"Bir Türk felsefesi var mı?"
Bir Türk felsefesi ya da düşünce sistematiği var mıdır? Prof. Dr. Nejat Bozkurt bu sorudan hareketle başlıyor "Felsefe Işığıyla Arayışlar" kitabına. Sorunun yanıtına gelince, "Felsefe yerleşik bir toplumda gelişir, göçebe bir millette ne kadar olursa..." diye özetlenebilir. Ancak Prof. Dr. Bozkurt, Türklerin, aralarına karıştığı çeşitli toplumların düşünce sistemleri arasında da köprü kuran bir tür "parazit" işlevi taşıdığına da işaret ediyor.
Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan "Felsefe Işığıyla Arayışlar" kitabında Prof. Dr. Nejat Bozkurt, tarihten sanatlara, bilimlerden gündelik yaşama, çok geniş bir yelpazeye yayılmış sorunlar yumağına felsefe ışığıyla bakmayı deniyor. Uygarlığımızın karşı karşıya kaldığı bu çeşitli sorunlar kimi kısa kimi uzun ama hepsi bir usta yazarın kaleminden çıkan yirmi altı araştırma yazısında irdeleniyor.
Felsefe Işığıyla Arayışlar, problemleri belirleme ve betimlemenin, yani bir anlamda aydınlatmanın yanında, onlara çözümler üretmeye de yöneliyor. Elbette, felsefenin bütün soruları ve sorunlarını çözme iddiasında bulunmayan kitap, daha çok okuruyla birlikte bir arayış yolculuğu tasarlıyor.
Bu kitapta da örnekleri görüleceği gibi, felsefi düşünme hemen her problemi gücü yettiğince kendisine araştırma konusu yapar; bu nedenle felsefeyi bir takım sistemlerin dar kalıplarına sıkıştırmak düşüncenin gücünü ve yaratıcılığını ortadan kaldıracaktır. Felsefe sorunları aydınlatan ve çözmeye çalışan yanıyla hayatın her anında ve alanında insanlığın yararlanabileceği bir düşünme etkinliğidir. İşte böylesi anlar için bir yol arkadaşlığı önerisidir Felsefe Işığıyla Arayışlar.
Bozkurt'un "Felsefe Işığıyla Arayışlar"ından biri de kitabının başında giriştiği bir Türk felsefesi olup olmadığı sorusu.
Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam
Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan bir diğer kitap ise, İngiliz arkeolog Frederick W. Hasluck'un "Sultanlar Zamanında Hristiyanlık ve İslam" adlı çalışması. Arka kapak yazısı şöyle:
“Kocam [Frederick W. Hasluck] 1899 ve 1916 yılları arasındaki yaşamının büyük kısmını Yunanistan ve Türkiye’de geçirdi. 1913 baharında antikçağın İkonium’u [Konya] ziyaret etmiştir. Oradayken Türk imparatorluğunda Hıristiyanlık ile İslam arasındaki etkileşim ilgisini çekmiş ve o andan itibaren bu konu ve türevleri zamanının büyük kısmını almıştır. Bu araştırmalarının sonucu, Türk folkloru ve bunun Hıristiyanlıkla ilişkileri hakkındaki ilk kapsamlı çalışma olan bu kitaptır. Ama çalışmadaki farklılıklar o kadar barizdir ki, bu kitabın yazıldığı ve yayımlandığı sıradaki koşullara dair bir açıklama şarttır.
Konya’yı ziyaretinden sonra yazar, savaşın başlangıcına kadar düzenli bir şekilde okumuş ve yazmıştır. Sağlığı aktif askeri hizmeti olanaksız kılmış ve sürekli artan zorluklar arasında 1915 yazına kadar çalışmalarına devam etmiştir. Bu tarihten sonra Atina’daki Britanya Elçiliği’nin istihbarat Bölümü’ne katılmış ve burada Yakındoğu’nun dilleri ve genel koşulları üzerine olağanüstü bilgisinden yararlanılmıştır. 22 şubat 1920’de, kırk ikinci yaş gününden birkaç gün sonra hayata gözlerini yummuştur.
Ardından, elden geldiğince çok sayıda çalışmasını yayımlamak bana kalmıştı. O, bu mevcut konuyla ilgili iki kitap yayımlamayı düşünmüştü: Birinin başlığı “Hıristiyanlıktan İslam’a ve İslam’dan Hıristiyanlığa Aktarımlar” ve ikincinin başlığı da “Popüler Türk Tarihi ve Dini Üzerine Çalışmalar” olacaktı. Fakat bunların içerikleri aynı kökten geldiğinden ve “Çalışmalar” yarım kaldığından, dostlarım ikisini birleştirmemi tavsiye etmişti.” M.M.Hasluck
Kızılbaşlar-Aleviler
Ayrıntı'nın İde dizisinden çıkan bir diğer araştırma da Ukrayna ve Orta Asya coğrafyasındaki toplulukların inanışları üzerinde uzmanlaşan Alman antropolog Krisztina Kehl-Bodrogi'nin araştırması. Kitabın arka kapak yazısı şu şekilde:
"Bu araştırmada Kızılbaş/Alevi inanç topluluğunun dini ve sosyal-dini yapısı ele alınmaktadır. İncelemede bu inanç topluluğunun ortaya çıkış dönemindeki koşullar göz önünde bulundurulmuştur. Türkiye’de Sünni Müslümanlardan sonra en büyük dini topluluğu oluşturan Kı- zılbaşlar/Aleviler, kendilerini İslamiyet’in zümrelerinden olan On İki İmam Şiileri olarak tanımlıyorlar. Fakat bu inancın kendine özgü özellikleri, Kızılbaşları/Alevileri İslam dininin mezhebi altında sınıflandırmayı zorlaştırıyor. Kızılbaş/Alevilik inancını, Halk İslamı’nın ortaya çıktığı ortamda doğan ve aşırı Şii inancının etkisi altında kalarak onun bazı unsurlarını özümseyen bağımsız bir din olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Kızılbaşların/Alevilerin büyük çoğunluğunun dili Türkçedir. Türkiye’deki yaygın düşüncenin aksine, söz konusu inanç topluluğu içerisinde Alevi Kürtler azınlık bir grubu temsil etmektedir. Bu araştırma kapsamında, göçebe olarak yaşayan Türkmen topluluğunda ortaya çıkan ve gelişen Kızılbaşlığa/Aleviliğe Kürtlerin hangi tarihi koşullar altında entegre oldukları sorusu üzerinde durulmayacaktır. Bu konunun daha sonraki çalışmalarda ele alınması gerekmektedir. Ancak Kızılbaşların/Alevilerin etnik kökenlerinden ve dillerinden bağımsız olarak kendilerini “biz” (grup) olarak görmeleri, bu araştırmada onları –Türk/Kürt ayırt etmeksizin- bir bütün olarak ele almamın haklı gerekçesini oluşturacaktır."