Gıda Krizi: Tarım, ekoloji ve egemenlik
Köylüsüz, çiftçisiz bir tarım mümkün mü? Abdullah Aysu, Metis Yayıncılık'tan çıkan Gıda Krizi adlı kitabında, uzun yıllardır, "kalkınma", "gelişme" ya da "modernleşme" denilerek köylülükten kurtulmayı odağına koyan politikaların dünyayı getirdiği noktayı anlatıyor ve "Bilge Köylü Tarım Tarzı"ndan ilhamla geliştirilecek yeni gıda üretim, dağıtım ve tüketim yollarını araştırıyor.
Metis Yayıncılık, Nilüfer Göle'nin Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar, Abdullah Aysu'nun Gıda Krizi, Michel Foucault'nun Büyük Yabancı, Necmiye Alpay ve Hakan Tahmaz'ın hazırladığı Barış Açısını Savunmak, Alain Badiou'nun Fransız Felsefesinin Macerası, Jay Walljasper'in Müştereklerimiz ve Costas Douzinas'ın Krizde Felsefe ve Direniş kitaplarını okurla buluşturdu.
Gıda Krizi
Tarım, Ekoloji ve Egemenlik
Köylüsüz, çiftçisiz bir tarım mümkün mü? Uzunca bir süredir kapitalist olsun reel sosyalist olsun modern devletlerin anlattığı bir hikâyeye inandırılmış bir haldeyiz. Bu hikâyeye göre tarım, cahil köylülerin elinden kurtarılarak uzman teknisyenlerin çalıştığı "kurumlara" (şimdi artık "şirketlere") havale edilecek, böylece verimlilik kat kat artacak, insanlığın "gıda" diye bir sorunu kalmayacaktı. "Kalkınma", "gelişme" ya da "modernleşme" denen şey de, her zaman açıkça ifade edilmese de aslında köylü nüfusun düşürülmesine bağlı bir nicelikti. İnsanlığın kurtuluşu köylülükten kurtuluş olacaktı; gıda üretimi de artık mucizevi zirai ilaçlar, suni gübreler, tohum ıslahı için genetik müdahaleler, HES odaklı sulama teknolojileri ve makineleşme sayesinde patlama yapacaktı.
Dünya çiftçilerinin örgütü La Via Campesina'yla yakın işbirliği içinde olan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Kurucu Genel Başkanı Abdullah Aysu işte bu masalın sonuçlarını ele alıyor. Dev kapitalist şirketlerin hakimiyeti altındaki gıda üretiminin yol açtığı küresel krizi ve Türkiye'deki yansımalarını üç ayaklı bir perspektifle, tarım, ekoloji ve egemenlik arasındaki ilişkileri odağa alarak inceliyor.
Bir çaresizlik propagandası değil bu kitap. Bütün bu tahribata karşı etkili olabilecek mücadele yollarını da ele alıyor Aysu: Dünya çiftçileri tarafından geliştirilen "gıda egemenliği" kavramını ve "Bilge Köylü Tarım Tarzı"ndan ilhamla geliştirilebilecek, kapitalist teknokrasiye alternatif gıda üretim, dağıtım ve tüketim yollarını araştırıyor.
Sezdiğimiz, kısmen bildiğimiz gerçekleri tam olarak öğrenebilmek için ideal bir kitap: yediğimiz ekmeğe, kendi hayatlarımıza, çocuklarımızın geleceğine dair bir kılavuz.
Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar
Avrupa Kamusal Alanındaki İslam İhtilafları Üzerine Bir Araştırma
Nilüfer Göle, 2009-2013 yıllarında Avrupa'nın 21 kentinde göçmen "sıradan Müslümanlar" ile onların Müslüman olmayan komşuları ve hemşerileri olan "kökten" Avrupalıları yüz yüze tartışma toplantılarında biraraya getiren saha araştırmasının sonuçlarını yorumladı. Metis
Ocak 2015'te Paris'te Charlie Hebdo dergisinde girişilen cinayetler haklı olarak büyük bir tepki doğurdu ama aynı zamanda Müslümanların Avrupa'daki varlığına dair kamuoyunda yer alan önyargıları ve kafa karışıklığını da artırdı. Şimdi Avrupa'da en çok ihtiyaç duyulan şey, Müslümanların varlığını "zıt kategoriler" vasıtasıyla düşünmeyen bir sağduyu geliştirmek.
