Doğan Yurdakul'dan Doğan Avcıoğlu kitabı: Rejim ve Devrim
Doğan Avcıoğlu'nun ölümünün 34. yılında Yön ve Devrim dergilerinde döneminin Türkiye siyasetine önemli etkilerde bulunan yazıları, geçtiğimiz aylarda hayata gözlerini yuman öğrencisi Doğan Yurdakul'un "Rejim ve Devrim" derlemesiyle okurla buluştu.
Tekin Yayınevi, 3 Eylül'de yaşamını yitiren gazeteci yazar Doğan Yurdakul'un kaleminden Doğan Avcıoğlu'nun Yön ve Devrim dergisindeki başyazılarından oluşan derlemesi Rejim ve Devrim'i okurla buluşturdu. Yayınevi, Hasan İzzettin Dinamo'nun Kurtuluş Savaşı yıllarını ve Cumhuriyet dönemini anlattığı romanları Savaş ve Açlar ile Öksüz Musa'yı; Walt Whitman'ın Jack Angle'ın İbretlik Hayat Hikâyesi'ni ve İbrahim Kaboğlu'nun 15 Temmuz Anayasası adlı kitabının genişletilmiş 3. baskısını okura sundu.
Rejim ve Devrim
Doğan Avcıoğlu arşivi üzerine yıllardır çalışma yapan gazeteci, araştırmacı yazar Doğan Yurdakul'un son isteklerinden biri olan Rejim ve Devrim kitabı, 4 Kasım'da, Avcıoğlu'nun ölüm yıldönümünde yayınlandı.
Doğan Avcıoğlu'nun fikirlerini genç kuşaklara tanıtmak ve eserlerini yenilemek amacıyla mehrum gazeteci yazar Doğan Yurdakul ile 2 yıldır kapsamlı çalışmalar yaptıklarını duyuran Tekin Yayınevi, her yıl 4 Kasım'da Avcıoğlu adına düzenlenecek bir ödül verilmesi ve etkinliklerin organize edilmesini de planladıklarını açıkladı.
Ataol Behramoğlu'na uluslararası akademi onur üyeliği verildi
Yayınevi, bu çalışmalar kapsamında ortaya çıkan "Rejim ve Devrim" adlı kitabı okurla buluşturdu. "Rejim ve Devrim", Avcıoğlu'nun Yön ve Devrim dergilerinde yayınlanan başyazılarından Doğan Yurdakul'un seçtiklerini notlandırarak yayına hazırladığı bir ilk kitap. "Rejim ve Devrim"i hazırlayan ve 3 Eylül'de hayata gözlerini yuman Doğan Yurdakul, kitapla ilgili şunları söylemişti: "Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin bugünkü kuşaklarına kasıtlı olarak yanlış ve eksik tanıtılmış, unutturulmaya çalışılmış, en önemli aydınlanmacı araştırmacıların ve siyaset adamlarının önde gelenlerinden biridir. Avcıoğlu'nun son başyazısını yazmasının üzerinden tam 45 yıl, neredeyse yarım yüzyıl geçti. Ancak okuyunca sizlerin de şaşıracağı gibi, başyazılarının birçoğu sanki bugün yazılmış kadar canlı ve güncel."
Tekin Yayınevi, Hasan İzzettin Dinamo'nun Kurtuluş Savaşı yıllarını ve Cumhuriyet dönemini anlattığı romanlarını da yenilenmiş basımlarıyla okura sunuyor.
İhsan Eliaçık'a Kayseri Kitap Fuarı'nda saldırı
Savaş ve Açlar
Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarını en fazla yokluk ve kimsesizlik içinde geçiren yazarlardan biri olan Hasan İzzettin Dinamo, Savaş ve Açlar'da, bir ailenin yaşayabileceği en zor koşullardaki var olma mücadelesinin, savaşın etkisiyle, nasıl drama dönüştüğünü, nasıl dağılma ve yok olma sürecine girdiğini çarpıcı ve bir o kadar da etkileyici şekilde anlatıyor.
"Bunların hepsi belediyece gömdürülecek şehit ailelerinin çocuklarıydı. Fatma'nın ölüsü de gelince mezar-cılar irili ufaklı, kızlı erkekli çocuk ölülerini birer birer mezara indirip, toprağın üzerine yan yana dizmeye, sonra üzerlerine tahta dizmeden toprak atmaya başladılar. Bir yığın çocuk bir daha kalkıp oynamamak, ekmek istememek, cıvıldaşmamak, kavga etmemek üzere bir tek mezara atılmıştı. Bu, Şakire'nin çok gücüne gitti. İçinde korkunç bir hınç kabarmıştı. Bu felek denen şey ne korkunç bir canavardı? Babası, ağabeyi sınır boylarında mezarsız çürüyüp giden şu şehit yavrularının bir tek mutluluğu yerin altına girerek açıkta kurda kuşa yem olmaktan kurtuluşlarıydı. Şehitlerin geride bıraktığı varlıkları bu akıbet beklemiyor muydu?"
Öksüz Musa
Dinamo'nun Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamalarının ne denli çilelerle dolu olduğunu anlattığı başyapıtlarından Öksüz Musa, Savaş ve Açlar'ın devamı niteliğinde olan ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın son yılları ile daha sonraki yıllarına denk gelen süreçte, şehit çocuklarının memleket sathına yayılmış çeşitli öksüz yurtlarında geçen açlık, yokluk ve yalnızlıklarıyla baş etme çabalarını anlatıyor.
