İstanbul'da kavgacı bir mahalle: Madunköy
İstanbul'da kavgacı bir mahalle... Milletin gitmeye korktuğu, polisin girerken silahını okkaladığı bir mahalle: Madunköy. İletişim Yayınları, Mehmet Batur'un ilk romanı Madunköy ve Türkçe edebiyatın pek çok yeni eseri ile anı ve inceleme kitaplarını Ağustos'ta da okurla buluşturuyor.
Mehmet Batur'un ilk romanı Madunköy, Emrah Polat'ın "başka" bir Ankara hikâyesi anlattığı romanı Köpek Adamlar ile Serhan Engin'in aşk ile arkadaşlık arasındaki ince sınırı ele aldığı romanı Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar, İletişim Yayınları'ndan çıkıyor. Yayınevi ayrıca Nurettin Aslan'ın Dersim'de delilere gösterilen hürmeti anlatan kitabı Dersim'in Divane Delileri, Memet Kara'nın kendi deneyimi üzerinden 1970'ler solunu incelediği Ordulu Emin'in "Kurtuluş" Tarihi ile Bahar Gökpınar'ın okuru Ayşe Leman Karaosmanoğlu'nun özel arşivine yolculuğa çıkardığı Müphem Bir Kadının Feminist Biyografi ile Kurgulanışı kitapları da 7 Ağustos'ta raflardaki yerini alacak.
Madunköy
İletişim Yayınları, yeni bir yazarın ilk kitabını okurlara sunuyor: Madunköy. Mehmet Batur, "kurtarılmış bölge" ilan edilen bir kenar mahallede, bir polisin öldürülmesiyle başlayan ve mahalle halkıyla polisin karşılıklı çatışmalarıyla devam eden bir zaman dilimini tüm çarpıcılığıyla anlatıyor. Türküyle, Kürdüyle, aşiretiyle, tarikatıyla hem kurgusal hem de bir o kadar gerçek bir mahalle olan Madunköy'de yaşananlar, Türkiye siyasetinin toplumsal yaşama olan yansımalarını dile getiriyor.
İstanbul'da kavgacı bir mahalle Madunköy. Milletin gitmeye korktuğu, polisin girerken silahını okkaladığı bir mahalle… Lambaların pır pır ettiği, günah gibi karanlık sokakların olduğu, geveze, gözü kara, tozlu ve meydan okuyan bir mahalle… Bir gece mahallede bir polis öldürülür, sonra bir tane daha… Sonra polisler bizimkilere, bizimkiler polislere dalar… Sonra daha başka şeyler…
Kürtler, Lazlar, Türkler, Balkanlılar, aşiretler, tarikatlar, siyasiler, kabadayılar, ruhunu kaynar sular gibi fokurdatan türlü erkekler…
Mehmet Batur, Madunköy'de bir kenar mahallenin tarihini anlatıyor: Boşluğu, görünenden fazlasını, eski defterleri… Madunköy'de herkesin her şeyle ilgisi var. Madunköy, sert bir dengenin, duyulmayanların, her yerde anlatılmayanların romanı.
Köpek Adamlar
Emrah Polat, Köpek Adamlar'da "başka" bir Ankara hikâyesi anlatıyor. Ankara'nın kenar mahallelerinde, köpek dövüştüren adamları ve onların etrafındaki hayatları konu eden yazar, aykırı diliyle diğerlerinden farklı olanın anlatılmaya değer olduğunu gösteriyor.