2009-2013 yıllarında Avrupa'nın 21 kentinde göçmen "sıradan Müslümanlar" ile onların Müslüman olmayan komşuları ve hemşerileri olan "kökten" Avrupalıları yüz yüze tartışma toplantılarında biraraya getiren saha araştırmasının sonuçlarını yorumluyor Nilüfer Göle. Araştırmanın amacı, sokakta kılınan namaz, minareler, camiler, Danimarka'da yayımlanmış karikatürler, kadınların başörtüsü ve çarşafı, şeriat, helal gıda ürünleri, bazı sanat yapıtları, Yahudiler ve Yahudilikle ilişkiler gibi konularda Avrupa kamu alanında ortaya çıkmış çeşitli tartışmalara verilen tepkileri soruşturmaktı.
Göle, tercih ettiği özgün araştırma yöntemi sayesinde pek çok basmakalıp düşünceyi sarsıyor ve bütün bu tartışmaların aslında alternatif bir kamusal kültürün ortaya çıkmasına paradoksal biçimde katkıda bulunduğunu gösteriyor: İslami hiphop'tan "helal jambon"a varıncaya dek günümüzün Avrupa Müslümanları, modern yaşam biçimlerini İslam'a uygun biçimde yapılandırıyorlar ve bu yapılandırma Avrupa'nın kültürel değerleriyle çelişkili değil.
"Avrupa'nın ve İslam'ın iç içe girerek yarattığı bu kültürel melezlenmenin hem Cihatçı hem İslamofobik düşmanları var. Ancak umutlu olabiliriz. Bunların yarattığı kangrene karşı en etkin panzehir toplum inşasının potansiyelinde, farklılıklardan kolaj yapmak yerine onları halı gibi dokumakta yatıyor. Avrupa'nın istisnai özelliği yaratıcı özgürlüğünde, kendini Öteki ile her daim yeniden icat etme kapasitesinde aranmalıdır."
Büyük Yabancı
Dil, Delilik ve Edebiyat Üstüne Konuşmalar
Filozofların edebiyat üstüne düşünmeleri her zaman ufuk açıcı ve heyecan verici olmuştur. İyi bir edebiyat okuru olduğunu bildiğimiz, kitaplarında kullandığı kıvrak dil hemen fark edilen Foucault, yeni yayımlanan bu konuşma metinlerinde 1960'larda kafasını en çok meşgul eden meselelerden üçünü ele alıyor: dil, delilik ve edebiyat.
Birinci konuşmada deliliğin dil ve edebiyatla kesişme noktası üstünde durduktan sonra, ikinci konuşmada edebiyatın ve edebiyat eserinin dille ilişkisini –yapısalcıların yönteminden esinlenen ama aynı zamanda ona eleştirel yaklaşan– felsefi bir yöntemle irdeliyor ve edebiyat eleştirisinin ufkunda araştırılmayı bekleyen konulara işaret ediyor. Üçüncü konuşmadaysa Sade'ın kurmaca metinlerindeki hakikat iddiasının temelini araştırdıktan sonra, eserlerinde teorik söylevler ile kurmaca sahneler arasındaki ilişkiyi odağa alıyor ve bu söylevlerin edebi ve felsefi işlevini inceliyor.
Diğer kitaplarında olduğu gibi zekice fikirler, gözlemler, eleştirilerle dolu bu metinler hem Foucault okumayı sevenler için hem de edebiyata felsefeyle yaklaşma çabasını önemseyenler için zevkli bir okuma vaad ediyor.
Barış Açısını Savunmak
Çözüm Sürecinde Ne Oldu?
Kürt sorununda çatışmayla geçen otuz küsur yıldan sonra ilan edilen Çözüm / Barış Süreci, bugün belirsiz bir dönemeçte. Henüz hangi adımların atıldığını, neyin neden ters gittiğini anlayamadan çatışma günlerine büsbütün geri döneceğimiz korkusu yaşıyoruz. Türkiye ve komşu ülkelerdeki gelişmeleri anlama, sürecin olanak ve zorlukları üzerine bilgilenme ihtiyacı kendini her zamankinden fazla hissettiriyor.
Barış Açısını Savunmak bu amaçla hazırlandı. Kitapta, Türkiye Barış Meclisi'nin Şubat 2015'te düzenlediği "Çözüme Doğru" konferansının sunumları ile "Çözüme Doğru: Olasılıklar, İmkânlar ve Sorunlar Üzerine" adlı rapor, güncellenmiş halleri ve kapsamlı bir kronoloji ile birlikte yer alıyor. Siyasetçi, akademisyen ve hukukçularca yapılan sunumlar Çözüm Süreci'nin yanı sıra, Gezi'den yeni anayasa çalışmalarına dek Türkiye'nin genel demokratikleşme sürecine de ışık tutacak nitelikte. Çalışmanın düşünce dağarcığımıza "insani güvenlik, şiddetsizliğe geçiş, geçiş dönemi adaleti, hakikat hakkı, cezasızlığın önlenmesi" gibi yaşamsal kavramlar katması, barış çalışmalarının kültürel açıdan zenginleştirici yönünü de gösteriyor.
