Ergin Yıldızoğlu'nun yeni kitabı Laiklik Savunulmalıdır okurla buluştu
Ergin Yıldızoğlu Laiklik Savunulmalıdır adlı kitabında 7 Haziran 2015 seçimlerinden günümüze Türkiye'de yaşananları masaya yatırıyor. Yıldızoğlu Tekin Yayınevi'nden çıkan kitabında, iktidarını kurmaya kararlı bir toplumsal tabakaya işaret ederek, "Vakıflar, dernekler, camiler, devletten alınan yardımlar, vergi muafiyeti gibi kaynaklar, toplanan bağışlar yoluyla toplumsal artık değeri mülk ediniyor, sınıfın üyeleri arasında dağıtıyorlar" tespitini paylaşıyor.
Tekin Yayınevi Ergin Yıldızoğlu'nun Laiklik Savunulmalıdır, Iris Hanika'nın Aslolan ve Singai Ma Elangkannan'ın Şafakta Açan Çiçekler kitaplarını okurla buluşturdu.
Laiklik Savunulmalıdır
Haziran 2015 seçimlerinden sonra gittikçe ağırlaşan Türkiye tablosunun ele alındığı kitapta, Suruç'la başlayıp 220 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı Ankara Garı, İstanbul Sultanahmet, tekrar Ankara ve İstanbul İstiklal Caddesi saldırıları ile devam eden süreçte 59 ilde OHAL ilan edildiği ve kabaların enkaza döndüğü hatırlatılıyor. Bu yaşananların bir sonucu olarak da 350 binden fazla iç göçmen yaratıldığı...
Adli makinenin işleyişi Peder Bey'in Yargısı'nda
Kitabında toplumun daha bu travmaları atlatamadan 15 Temmuz sürecine gelindiğini belirten Yıldız, bitip bitmediği hâlâ tartışılan, insanların neler olduğunu anlamaya, anlamlandırmaya çalışmasına bile fırsat bırakmayan gelişmelerin üst üste geldiğine işaret ediyor: "Bu kez 81 ilde OHAL ilan edildi, resmî kurum ve kuruluşlardan kitlesel çıkarmalar, açığa almalar, bazı kurumların kapatılması, kanun hükmünde kararnameye dayanan uygulamalarla sarsıntılı ve keskin bir dönüşüm sürecine girildi."
Yalçın Küçük, "uykuda düşen" Aforizmalar'ını yazdı
"Siyasal İslam'ın AKP'ye, AKP'nin de Erdoğan'a indirgenemeyeceği"ni belirten Ergin Yıldızoğlu, karşımızda sınıfsal özellikler sergileyen, iktidarını kurmaya kararlı bir toplumsal tabaka olduğu tespitinde bulunuyor. Yıldızoğlu, Laiklik Savunulmalıdır adlı çalışmasında öncesi ve sonrasıyla 15 Temmuz süreciyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulunuyor:
"Bu 'sınıfın' iktidarı için, AKP bu özgün üretim aracına uygun simgesel üretim-yeniden üretim ilişkilerini toplumda egemen kılmaya çalışıyor. Bunun için hem toplumda bu simgesel üretim ilişkilerinin, rakip, muhalif söylemleri dışarı atarak, susturarak egemen olmasını sağlaması, hem de devletin disiplin, cezalandırma araçlarının kontrolünü elinde toplaması, 'eski rejimin' kadrolarını tasfiye etmesi gerekiyor. Vakıflar, dernekler, camiler, devletten alınan yardımlar, vergi muafiyeti gibi kaynaklar, toplanan bağışlar yoluyla toplumsal artık değeri mülk ediniyor, sınıfın üyeleri arasında dağıtıyorlar. Vakıflar, serveti yoğunlaştırarak nesilden nesile aktarabiliyorlar. Laiklik Mutlaka Savunulmalıdır! Siyasal İslam'ın hegemonya süreci, laiklik ve dinî özgürlük kavramlarını karşı karşıya koyarak başladı. Sonra ardından saçma bir 'katı laiklik', 'yumuşak laiklik' tartışması Siyasal İslam'ın iktidarına giden yolu açtı. Gerçekteyse laiklik, dinî özgürlükleri kısıtlamaya değil, bir ruhban sınıfının devleti, toplumu şekillendirmesini engellemeye ilişkindir. Laiklik, 'özgür doğan insanın sonradan takılan zincirlerden kurtulmasına', 'dinci vesayetten kurtulmasına, aklını kullanma cesaretine, özgürlüğüne' ilişkindir."
