hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksan'ı anlatıyor: 'Kendi Işığında Yanan Adam'

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    Ercan Kesal, "Kendi Işığında Yanan Adam - Tanıdığım Metin Erksan" adlı kitabında, "ustam" dediği Metin Erksan'ın hayatının son demlerini, sinemaya olan bakışını, bitmek bilmeyen enerjisini anlatıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ercan Kesal'ın yeni kitabı "Kendi Işığında Yanan Adam - Tanıdığım Metin Erksan", İletişim Yayınları tarafından okurlara sunuluyor. İletişim Yayınları ayrıca Asu Maro'nun uzun söyleşisi, "68'li ve Gazeteci Tuğrul Eryılmaz", Cem Dinlenmiş'in 2008-2018 arasında yayımlanmış karikatürlerinin seçkisi "Her Şey Olur", Osman Savaşkan ve Mehmet Ertan'ın, Ayşe Buğra'ya Armağan alt başlığıyla derlediği "Türkiye'nin Büyük Dönüşümü", Nagehan Tokdoğan'ın "Yeni Osmanlıcılık': Hınç, Nostalji, Narsisizm", Ahmet Özcan'ın 1950-1970 arasını konu edindiği "Modern Türkiye'de Son Kürt Eşkiyalık Çağı" alt başlıklı "Ama Eşkıyalık Çağı Kapandı!" ve Enzo Traverso'nun Elif Ersavcı tarafından Türkçe'ye çevrilen "Solun Melankolisi: Marksizm, Tarih ve Bellek" adlı kitapları da okurla buluşturuyor. Kitaplar 9 Kasım'da raflardaki yerini alacak.

    Kendi Işığında Yanan Adam: Tanıdığım Metin Erksan

    Sinemayla olduğu kadar kitaplarıyla da adından söz ettiren Ercan Kesal'ın yeni kitabı Kendi Işığında Yanan Adam - Tanıdığım Metin Erksan, İletişim Yayınları tarafından okurlara sunuluyor. Ercan Kesal "ustam" dediği Metin Erksan'ın hayatının son demlerini, sinemaya olan bakışını, bitmek bilmeyen enerjisini anlatıyor. Kitabın sonunda ayrıca Erksan hayattayken onunla yapılan son mülakat da yer alıyor.

    Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi iki kült filmin yaratıcısı olan, sinema tarihimizin en üretken ve özgün yönetmenlerinden Metin Erksan hakkında bir küçük kitap…

    Ercan Kesal, usta yönetmenin hayatının son demlerine eşlik edişini, onunla arkadaşlıklarını, yaptıkları sohbetleri anlatıyor. Sadece sinema değil, insan halleri, memleket, İstanbul, her şey hakkındaki sohbetleri… Meslektaşlarına ve "sektöre" kızgın, zaten "huysuzluğuyla" maruf ama aklıyla, enerjisiyle hemfikir olmayanlara bile ilham ve can veren bir adam. Kesal, Erksan'ı adeta bir roman kahramanı gibi tasvir ediyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kitabın sonunda Erksan'la yapılmış son mülakat yer alıyor - Sevmek Zamanı üzerine.

    Kitaptan alıntı

    Ercan Kesal, "Abim, dostum, yad ellerde babam, arkadaşım, şahidim, hastam, hocam ve ustamdı" diyor Erksan hakkında. Bu kitap, aynı zamanda bir yarenlik, bir dostluk, bir muhabbet hikâyesi. [Arka kapaktan]
    "Hikâye hep aynı aslında doktor. Fakir oğlan, kızı sever. Kavuşamaz. Çaresiz terk eder, ayrılır oradan. Kız başkasıyla evlenir. Oğlan döndüğünde zengin ve güçlüdür. İntikamı korkunç olur. Dünyada tüm filmler hâlâ aynı konuyla çekiliyor. Benim 'Acı Hayat' da böyle değil midir Allah aşkına?"

