Korku ustası Joe Hill'in en iyi yapıtı: İtfaiyeci
Joe Hill'in distopik bir sosyal medya çağını yansıtan en iyi yapıtlarından "İtfaiyeci", medeniyetin sonunu getiren ateş, kül ve duman salgınıyla insanları kurtarmak için mücadele eden bir delinin sırlarının peşindeki hemşire Harper Grayson'un hikayesini anlatıyor.
Korku edebiyatının önemli kalemlerinden Joe Hill'in "İtfaiyeci" ve Michael Moorcock'un efsanevi karakteri Melnibonéli Elric serisinin beşinci kitabı "Rüya Diyarlarında’da Elric" İthaki Yayınları'nca okurla buluşturuldu. Clive Barker'ın "Dokudünya", Charlotte Perkins Gilman'ın "Kadınlar Ülkesi", Birol Namoğlu'nun Fatih Uysal’ın fotoğraflarıyla birlikte sunulan şiirlerinin yer aldığı "Elden Bittim" ile Başak Buğday'ın "Gücenmedim Dersem Yalan Olur" kitapları da İthaki Yayınları'ndan çıktı.
İtfaiyeci
Locus En İyi Korku Romanı Ödülü
Goodreads Yılın En İyi Korku Romanı Ödülü
"Özgün, çarpıcı ve soluk soluğa bir roman." - George R. R. Martin
"Joe Hill’in en iyi eseri. Yer yer Mahşer’e selam vermekten çekinmeyen, çok yönlü ve muhteşem bir kitap." - Joanne Harris
2000’li yıllarda pek çok yazar korku türünde eserler verip sıradışı işler ortaya koydu ancak bu zaman aralığında Joe Hill kadar istikrarlı ve her yapıtı modern bir korku klasiği olan başka bir yazar ortaya çıkmadı. İtfaiyeci de hem distopyayla teması hem sosyal medya çağını yansıtması hem de özgünlüğü ile yalnızca günümüzün değil, Hill’in de en iyi yapıtlarından.
Kimse nereden geldiğini bilmese de bir salgın şehirleri yavaş yavaş ele geçiriyordu: Ejderpulu. Hastalığın tedavisi mümkün olmayan sporları, ele geçirdiği vücutları aniden havaya uçuruyordu. Milyonlarca insan bu hastalıktan mustaripti artık. Her köşe başı alev alevdi. Medeniyetin sonunu ateş, kül ve duman getiriyordu.
Yeni hamile kalmış hemşire Harper Grayson da bu hastalığa yakalanmıştı ve alevlere karışması an meselesiydi. Ama belki bebeğini kurtarabilirdi… Tabii o kadar uzun yaşayabilirse. İşte böyle bir zamanda İtfaiyeci denen bir adamın hikâyelerini duymaya başladı. Ejderpulunu taşıyan ama onunla yaşamayı öğrenmiş hatta hastalığın sebep olduğu alevleri kontrol edip bu gücünü insanları kurtarmak için kullanan bir deliydi o. Tüm dünya alevler tarafından yutulmadan önce İtfaiyeci’yi bulmak, sırlarını öğrenmek için Harper’ın gözünü karartmaktan başka çaresi yoktu artık.
İtfaiyeci seni kurtarmaya geliyor. Sakinliğini yitirme.
Elric Rüya Diyarları’nda
Fantastik edebiyatta hiçbir karakterin yapamadığını yapan, takipçisi eserleri kökten etkileyen yegâne karakter: Moorcock'ın fiziksel olarak zayıf, zihinsel olarak sorunlu, bir uyuşturucu bağımlısı gibi kılıcına tutkun, rock'n'roll tarzı anti-kahramanı Elric!
Michael Moorcock’ın yarattığı efsanevi karakter Melnibonéli Elric, serinin beşinci kitabı Rüya Diyarlarında’da Elric hikâyesinin başlangıcına götürüyor bizi. Kronolojik olarak Melnibonéli Elric’ten sonra geçen İnci Kalesi’nde, Elric hikâyeye ismini veren kaleyi bulmak için kılıcından, ona güç veren büyülerden mahrum kalma pahasına bir genç kızın rüyalarına adım atıyor.
Bu ciltte ayrıca Neil Gaiman’ın önsözü ve Michael Moorcock’a ithaf ettiği Eski Moorcock Dolu Bir Yaşam öyküsü, DC tarafından yayımlanmış Elric: Bir Büyücünün Eğitimi çizgi romanının senaryosu, Fildişinden Portre isimli bir Elric öyküsü ve Moorcock’ın fantazi edebiyatı üzerine yazdığı Fantazi Suretleri’nin üçüncü bölümü okurlarla buluşuyor.