Emrah Polat, Ankara'nın kenarlarını anlatıyor. Yoksulları, muhtaçları, kaybedenleri, para için takla atanları, onları tanıyanları, delirenleri, küfredenleri… Yalanı, riyayı, kumpası… Köpek dövüştürenleri, köpekler gibi dövüşenleri, ne yapsa yetmeyenleri, ne olsa eksik kalanları, çöplüğe gömülenleri, ezilenleri, canavarları, ayrık otlarını, diş izlerini…
Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar
Serhan Ergin'in yeni kitabı Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar, İletişim Yayınları tarafından okura sunuldu. Minimalist bir çizgide ilerleyen roman, üç arkadaş arasındaki ilişkileri konu alıyor. Romanda esas ilgi çeken taraf ise yazarın aklımızdan geçenleri, konuşulan ve konuşulmayanları, aşk ile arkadaşlık arasındaki ince sınırı yalın bir dille anlatması…
Serhan Ergin'in aşkın ve arkadaşlığın kıyılarını, usul usul akıldan geçenleri anlattığı Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar gündelik dilin akıcılığıyla, yalnızca "ben, sen ve o" özneleri kullanılarak yazılmış minimalist bir roman.
Arka kapaktan:
"Bize kalsa böyle geçerdi akşamlar. Ama Filiz geldi. Filiz'in istekleri senin de isteklerin oldu (zaten her ilişkinde kendini değiştirmeye teşne oldun), sizin isteklerinize de ben uydum.'
Ankara'nın gri, ara sıra yağmurlu, ara sıra karlı ve yaz boyu sessiz ve terli sokaklarında dolaşan üç arkadaş… Hadi oturalım diye bir pastaneye girdiklerinde peynirli börek ve çay isteyen Zafer; Frenk üzümlü pasta ve cappucino sipariş eden Filiz; onların yanında, hiçbir şey istemediğini söyleyen Mahir… Niye hep beraber dolaşıyor ki bunlar?
Zafer ile Filiz kol kola, Mahir'in elleri ceplerinde; Tunalı'da, Karanfil Sokak'ta, Opera'da, Sakarya'da geçen akşamlar; gidilen barlar, içilen içkiler; ardından böyle geçmeyen tek bir akşam… Başka ne var Zafer?"
Dersim'in Divane Delileri
Nurettin Aslan'ın Dersim'in kendine has bir özelliğini, şehirde delilere gösterilen hürmeti anlatan kitabı Dersim'in Divane Delileri çıktı. Merkezinde bir delinin heykelinin dikili olduğu bu şehrin, anıları ağızdan ağıza dolaşan delilerini anlatan yazar, "En açık sözlü insan, deliler ve çocuklardır" sözünü düstur edinmiş. Aktarılan hikâyeler, saflıkları ve bilgelikleriyle sizi etkileyecek.
Dersim'in, resmî adıyla Tunceli'nin il merkezinde, tamamen gayrı resmî bir şahsiyetin heykeli dikilidir: Şewuşen. Dersim'in divane delilerinin en meşhurlarından biri. Delilere hürmet etmek, önem vermek, Dersim'i Dersim yapan özelliklerden biri.
Arka kapaktan:
Nurettin Aslan, "En açık sözlü insan, deliler ve çocuklardır" hikmetinin yol göstericiliğinde, Dersim'in tanıdığı ve rivayetlerini dinlediği delilerinin hikâyelerini anlatıyor. "Aklından başka her şeyini yitirmişlerin", "güzel delilerin" hikâyeleri… İsteyen fıkra gibi okur, isteyen masal gibi - isteyen mesel gibi, bilgelik anlatısı gibi…
Ordulu Emin'in "Kurtuluş" Tarihi
İletişim Yayınları anı dizisine yeni bir kitap kattı: Ordu'lu Emin'in Kurtuluş Tarihi. "Ordu'lu Emin" kod adını taşıyan ve 70'lerde sol hareketin içinde bir militan olarak yer alan Memet Kara, kaleme aldığı anılarında bizi o yıllara götürüyor ve sosyalist mücadelenin samimi bir muhasebesini yapıyor. 12 Eylül'le birlikte kaybolan birçok şeyin aksine, yaşananlar belleğimizden silinmesin diye…
Kurtuluş Tarihi" başlığı, hem bireysel ve toplumsal bir "kurtuluş" özlemini, bir özgürleşme mücadelesini anlatıyor: 1970'lerin sosyalist hareketi içinde yer almış bir gencin "sıradan" bir militan olarak hikâyesi… Hem de dönemin siyasal hareketlerinden Kurtuluş'un hikâyesini anlatıyor bu başlık.