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam

    68'li ve Gazeteci: Tuğrul Eryılmaz

    Türkiye'nin en eski gazetecilerinden, "sıkı" bir 68'li olan Tuğrul Eryılmaz'ın Asu Maro'ya anlattığı anıları, 68'li ve Gazeteci adıyla İletişim Yayınları'ndan çıkıyor. Mülkiye günlerinden gazeteciliğe başladığı yıllara, TRT'den Radikal İki dönemlerine, Türkiye'ye damgasını vuran darbe yıllarında ve sonrasında hayata bir gazetecinin gözüyle bakan Tuğrul Eryılmaz, anlatacaklarını kendine has sivri diliyle, sözünü sakınmadan anlatıyor. Gazeteciliğin ne olması gerektiğine dair adeta bir ders kitabına dönüşen bu anılardan öğrenecek çok şeyimiz var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Arka kapaktan

    Memleket gazeteciliğinin önde gelen isimlerinden Tuğrul Eryılmaz sıkı bir 68'li: O "isyan günleri"nin coşkusunu hep içinde duymuş, Mülkiye günlerinde Hüseyin Cevahir'den Mahir Çayan'a Deniz Gezmiş'e dönemin gençliğinin sahip olduğu "daha iyi bir dünya yaratma" hayalini hiçbir zaman yitirmemiş bir 68'li. Eryılmaz aynı zamanda iyi bir gazeteci: Gazeteciliğin "sessizin sesi olmak" manasına geldiğini bilen, güçlüye karşı eyvallahı olmayan, doğru bildiğinin peşinde giden bir gazeteci.

    Tuğrul Eryılmaz, Asu Maro'yla yaptığı uzun söyleşide Türkiye'de ve dünyada 68'li olmanın anlamını, o dönemki arkadaşlıklarını, tanıklıklarını, TRT'den Nokta'ya, Yeni Gündem'den Sokak'a ve Radikal İki'ye gazetecilik serüvenini, tanıdığı onlarca insanı kendine özgü renkli, sivri dilli üslubuyla, hiç sakınmadan anlatıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir 68'liyle gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğine dair ders kitabı olarak bile görülebilecek, bir vakitler gazeteciliğin nasıl yapıldığını, günümüzdeyse nasıl yapılamadığını örnekleriyle ortaya koyan keyifli bir söyleşi...

    Kitaptan alıntı

    "… gazeteciliğin de evrensel kuralları vardır. Ben de meslek hayatım boyunca bunlara bağlı kalmaya çalıştım. (…) En iyi bildiğim şey de gazetecinin tüm iktidarlara karşı bireylerin ve farklı toplulukların yanında olması evrensel ilkesini hiç aklımdan çıkarmadığımdır. Ana akımda çalıştığım 12 Eylül ve sonrası dönemlerde de bu ilkeyi hiç göz ardı etmedim."

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam
    Her Şey Olur

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    En dikkat çeken genç çizerler arasında yer alan Cem Dinlenmiş, yıllar boyunca ülke gündemini Her Şey Olur başlığıyla, daha önce yapılmamış bir tarzda "haritalandırdı". Şimdi onun çizgileri İletişim Yayınları tarafından bir araya getirilerek okurlara sunuluyor. Her Şey Olur, 2008-1018 arasındaki yılları mizahla inceliyor.

    Cem Dinlenmiş'in 2008-2018 arasında yayımlanan karikatürlerinden, hızla bayatlayan gündeme rağmen tekmili birden mizah.

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam
    Türkiye'nin Büyük Dönüşümü

    Ayşe Buğra'nın çalışmalarında temel kaygısı olarak öne çıkan eşitlik ile özgürlük arasındaki gerilimli ilişkiyi irdelen verimli yazılardan oluşan Türkiye'nin Büyük Dönüşümü, İletişim Yayınları'ndan çıktı. Hepsi bir zamanlar Ayşe Buğra'nın öğrencisi olan akademisyenlerin hazırladığı makalelerden oluşan bu kitap, Türkiye'deki emek piyasasına, iş cinayetlerine, muhafazakâr devlet politikalarına ve hükümetin iş dünyasıyla olan ilişkilerine ışık tutuyor. Ayşe Buğra'ya armağan niteliğindeki kitabı onunla yapılan bir söyleşi de tamamlıyor.