Aslolan
Iris Hanika'nın soykırım ve devleti ele aldığı Aslolan adlı kitap da raflardaki yerini aldı. Regaip Minareci'nin Türkçeye çevirdiği, ölüleri bu kadar sevmenin altında onlara duyduğumuz minnetin ve kendimizden duyduğumuz utancın yattığını işleyen Aslolan, 2010 Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü aldı.
"Yargıda Kumpasın Köşe Taşları"
Devletlerin yapıp yapıp özür dilediği, tahtaya yazıp yazıp sildiği ya da sildiğini zannettiği bir büyük suç: Soykırım. Aslolan, Yahudi soykırımı üzerine bina edilen hayatın ortasında veya çeperlerinde, yeniden inşa edilen bir devletin gölgesinde, her şey yolundaymış gibi yaşayan insanların arasında bu kadar büyük yalanlara katlanamayan, ama hiçbir hamle de yapamayan bir adamın hikâyesi. Hans Frambach'ın kişisel hafızasında ve duygularında modernitenin ezip geçtiği bir yüzyıldan geriye kalan, kendini her daim eksik hisseden fakat buna bir çare de bulamayan günümüz insanı var.
Şafakta Açan Çiçekler
Tekin Yayınevi'nin Ödüllü Dünya Edebiyatı dizisi Güneydoğu Asya'dan özgün ve oldukça güçlü bir sesi Türkçeye kazandırıyor. Tamil yazar Singai Ma Elangkannan Singapur'a çalışmaya gelen Anbarasan'ın hikâyesi etrafında İngiliz sömürgeciliğinin Asya'daki yüzünü, ağır toplumsal ve maddi koşullar altında madunların nasıl birlik olduğunu, ülkelerini beyazların tasallutundan kurtarmak için Hint gençlerinin canlarını ortaya koyuşunu, Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşmasını zengin bir üslupla anlatıyor.
CHP'li vekiller Suriyeli mültecilerin dramını kitaplaştırdı
Bir direnişin efsaneleşmiş liderlerinden olan ve Bengal Kaplanı diye bilinen Subhas Chandra Bose yüzlerce insana "Hindistan Ana'mızın prangalarını kırmak için ayağa kalkın!" diye bağırmaktadır. Gün o gündür ki Hint halkının beyazların sömürüsüne dayanacak mecali kalmamıştır. Kadını erkeği Hindistan Ulusal Ordusu'na katılır akın akın; kendi hayatlarını, geleceklerini bir an düşünmeden. Bu satırları okurken, Gandhi'nin açtığı yoldan yürüyen koca yürekli Hintlerin mücadelesinin, bir halkın dirilişinin hikâyesinde sürükleniyoruz. Lezzetle ve hayretle.
Hindistan'ın özgürlüğüne kavuşması arzusuyla dolup taşan genç bedenler, Gandhi'nin öğretisiyle beslenen ruhlar… Aynı zamanda beyaz efendileri olan İngilizlere hizmet etmek zorunda kaldıkları için nasıl bir işgal ve kuşatmayla karşı karşıya olduklarını görünce ülkeleri için savaşa katılan cesur emekçiler, köylüler var bu romanda. İmtiyazlıların emirleriyle ezilirken yeşerip bombalar altındayken bile devam eden bir çocukluk aşkı; yoksulluğun muhtemel tuzaklarına takılmaksızın onurla verilen bir yaşam savaşı; sömürülenlerin, madunların dayanışmasının masumiyeti içinize kazınıyor.