"Musa, açlığın, karnında yarattığı fırtına yüzünden hiç uyuyamıyor, uyuyakalıp da yemeği kaçırır korkusuyla kendine işkence ederek uyanık kalmaya çalışıyordu. Eski Ermeni mahallesinin derin sessizliği, gecenin bir vaktinde, bir zafer çığlığıyla parçalanıyor, bu top gibi patlayan gürültü, dakikalarca sürüyordu. "Ekmek geldi, ekmek" sözleri bu kulakları sağır eden uğultu içinde sık sık bir ateşleyici öğe olarak işitiliyordu. Ermeni mahallesinin üzerinden bayağı ürkütücü bir kasırga gibi geçen bu sevinçli haykırışlara belki uykularından sıçrayan birçok kişi anlam veremiyordu. Bunlar, birkaç ay daha sürecek, sonra, sonrasız susacaktı. Şundan ki devlet, artık o çamurdan ayırtsız ekmek parçacığıyla bulaşık suyundan çorbayı da veremeyecek duruma düşecek, bütün bu açlığı yenme umudunun şarkılarını söyleyen yavrucuklar, bir kez daha geldikleri yere, sokağa düşecekler, ölüm onları birer köşede kıstırıp birer çekirge yavrusu gibi çerez diye yiyecekti. Ancak, o günlere biraz daha vardı."
İrlanda edebiyatının ilk örneklerinden Sürgün Türkçe'de
Jack Angle'ın İbretlik Hayat Hikâyesi
Yayınevi, Walt Whitman'ın "Jack Angle'ın İbretlik Hayat Hikâyesi" adlı romanını da Ülker İnce çevirisiyle okurla buluşturdu.
Whitman'ın edebi yaşamını yorumlamakta önemli bir yeri olan kitap, ilk kez 1852'de Sunday Dispatch gazetesinde, altı bölümlük tefrika halinde yayımlandı. Yüz altmış beş yıl sonra, 2016'da, Houston Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi Zachary Turpin tarafından bulunana kadar da böyle bir romanın varlığından kimsenin haberi olmadı.
Lieve Joris'in otobiyografik romanı Şam Kapıları okura buluştu
Roman, Amerikalı şair Whitman'ın düzyazıdan şiire geçişiyle ilgili eski düşüncelerin tamamıyla değişmesine yol açarken onun çok bilinen Çimen Yaprakları adlı eserinin de ipuçlarını veriyor.
Ülker İnce'nin başarılı çevirisiyle Türkçeye kazandırılan ve edebiyat tarihi açısından son derece değerli olan eser, ana babasız bir çocuğun maceralarını, yozlaşmış bir avukatı, bir mirasın gizlenmesi ve açığa çıkarılması sırasında yaşanan şaşırtıcı olayları konu edinirken Whitman'ın sarsıcı kurgusunu ve muzip üslubunu da yansıtıyor.
"Yaşlı adamın, pek az kişinin katıldığı cenaze töreni bittikten, başkaları gittikten sonra ben yalnız kaldım, o güzel kuşluk vaktinin, Amerika sonbaharının en güzel gününün geri kalanını ağır ağır Trinity Mezarlığı'nı gezerek geçirdim. Oranın, derin bir kedere teslim olmamış o ciddi havasını ta içimde hissettim, başıboş dolaştım, bazen mezar taşı yazılarını kopya ettim. Çok uzamış ve yayılmış olan o sık otlar yüzümü örtüyordu. Tepemde, insanların çürüyen bedenleriyle beslenen ağaçların, içine kahverengi karışmış yeşilliği vardı."
15 Temmuz Anayasası
Yayınevinin okurla buluşturduğu Profesör İbrahim Kaboğlu'nun "15 Temmuz Anayasası" adlı kitabının da genişletilmiş 3. basımı çıktı. Kitapta OHAL ile KHK'lere dayanan bir yönetim altında yapılan anayasa değişikliği ve tartışmalı sonucuyla karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önümüzdeki süreçte neler yapabileceği, yılların kazanımlarını nasıl sahipleneceği hukuk, demokrasi ve insan hakları bağlamında inceleniyor.
Tanıtım metninden:
"Neden '15 Temmuz Anayasası?' Çünkü 16 Nisan'da oylanan 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun', 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından yürürlüğe konulan olağanüstü hal rejiminin ürünüdür.
Oysa Türkiye'nin Anayasa gündemi, Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet çizgisinde ortaya çıkan 'sınırlı iktidar' ve 'güvenceli özgürlükler' eksenindeki kazanımları daha ileriye götürmekti. Bunun için, 'İnsan haklarına dayanan laik ve demokratik sosyal hukuk devleti' önündeki engelleri kaldırmak, toplumun ortak beklentisi idi.
Tam tersine, OHAL koşullarında ve TBMM'nin büyük ölçüde dışlanmasıyla kısa zaman dilimine sıkıştırılan değişiklik, yerleşik anayasal kurum ve kuralları etkili kılmak yerine kaldırmayı amaçlamıştır. Hiçbir toplum, tepeden dayatma yoluyla birikimlerinden vazgeçmeye zorlanamaz. Türkiye toplumu da, hukuk devleti yolundaki kazanımlarının geri alınmasına seyirci kalamaz.
Profesör Kaboğlu, OHAL ile KHK'lere dayanan bir yönetim altında yapılan anayasa değişikliği ve tartışmalı sonucuyla karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önümüzdeki süreçte neler yapabileceğini, yılların kazanımlarını nasıl sahipleneceğini hukuk, demokrasi ve insan hakları bağlamında 15 Temmuz Anayasası'nda inceliyor."