    "Hep özgürlükle eşitliğin birlikte var olduğu bir toplumun iyi bir toplum olduğunu düşündüm."

    Ayşe Buğra'nın bu temel kaygı etrafında şekillenen sosyal bilim hocalığının ilham verdiği bir kitap bu. Piyasa toplumuna, emek süreçlerine, sosyal politikalara, hep eşitlik ve özgürlüğün hakkını verme kaygısıyla bakan kapsamlı bir derleme. Derlemedeki yazılar, bu temel meseleleri, özgül bağlamlarda derinleştiriyorlar. Türkiye kapitalizmini devlet-piyasa karşıtlığına indirgemeden anlamaya çalışırken, yerel yönetimler ve hükümet-iş dünyası ilişkilerine, özelleştirme karşıtı hareketlere, kentsel toplumsal mücadelelere eğilen çalışmalar bu çabanın bir faslıdır. Sosyal politika alanındaysa, sağlık ve eğitim sistemlerine, kırsal yoksulluğa, emeklilik rejimine, aile merkezli muhafazakâr sosyal refah politikalarına mercek tutuluyor. Emek süreçleri ve çalışma hayatının değişen dinamiklerini de kadın istihdamı, işe alım "endüstrisi", iş cinayetleri ve gerek "uyumlu" gerek "asi" sendika deneyimleri bağlamlarında görme olanağı buluyoruz. Eşitlikle özgürlüğü birlikte düşünme idealini, farklılıkları "tanıma" duyarlılığıyla bağdaştıran yazılar, çerçeveyi tamamlıyor: Alevi hareketinin eşit yurttaşlık talebi, çok kültürlülük ve post sömürgecilik ekseninde kadın hakları, toplumsal kategorileştirmeleri sorgulama fırsatı olarak "Çingenelik", çocukluğun dönüşümü…

    Osman Savaşkan ve Mehmet Ertan'ın hazırladığı derlemede, hepsi de Ayşe Buğra'nın öğrencileri olan Kaan Ağartan, Tuba Ağartan, Başak Akkan, Ayşe Alnıaçık, Yunus Furkan Arıcan, Deniz Arzuk, Alpkan Birelma, Mehmet Baki Deniz, Berra Zeynep Dodurka, Mehmet Ertan, İpek Göçmen, Asena Günal, Özgür Burçak Gürsoy, Ebru Işıklı, Azer Kılıç, Özgecan Koçak, Özlem Altan Olcay, Yalçın Özkan, Osman Savaşkan, Asya Saydam, Yasemin Taşkın-Alp, Gül Özateşler Ülkücan ve Volkan Yılmaz'ın katkıları yer alıyor. Ve Ayşe Buğra ile ufuk açıcı bir söyleşi.

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam
    Yeni Osmanlıcılık

    Nagehan Tokdoğan, son yılların "yükselen trendi" olarak beliren ve iktidar tarafından da beslenen Yeni Osmanlıcılık olgusunu, aynı adı taşıyan kitabında mercek altına alıyor. İletişim Yayınları'ndan çıkan bu araştırma, yeni Osmanlıcılığın ne amaçla ve nasıl kullanıldığına dikkat çekmekle kalmıyor, halk tarafından da neden benimsenip sahiplenildiğini de araştırıyor. Kimliğini yeniden tanımlamaya çalışan bir halk, kendi tarihini niçin Osmanlı'dan ibaretmiş gibi algılıyor, Osmanlı'yı nasıl sadece olumlu yanlardan ibaret bir mit olarak görüyor, taşıdığı hıncı ve aşağılanmışlık hissini bu Osmanlı miti üstünden nasıl bir nostaljiye dönüştürüyor? Ufuk açıcı bir kitap…