Arka kapaktan:
"Kod ismi kullanması sayesinde 12 Eylül'ü yakalanmadan atlattığını söyleyen 'Ordulu Emin', sadece 1970'lerin değil, 80'lerin ve sonrasının devrimci sosyalist mücadele ortamının canlı bir tasvirini yapıyor. Bir o kadar da samimi bir muhasebesini…
Kitaptan alıntı:
"Anne babasının yanında sigara bile içemeyen, evin sakin çocuğu olan benim; silahtan, polisten, kavgadan uzak durmam, yanına bile yaklaşmamam gerekirdi. İşin aslı korkuyordum. Polise yakalandığımda dizlerim titriyor, neredeyse birbirine çarpıyordu. Ama polisten kurtulduğumda aynı şeyleri yine yapıyordum. Faşistlerle kavgaya giderken içime bir korku giriyor, ama bu benim oraya gidip kavga etmeme engel olmuyordu. (…) Kendi yaşadıklarımdan anladığım kadarıyla cesaret korkmamak değil, yapacağını korka korka yapmaktır. Belki de başkaları hiç korkmuyordur. Bilmiyorum. Ben korkuyordum, ne ki korku beni mücadeleden alıkoymuyordu."
Müphem Bir Kadının Feminist Biyografi ile Kurgulanışı
Ayşe Leman Karaosmanoğlu - Bir Sefirenin Özel Arşivine Yolculuk
Bahar Gökpınar'ın Ayşe Leman Karaosmanoğlu'nun hayatını feminist bir bakış açısıyla kaleme aldığı biyografi çalışmasını okurlara sundu. Etrafında yer alan son derece güçlü erkek siyasi aktörlerin arasında kendisine alan açmayı başarmış, eşi Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte çeşitli ülkelerde sefire olarak bulunmuş Leman Hanım'ın anıları; o dönemin siyasî hayatını anlamamıza yardımcı olacak birçok ipucuyla bezeli…
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kabuk değiştirdiği yıllarda bu değişimi en yakından gözlemleme imkânı bulmuş, hatta değişimin erkek figürleri arasında kendine yer açmayı başarmış bir kadın Ayşe Leman Karaosmanoğlu... Bir paşa kızı, siyasetçi kardeşi ve sefir eşi.
Bahar Gökpınar, döneminin önemli siyasi figürlerinden biri olan yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun eşi Leman Hanım'ın özel arşivini feminist biyografi kurgusuyla gün ışığına çıkarıyor. Biyografi yazımının sorunlarının ve biyograf ile nesnesi arasındaki karmaşık ilişkinin getirdiği engelleri gözettiği çalışmasını, nesnesinden yola çıkıp kendisine varan bir çizgide kurgulayarak, onu diğer biyografilerden farklı bir yere taşıyor. Leman Hanım'ın sosyal çevresinin yanı sıra Yakup Kadri ile olan ilişkisini de gerek fotoğraflar gerek mektuplar vasıtasıyla görünür kılan Gökpınar, feminist bakış açısını kaybetmeden bugüne kadar dillendirilmemiş bir yaşam hikâyesi anlatıyor. Hayatındaki önemli erkek figürler arasında çoğunlukla arka planda durmayı ve müphem kalmayı tercih eden, Yakup Kadri'nin "aziz rakibem" dediği bir kadını, geride bıraktığı mirası üzerinden anlamlandırmaya çalışıyor. Bunu yaparken Leman Hanım'ın sadece tarihsel bir özne olarak konumuna değil, kadın kimliğine de ışık tutuyor. Bu sayede Leman Hanım'ın doksan altı yıllık ömrüne sığdırdığı anılarını, özenle biriktirdiği mahreminde izleyerek, okura dönemin sosyo-kültürel tarihinden de önemli kareler aktarıyor.