Şu andaki gidişat "çözüme doğru" görünmese de, iktidarını ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyenlerin oyununa teslim olmamak için, şair Neşe Yaşın'ın tabiriyle "barış açımızı" korumak zorundayız. Bu kitabı çatışmasızlığın yanı sıra hak ve özgürlükleri de içeren, kalıcı bir barışa katkıda bulunma umuduyla yayımlıyoruz.
Fransız Felsefesinin Macerası
1960'lardan Günümüze
Alain Badiou, yirminci yüzyılın ikinci yarısında öne çıkan Fransız filozof veya düşünürlerinin bir bakıma öznel denebilecek bir bilançosunu çıkarıyor: Sartre, Ricoeur, Althusser ve Lacan'dan Deleuze, Foucault ve Rancière'e bir dizi filozof üstüne "yaşam", "kavram", "özne" ve "eşitlik" gibi mihenk taşlarını esas alan derinlikli okumalar yapıyor.
Önsöz'de, odaklandığı dönemi ana hatlarıyla değerlendirirken şöyle diyor: "Fransız felsefesinin bu ânı, Alman düşüncesinin yeni bir şekilde sahiplenilmesi, yaratıcı bir bilim görüşü, siyasal bir radikallik, sanatta ve yaşamda yeni biçimlerin arayışı anlamına gelmiştir. Tüm bunlarda söz konusu olan, kavrama ilişkin yeni bir tertip, kavramın kendi dışıyla ilişkisinin değişmesi olmuştur. Felsefe varoluşla, düşünceyle, eylemle ve biçimlerin hareketiyle yeni bir ilişki önermek istemiştir."
Dünyanın pek çok yerinde olduğunda gibi Türkiye'de de heyecan uyandıran bu "yeni ilişki"nin içeriden analizlerini bulacağınız Fransız Felsefesinin Macerası, zevkli olduğu kadar ufuk açıcı bir okuma deneyimi.
Müştereklerimiz
Paylaştığımız Her Şey
Müştereklerimiz, Paylaştığımız Her Şey dünyaya bakışınızı baştan aşağı değiştirecek, esin verici bir kitap. Müşterekler fikrinin temelinde ne kadar çok şeyin –örneğin suyun, internetin ya da bilginin– aslında hepimize ait olduğu gerçeği yatıyor. Bu ortaklığın kimi zaman farkında değiliz, kimi zaman da değerini bilmiyoruz.
Bu kitapta 21. yüzyılın ekonomik, siyasi ve kültürel çok sayıda meselesine müşterekçi bir anlayışla getirilen çözümler bulacaksınız. Dünyanın dört bir yanından derlenmiş bu başarı öyküleri "yapmak için düşünmek isteyen" herkese esin ve umut veriyor. Müştereklerin felsefesi çok yalın: Paylaştığımız her şey, aynı zamanda dünyayı iyi yönde değiştirebilmek için ihtiyacımız olan her şey demek. Evet, yaratıcılık ve bireysellik. Ama başkalarını hasım olarak görmeyen, kendini başkalarıyla ortaklaşa, topluluk içinde gerçekleştiren ve bundan mutlu olabilen bir bireysellik – yani, bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine.
Krizde Felsefe ve Direniş
Yunanistan ve Avrupa'nın Geleceği
Küresel kriz ve direnme hakkı, neoliberal biyopolitikalar ve doğrudan demokrasi, entelektüellerin sorumluluğu ve çokluğun şiiri hakkında bir kitap bu. Costas Douzinas Yunanistan örneğinden yola çıkarak birbiri ardına patlak veren protesto, ayaklanma ve devrimlerin siyaset manzarasını kökten değiştirdiğini öne sürüyor. Bu yeni siyaset direnme dürtüsünün, insan ruhunun o kalıcı özelliğinin son örneği.
Avrupa Birliği ve IMF, kriz zamanlarında toplumu yeniden inşa etme koşullarını sınamak için Yunanistan'ı kobay olarak kullandı. Ancak çeşitli direnişler bu deneyin nesnesini bir siyasi özne haline getirdi ve böylece seçkinlerin planları altüst oldu: Demokrasi fikri ve demokrasinin sınırları doğduğu yerde yeniden tanımlanıyor!