' anlatmıştı isim isim. Kendini de öve öve bitiremişti. Öyle karar verdim kitapta Nazlı Ilıcak'ı da yazmaya. Üstelik en çok da kendimi eleştiriyorum kitapta. Kendi hatalarım yanlışlarım krizlerim. Her şey var. Ayrıca her şeyi de yazmadım yine çeşitli endişelerle. Onlar bana kalacak mümkün mertebe'' dedi.
Sözcü'den Mediha Olgun tahliye edildi
Kitabının anı roman şeklinde olduğunu belirten Olgun'un kitabından bir bölüm şöyle:
''Cezaevinde yemeklere şap koyulduğuna dair rivayetler var. Doğru mu bilmiyorum. Hani hormonları baskılamak için kullanılan şeyden. Bu şaptan mıdır nedir insanın hapiste her şeye ağlayası geliyor. Gerçi hormonları baskılıyorsa bunun tersinin olması gerekir ya. Neyse işte. Bir de zaten insan kendini bir saksı bitki gibi hissediyor burda. Çiçeksiz, ne uzun ne kısa bir bitki. Kadın ya da erkek değil, cinsiyetsiz bir bitki. Dünü ve yarını olmayan bir saksı ot işte... Oradan oraya sürükleyip bırakılan, bir türlü evlerde hak ettiği değeri ve yeri bulamayan bir balkon, bir koridor gezip duran otlar falan olur ya işte onlardan. Kimse zahmete girmiyor bu bitki için. Ayağıyla çekip itip duruyor. Akşam gelip sayıyor sabah gelip sayıyorlar aman ha kaçmasın diye. Hâlbuki bir saksı çiçek nereye kaçsın. Suyunu gıdasını koy kapıya sürüne sürüne gelip alıp yesin içsin, işinin adı ne. Sürüne sürüne yine gitsin saksısıyla kafasını duvarlara çarpsın, evini yıkıp döksün çatlatsın, kime ne. Hatta gidip kendini havalandırmadaki o yükseltiden bıraksın aşağıya kırılıp dağılsın umurlarında mı? Ne yaparsa yapsın ama sakın kaçmasın işte. Kurusun, solsun, ölsün isterse... Sayımda öldüğünü anlar gereğini yaparlar nasılsa. Sera gibi bu bakımdan cezaevi. Peygamber kılıcı, fesleğeni, benjamini… Kimi mevsimlik kimi ömürlük. Çok ot var içerde. Ben de onlardan biriyim.''