Dünyaca ünlü Çinli şair Jidi Majia Türkçede
Dünyaca ünlü Çinli şair Jidi Majia'nın şiirleri, şair Ataol Behramoğlu'nun çevirisiyle Türkçe'de yayımlandı. Majia'nın şiirlerini Tekin Yayınevi'ni okurla buluşturdu.
Şiirin evrensel dilini ustaca kullanan, uluslararası üne sahip şair Jidi Majia, şiirleriyle bizi uzak dağlara götürüyor. Majia, "gökle yer arasında" yazdığını söylediği şiirlerindeki masalsı anlatımla bulunduğu coğrafyayı gözler önüne seriyor.
"Güz altın yapraklarını döküyor", "Ay büyük bir dağın ardında doğarken", "Bütün insanlara ateşli bir sevgi duyuyor" ve "Şiir yazmak için uykusuz kalıyor…"
Ancak köklü uygarlıkların içinden gelen büyük şairlerin yazabileceği incelikteki şiirleri yüreklerde derinden yer buluyor. Tıpkı Majia'nın şiirinde kaybolan ve yüreğine depderin batan nakış iğnesi gibi…
Jidi Majia, Çin Azınlıklar Edebiyatı Birliği Başkanı, Çin Şiir Birliği devamlı başkan yardımcısı ve Uluslararası Quinghai Gölü Şiir Festivali'nin kurucusu ve yöneticisidir.
"İlk Aşkın Şarkısı" adlı kitabıyla Çin Ulusal Şiir Ödülü'nü kazanan Majia, aralarında Çin Azınlıklar Edebiyat Ödülü ve Rus Yazarlar Birliğince verilen Şolohov Madalyası'nın da bulunduğu pek çok ulusal ve uluslararası ödülün sahibidir.
Şiirleri belli başlı bütün dillere çevrilmiş ve çevrilmekte olan Jidi Majia'nın şiirleri Türkçede ilk kez yayınlanmaktadır. Türkçeye kazandıran Prof. Dr. Ataol Behramoğlu, 1981 Uluslararası Lotus Edebiyat Ödülü ve 2008 Puşkin Madalyası sahibidir.
Ataol Behramoğlu "Uzak Dağların Ozanı" diye nitelendiriyor Jidi Majia'yı ve ekliyor:
"Jidi Majia'nın şiirleri çok uzaktaki dağlardan, Çin'in doğusundan, Tibet'ten, Yunnan'dan, Yi halkının yaşadığı yaylalardan esip gelen bir rüzgâr gibi dolaştı yüzümde, saçlarımda…
Bu şiirler bana, bir uzak düşteymişim gibi, Lugu Göl'ünün kıyılarını adımlattı. Shalo Irmağı kıyısında derin bir uykuya dalıp yaşlı arp ustasının ezgileriyle uyandım. Bir kez daha kayboldum çocukluğumun ormanlarında. Bir Nuosu (Yi halkından biri) ateşi anlattı bana. Bir anne eli, sevecen, güzel, okşadı alnımı. Kayalar bir halkın çehresine dönüştü, öperken ben Gunyila'da dağ keçilerinin gözlerinden.
Doğduğum köye giden küçük yolda yitirdiği dikiş iğnesinin kalbime battığını duyumsadığım sevgiliyi nice zaman sonra Venedik'te bekledim umarsızca.
Gökle yer arasında, ümitsizlikle ümit arasında, ölümle yaşam arasında, dinmeyen bir özlemdi bu aşka, özgürlüğe, dinginliğe, bizi beşiğinde hafifçe sallayan ülkeye, güz renklerine, bu dünyanın bütün nehirlerine…"