    Osmanlı'nın "esas" kimlik olarak inşasına dönük çok yönlü bir seferberlik süregidiyor: Kamusal mekânların düzenlenmesinde Osmanlı'yı ihyâ gayreti; "tarih" deyince sadece Osmanlı'nın konuşulması; araba camlarında, yüzüklerde Osmanlı tuğraları; dükkânlarda "Osmanlı"lı isimlendirmeler…

    Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Yeni Osmanlıcılığı, yeni bir millî kimliğin ve halet-i ruhiyenin inşasına harç yaptı. Gerçek bir Osmanlı geçmişiyle bağ kurmaktan öte, bugünün dertlerine ve arzularına hitap eden bir duygular harekâtı bu: Hem Batı'ya, Cumhuriyet elitlerine yönelen hem de her türden aşağılanmanın biriktirdiği hınç; güç fantezileri ve bunların güdümünde bir nostalji… Recep Tayyip Erdoğan'ın liderlik karizması, Yeni Osmanlıcı hissiyattan ve onun güçlü imgesi olarak II. Abdülhamid'den "enerji" alıyor. Kitap, 15 Temmuz'un "işlenme" biçimini de Yeni Osmanlıcı anlatıyı ve milli narsisizmi takviye eden bir tecrübe olarak inceliyor.

    Nagehan Tokdoğan'ın çalışması, sahici bir anlama tutkusunu okuruna da aktaran çok yönlü sosyal bilimsel bakışın heyecan verici bir örneği.

    Kitaptan alıntı

    "Yeni Osmanlıcılığın 'AKP'nin duygu yüklü bir fotoğrafı'nda başköşede oturmasının tarihini ve dinamiklerini tartışırken Nagehan Tokdoğan bir perspektif genişlemesi sağlıyor: Hikâyenin duygulanımsal boyutunu gösteriyor bize. Bu boyutun seçmenin manipülasyonundan ibaret olmadığını, 'fakir ama gururlu genç' hikâyesinin neden ve nasıl tuttuğunu görüyoruz. Mağduriyetin zafere dönüştüğü kritik anlara, mağduriyet hikâyesinin iktidar hikâyesine evrilmesine dikkat kesiliyoruz." Aksu Bora

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam

    "Ama Eşkıyalık Çağı Kapandı!"

    Ahmet Özcan, 1950-1970 yılları arasındaki eşkıyaları incelediği "Ama Eşkıyalık Çağı Kapandı!" adlı kitabında, "masum köylüler"den "dağlı canavarlar"a geçişin nasıl olduğunu araştırıyor. İletişim Yayınları'ndan çıkan kitapta eşkıyalığın Kürt Meselesi ile eşleştirilmesi ve "terörist" imgesine dönüştürülmesinin de üstünde duruluyor. Özcan, eşkıyalığa karşı farklı bakışlar geliştirirken, dönemi yansıtan Yaşar Kemal ve Kemal Tahir romanlarında da eşkıyalığın izini sürmeyi ihmal etmiyor.

    Eşkıya, Türkiye'de bu kitabın odaklandığı 1950-1970 döneminde son ve parlak yükselişini yaşayan, öncesinde hep gündemde olan, etkili, vurucu bir terim. Kürt Meselesi'nin bir alt konusu veya örtüsü olarak kodlanmış. Bir tarafta kriminalize eden, öte tarafta mitleştiren bir terim. Evrensel sosyal teoride de sosyal eşkıya-anti-sosyal haydut ikiliği çerçevesinde, çok tartışılan bir konu.

    Ahmet Özcan, hem bu tartışmayı genişletiyor, hem de Türkiye ve Kürtler bağlamında vakalarla, hikâyelerle, imgelerle donatılmış sağlam bir analiz ortaya koyuyor. Modern ulus-devletin serpilme sürecinde "eşkıya"dan "suçlu vatandaş"a, "masum köylüler"den "dağlı canavarlar"a geçiş nasıl oldu? "Münferit vakalar" sayılan "Doğu" eşkıyalığı, neden toplu bir kriminalleştirme eşliğinde sistemli bir "eşkıya avı"nın konusuna dönüştü? En nihayet "Eşkıya"dan "Terörist"e nasıl geçildi?

