Elif Şafak'a intihal iddiası
Elif Şafak’ın ‘İskender’ adlı romanının İngiliz yazar Zadie Smith’in ‘İnci Gibi Dişler’ romanından esinlendiğini iddia eden romanın çevirmeni Mefkure Bayatlı, “Zadie’nin kitabını şablon olarak almış, ama buna intihal denir” dedi.
Vatan gazetesinden Burak Kara'nın haberine göre Elif Şafak’ın çıkar çıkmaz 200 bin satan yeni kitabı ‘İskender’ ile İngiliz yazar Zadie Smith’in ‘İnci Gibi Dişler’ romanına çok benziyor. İki romanın karakterleri ve olayların bire bir örtüşmesi, Elif Şafak’ın İnci Gibi Dişler romanından etkilendiğini gösteriyor. Bu iddiayı ortaya atan Fikir Mahsülleri Ofisi adlı blog sitesi. Site, Şafak’ın Smith’ten “intihal tartışmalarına yol açacak kadar esinlenmiş” olduğunu iddia etti.
Elif Şafak, ‘İskender’ adlı yeni romanında Fırat’tan başlayıp, Londra’ya kadar uzanan yolculukta, toplumun erkek çocuğa bakışını, insanların aslında en çok sevdiklerini incittiğini ve en buyuk yaraların ailede açıldığını anlatıyor. Zadie Smith’in İnci Gibi Dişler romanında ise benzer bir göç hikayesi anlatılıyor ve tıpkı İskender’de olduğu gibi Londra’-nın kenar semtlerinden birinde geçiyor. Blog iki romanı da karşılaştırıp benzerlikleri ortaya çıkarmış.
İşte o benzerlikler:
Irie’den Esma’ya Millat’tan İskender’e
“Şafak’ın İskender’i ise tam bir Millat. İkisi de doğal birer karizma, arkadaşlarının arasında doğal birer lider, yakışıklılıklarıyla göz dolduran, dikkat çekici tipler olarak tasvir ediliyor. Hem İskender hem de Millat İngiliz kızlarla takılıyor ama aileleri bu durumu pek hoş karşılamıyor. İkisi de yerli mi, göçmen mi nereli olduğuna bir türlü karar veremiyor..”
‘İntihal denir’
“İçine doğduğu siyasetten kaçmak için bambaşka bir alan seçip moleküler biyolojiye yönelen naif Nadir, Macit ve en yakın dostu Marcus’un birleşimi gibi görünüyor. Baba Adem Toprak da mutsuz evliliği ve yanlış gönül maceralarıyla bir hayli Samet İkbal gibi sanki.”
Zaide Smith’in “İnci gibi dişler” kitabının çeviremeni Mefkure Bayatlı konuyla ilgili VATAN’a konuştu. Bayatlı şunları kaydetti, “Bu kadarı tesadüf olamaz. Şafak, Zadie’nin kitabını şablon olarak örnek almış, aileyi Türk yaparak bir kitap yazmış. Konuyu basitleştirmiş. Özellikle pencere hikayesindeki benzerliği aklım almıyor. On tane öyle paralel hikaye yazılabilirdi ama pencere hikayesi paralel bile olmamış. Buna intihal denir. Uyarlarlama gibi bir şey olmuş. Esinlenmeyi aşmış. Hiç şaşırmadım. Dünya edebiyatını bir tek onlar takip ediyor, kimse bilmiyor diye düşünüyorlar. Ama Türkiye’de edebiyattaki başka kitaplardan etkilenmeleri, yapılan intihalleri araştıran ve bilen insanlar var. Örneğin Virginia Woolf’un Orlandosu ile Aziz Nesin’in Betüş’ünün ana fikri aynıdır.
Ama ayrıntılı olarak etkilenmek okur olarak kabul edilecek bir şey değildir. Belli ki Elif Şafak, Zadie Smith’ten çok etkilenmiş ve esinlenmiş. Zadie Smith’in başarısı çok iyi bildiği ve içinden geldiği insanları yazması. Elif Şafak o insanları o kadar iyi tanıyor mu? Bilemiyorum. Hayatından göç etmemiş bir aileden değilsen o hikayeyi yazman zor olur. Hikaye oturmaz, sahte olur.
Elif Şafak da bilmediği bir dünyayı yazıyor, tabii olayların içinde değil ve böylece de daha önce okuduğu kitaplardan, duyduğu öykülerden izlediği filmlerden etkileniyor ve öyle yazıyor. Ben bir kitap yazıp alkış alacağım diye kitap yazılınca böyle durumlar olabiliyor. Ben çevirirken bile o dünyaya girmeye çalışıyorum.”
Elif Şafak’a sorduk
Konuyu Doğan Kitap Kurumsal İletişim Müdürü Özlem Yaşarlar aracılığıyla yazar Elif Şafak’a sorduk. Ancak gazetemiz baskıya girdiğinde henüz Şafak’tan cevap gelmemişti.
Neredeyse aynı cümleler
Benzerliğin böylesi, “Bowden’ın oturma odası yolun altında kalıyordu ve pencerelerinde parmaklıklar vardı, bu yüzden bütün görüntüler kısmiydi. Clara genelde ayaklar, tekerlekler, egzoz boruları ve sallanan şemsiyeler görürdü. Böyle anlık görüntüler çok şey anlatırdı: Canlı bir hayal gücü, yıpranmış bir dantelden, yamalı bir çoraptan, yere yakın sallanan ve daha iyi günler görmüş bir çantadan bir sürü duygulu öykü çıkarabilirdi.” (İnci Gibi Dişler, s. 30, Everest Yayınları)
Aynı oyun: “Oturma odasındaki halının üstünde bağdaş kurup oturur, tavana yakın küçük pencerelere bakardı ağzı açık. Dışarıda sağa sola akıp duran çılgın bir bacak trafiği olurdu. İşe giden, alışverişten dönen ya da yürüyüş yapan yayalar. ... (İskender, s. 135, Doğan Kitap)