Dokudünya
“Clive Barker o kadar iyi bir yazar ki her okuduğumda nutkum tutuluyor.” — Stephen King
“Çağımızın en büyük düş ustalarından.” — Quentin Tarantino
“Clive Barker, Lovecraft’tan sonra, bir türü bütünüyle değiştirmiş nadir yazarlardan.” — China Mieville
Yazar, sanatçı ve yönetmen Clive Barker, 30 yıldan uzun bir süredir kâbuslarını bizimle paylaşmaya devam ediyor. Dokudünya da ancak Barker’ın zihninden çıkabilecek bir ölçekte, korkunun fantastikle harmanlandığı bir epik.
Kâhinsoylular denen bir tür, uzun yıllar insanlar arasında yaşamış, büyü gücüne sahip varlıklardı. Fakat Musibet denen bir kötülük Kâhinsoyluları avlamaya başlayınca onlar da tüm güçlerini ayrı bir düzlem yaratmaya harcadılar. Bir halının desenlerinde gizlenen bu düzlemde hem Musibet’ten hem de habis insanlardan uzakta hayatlarını sürdürmeye devam ettiler.
Dokudünya denen bu düzlemin her zaman bir insan gardiyanı olurdu. Fakat son gardiyan yaşlı Mimi ölüm döşeğindeydi ve düzlem artık korumasızdı. Dokudünya’nın peşindeki gizemli güçler halıyı ele geçirmek için harekete geçtiğinde karşılarında Mimi’nin torunu Suzanna’yı ve Cal isimli bir genci bulacaklardı.
Bir yerlerde, Musibet de kıpırdanmaya başlamıştı.
Gözlerini dört aç.
Aramızdalar.
Kadınlar Ülkesi
“Kadınlar Ülkesi kadınların neler yapabileceğini incelik ve zarafetle anlatan, gülümseten bir ütopya.” — Marge Piercy
“Altın Çağ bilimkurgularının tadını veren ve günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan bir eser.” — Joanna Russ
Charlotte Perkins Gilman yaşadığı dönemin önde gelen hümanistlerinden ve kadın hakları savunucularından biri olmasının yanında feminist edebiyatın en önemli erken dönem temsilcilerinden. Yazıldıktan yaklaşık 65 sene sonra kitap formatında yayımlanabilen Kadınlar Ülkesi ise feminist ütopyanın ilk örneklerinden.
Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde üç Amerikalı erkek pek fazla insanın bulunmadığı, ücra bir yerde, tamamen kadınlardan oluşan bir topluluğa denk gelir. Gözlerine inanamayan kâşifler bu topraklarda erkeklerin de olması gerektiğine dair inançlarıyla araştırmalarına başlar.
Çok geçmeden bu gizemli ülke ile ilgili gerçekler bir bir açığa çıksa da misafirlerin merakı giderilmenin aksine daha da artar ve Kadınlar Ülkesi’nin yönetim biçiminden inançlarına, kültüründen ekonomisine ve hatta anneliğe kadar pek çok konuda bilgi sahibi olmaya ve toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamaya başlarlar.
Toplumsal roller cinsiyete göre belirlenebilir mi? Kadınlık ve erkeklik değişmez kavramlar mıdır?
Kadınlar Ülkesi, ataerkilliğe verilmiş nüktedan bir yanıt.
Gücenmedim Dersem Yalan Olur
“Pazar günleri konser programını yönetmesi ve yaşça benden çok çok büyük olması dışında hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Şimdi olsa internete girer, sabah kahvaltıda kaç zeytin yediğinden; geçen sene tatilde giydiği lacivert mayosunu kaç liraya aldığına kadar her şeyi, iki dakikada öğrenebilirdim ama o zaman internet falan yok. Arama motoru olarak ansiklopedi kullandığımız yıllar. Biri hakkında bilgi sahibi olmamız gerektiğinde mahallede tahkikat yaptırmak dışında başka olanağımız da yok. İşte, Hikmet’i bu mümkünsüzlükler içerisinde; fakat kalbimin tüm imkânları ile seviyordum.”
Altın günlerindeki kısırın gücüne, karne hediyesi bisiklete atlayıp evden kaçılabileceğine, radyonun içindeki küçük insanlara ve dünyanın, çekirdek yiyerek gidilebilen; mahallenin o en uzak köşesi kadar büyülü bir yer olduğuna inananlara; hâlâ inanlara...
Ihlamur Günlükleri'yle tanıştığımız Başak Buğday, gülmekten gözlerimizi yaşartırken içimizdeki o eski yaraya dokunuyor.
Elden Bittim
“Bir beşikti aşk
Ama uzun süre sallamadı beni.
Bir güzel uyuttu sallamadan.
Geldi geçti yanımdan
Salına salına.
Neden sonra açıldı gözüm, uykum, sesim.
Açıldı kâğıtlar.
Ve elden bittim.”
Birol Namoğlu şiirleri Fatih Uysal’ın fotoğraflarıyla farklı bir boyut kazanıyor. İçimizden akan, akarken bir şeyleri yıkan, dağıtan bazen de iyileştiren mısralar dilimize pelesenk olmaya aday; tıpkı şarkılar gibi…