    Siyaset ve medya söylemi yanında, sinemaya ve edebiyata da bakıyor Özcan. Eşkıyalığa bakışta iki karşıt yaklaşımın romandaki güçlü temsillerini, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir'i inceliyor. Ayrıca dönemin üç popüler eşkıyası Koçero, Hekimo ve Hamido'nun sosyal portreleri, eşkıya olgusunun toplumsal bağlamına ve iktidarla ilişkilerine ışık tutuyor.

    "Dağda eşkıya mı var, istediği kadar olsun. Eşkıya nedir ki... Ama bu! Bu korkutuyor beni. Toprak meselesi... Bir aklına düşerse köylünün, önüne geçilmez. (...) Bu oğlan eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdü."
    Yaşar Kemal (İnce Memed'den)

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam
    Solun Melankolisi

    Enzo Traverso, İletişim Yayınları'ndan çıkan kitabı Solun Melankolisi'nde bildiğimizden başka, aktif, isyankâr bir melankolinin tarifini yapıyor. Traverso'ya göre sol hareketin yenilgileri, onu besleyen bir başka damara dönüşerek yas ve matemin içinden özgürleştirici hareketleri doğuruyor. Blanqui'den Luxemburg'a birçok düşünür ve liderin bu alana yaptığı katkıya değinen Traverso, "kurbanlar" üstünden kurgulanan bir tarih anlatısına karşı çıkarak geleceği kurtarmak için gereken enerjinin aslında sol melankolinin içinde saklı olduğuna gösteriyor.

    Sol melankoli, sosyalizm fikrini yahut daha iyi bir gelecek ümidini bir kenara bırakmak değil, sosyalizm anısının yitirildiği, gizlendiği, hafızalardan silindiği ve kurtarılmasının zorunlu olduğu bir zamanda sosyalizmi yeniden düşünmektir; kaybolan bir ütopyanın matemini tutmak değil, devrimciliğe karşı duran bir çağda devrimci projeyi baştan düşünmektir.

    Devrimler yüzyılından geriye kalan tek şey sanki bir enkaz yığını… Dünyayı yeniden inşa etmeye nasıl başlayacağımızı kestiremediğimiz gibi, buna değip değmeyeceğini de artık bilmiyoruz. Fakat Enzo Traverso'ya göre devrimci deneyim bir nesilden diğerine tam da yenilgiler aracılığıyla aktarılıyor. Büyük hayal kırıklıklarından doğan ve tüm bir nesli etkileyen melankoli, hem yas tutmanın hem de yeni bir başlangıç için hazırlanmanın zorunlu bir öncülü adeta. Bu yenilgilerin hatırası, devrimci mücadelenin tarihini ve Auguste Blanqui'den Gustave Courbet'ye, Rosa Luxemburg'dan Walter Benjamin'e, birbirinden çok farklı suretlerde ortaya çıkan sol kültürü bir yeraltı akıntısı gibi besliyor.

    Traverso, atalete kapılmış ve teslimiyet içinde boyun eğmiş bir geçmiş okuması değil, tarihi bir "kurbanlar" silsilesi olarak görmeyi reddeden isyancı bir melankoli tarifi yapıyor. Bu yeni tanımda melankoli; matemi dağıtan ve radikal eylem için geçmişi bugünde seferber eden, güçlü ve besleyici bir damar olarak karşımıza çıkıyor. Devrimci yasın özgürleştirici potansiyellerini soruşturan Solun Melankolisi, iki asırdır dünyayı değiştirmeye kendini adamış insanların anısını bugünün mücadelesine kazanmaya çağrı yapan, sol kültür üzerine yeniden düşünmek için tekrar tekrar okunması gereken bir kitap: "Hatırlamak, kurtarmak demektir; geçmişi kurtarmak ise şimdiyi değiştirmek anlamına gelir."

    Ercan Kesal yeni kitabında ustası Metin Erksanı anlatıyor: Kendi Işığında Yanan Adam

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow