hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Bir kez olsun kadının ‘avcı’ olması fikrini sevdim”

    “Bir kez olsun kadının ‘avcı’ olması fikrini sevdim”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    C. J. Skuse’un yetişkinlere yönelik ilk romanı “Itırşahi”; okurlarını bir kadın seri katilin yaşamına ortak ediyor. Kullandığı dille de güldürmeyi başaran yazar: “Tarihteki en acımasız, ahlaksız ve sadist katillerin çoğu kadın, ancak hikâyeleri çok nadiren anlatılır. İşte, bu tam da benim bir şekilde dengesini kurmaya çalıştığım şey” diyor, gelin daha fazlasını kendisinden dinleyelim…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Türkiye’nin korkunç cinayetler işleyen 14 seri katili” başlıklı bir haber görüyorum cnnturk.com’da. Tarih 13.06.2016… Birinci sırada, (hayatı da kitaplaştırılan) Türkiye’nin ilk seri katili olarak bilinen “Antep Canavarı Abdullah Dayı / Abdullah Palaz” yer alıyor. Listedeki seri katillere verilen takma adlar ve fotoğrafları görülmeye değer. Her şekil tezatlık baki! “Seri katil” deyince aklım(ız)a hep yurt dışı odaklı, özellikle Amerika gelmesi de dilemma! Tabii bunda filmlerin, kitapların ve yenidünya jargonunun sunuş biçimleri de etkili. Seri katil deyince akla gelen bir diğer durumsa ‘erkek’ olmaları, bu kitaplarda da filmlerde de değişmiyor. Ama birazdan bahsini açacağımız romanın yazarı da yarattığı seri katili de ‘kadın’… Bugüne kadar yazdığı çocuk romanlarıyla bilinen, 1980 doğumlu, İngiliz yazar C. J. Skuse’un ilk defa yetişkinler için yazdığı, 27 yaşındaki ‘psikopat bir kadın seri katilin nefes kesen cinayet günlükleri”ni anlattığı kitabı “Itırşahi”, Mehmet Gürsel’in çevirisiyle Hep Kitap’tan çıktı. Eleştirmenlerin; “Korkunç olduğu kadar komik de. Elinizden bırakamayacaksınız”, “Kült olmaya aday…” olarak tanımladığı kitabın yazarına ulaştık. Siz de ‘psikopatlık’ ve ‘seri katillik’ mevzuları üzerine dikkat kesilenlerdenseniz; Skuse’un dilini ve samimi yanıtlarını seveceksiniz, benden söylemesi!

    “Hiçbir şey hızlı ya da kolay olmadı”

    * Çocuk romanları yazıyorken, yetişkin türüne, hem de ‘seri katil’ üzerine yazma fikri nasıl ortaya çıktı? İki tür arasında hangisine kendinizi yakın hissediyorsunuz?

    Her zaman cinayete, özellikle de seri katillere tuhaf bir ilgi duydum. Neden olduğuna dair hiçbir fikrim yok, sanırım kimin bakış açısından yazdığımla alakalıydı. 2016’da gençlik kitabım “The Deviants” yayımlandıktan sonra, yeni romanım için aklımda üç fikir vardı -ikisi gençlik romanı, biri de “Itırşahi”ydi- ama yayıncım gençlik romanlarını istemedi ve yetişkin romanının bir kopyasını istedi. Şansıma daha ilk birkaç sayfada, kitabı çok sevdiler; böylelikle kitaba odaklanarak gençlikten yetişkin romanına sıçradım. Gençlik romanı benim her zaman yumuşak noktamdı, çünkü başlangıcımdı. Genç karakterlere yakın hissediyorum; çok ilginç oluyorlar. Ama öte yandan yetişkinler için roman yazmak içerik açısından daha özgür olmamı ve ilgimi çeken konuları ele almamı sağlıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    *Sizi yeni tanıyacaklar için; kendinizden ve yazarlık yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?

    Yazma serüvenim 17 yaşında başladı. İlk romanımı yazma nedenim; temelde mutsuz olmam ve gerçek dünyadan bir kaçış yolu aramamdan başka bir şey değildi. Kurgu benim arkadaşım oldu. Bu kitabı 25 yaşındayken yazdım ama Birleşik Krallık’taki edebiyat ajanslarının çoğuyla iletişime geçmeme rağmen yayımlatamadım. İlerlemek istediğim alanın yazarlık olduğunu bilerek kendimi bu alanda geliştirmeye karar verdim. Böylelikle Bath Spa Üniversitesi’nden iki yaratıcı yazarlık diploması aldım. Bu yalnızca yazma yeteneğimi geliştirmekle kalmadı, piyasadakilerle iletişim kurmamı da sağladı. Hem de yayıncılık kariyerime giriş biletimdi; üç yıldır sekreter, altı yıldır da okuyucuydum. Sekreter olarak çalışırken, yüksek lisans programında yazdığım gençlik romanım “Pretty Bad Things”i onlara sundum. Şansıma beğendiler. Her şey de böyle başladı. “PBT” 2010’da yayımlandı, ardından 2011’de “Rockoholic” ve 2013’te “Dead Romantic” geldi. “Itırşahi” 2017’de HQ / HarperCollins tarafından yayımlanmadan önce, Mira Ink’ten iki gençlik romanım “Monster ve The Deviants” daha çıktı. 2011’den beri, yazmadığım zamanlarda Bath Üniv.’nde ders veriyordum. Bu uzun, zorlu bir yoldu ve benim açımdan hiçbir şey hızlı ya da kolay olmadı. Ancak, bunun hiçbir anını değiştirmek istemezdim, çünkü bu yolda çok şey öğrendim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Çoğu seri katil geleneğinde olduğu gibi”

    *“Itırşahi” yazıyorken beslendiğiniz kaynaklar nelerdi?

    “Itırşahi”nin ardındaki fikir; iki ayrı yerden geldi. Birincisi “Serial Killer Barbie / Seri Katil Barbie” adında, fotoğrafçı Meriel Clayton tarafından çekilmiş bir fotoğraf dizisiydi. Bu dizide Barbie’nin, Ken’in kopmuş çeşitli vücut parçalarıyla verdiği korkunç pozlar yer alıyordu. İkincisi ise “The Fall / Düşüş” isimli televizyon programıydı. Programda kadın detektif, erkek seri katili yakalamaya çalışıyordu. Reklamda kadın adamı gizlice takip ediyordu. Bunu görünce de aklıma; adamları, yalnızca zevk için, gizlice izleyen bir kadın fikri geldi. Bir kez olsun kadının “avcı” olması fikrini sevdim, çünkü cinayet dizilerinde ya da gerçek hayatta bunu sıklıkla görmezsiniz, okumazsınız.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    *Kitabınız için araştırma yaparken dikkatinizi çekenler neydi?

    Rhiannon’un karakteri bir yönüyle beni endişelendiriyordu, -çoğu seri katil geleneğinde olduğu gibi- hayvanlara ya da çocuklara acı çektirmeye ya da onlara işkence yapmaya ilgi duyabilir miydi? Ancak başından itibaren onu daha az sevilebilir yapmak için bunun karakterinin bir parçası olamayacağını biliyordum. Bu yüzden de bazı seri katillerin bu eğilime karşı geldiğini öğrenmek ilgimi çekti. Hem Moors katillerinin hem de Dennis Nilsen’ın sevgiyle besledikleri köpekleri vardı, ancak onlar yakalandıktan hemen sonra köpekler uyutulmuştu. Ian Brody hayvanlara hayrandı; tavşanları, muhabbetkuşları, köpekleri vardı; hatta otobiyografisinin gelirlerinin hayvan derneklerine bağışlanmasını talep etmişti. John Wayne Gacy de tıpkı Dahmer ve Hitler gibi, köpekleri seviyordu. Joanne Dennehy insanların öldürülmesini “iştah açıcı” bulurken, iki çocuk doğurmayı başarmış; hapishane mektuplarında, çocukları ve köpekleri asla incitemeyeceğini söylemişti. Bunları öğrenince aynısını Rhiannon’a da uyguladım: Onun etrafındaki çocuklar ve hayvanlar güvende, kalanlar ise onun için meşru birer hedef.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Dexter’la karşılaşan Bridgett Jones”

    *Neden “Itırşahi” adını seçtiniz? Bu sözcüğün sizin için özel bir anlamı var mı?

    Eğer biriyle tartışıyorsam ya da sadece genel olarak söylediği bir şeye kızmışsam, kendimi ona “Itırşahi” derken buldum. Bunu giderek daha fazla, son derece pasif agresif bir biçimde yapıyordum. Neden özel olarak bu kelimeyi kullandığıma dair bir fikrim yoktu ama; “Senden nefret ediyorum ama bu kibar toplumda bunu gerçek anlamda gösteremiyorum” demenin bir yolu oldu benim için.

    * Kitabınızın kahramanı için; Dexter’la karşılasan Bridgett Jones yorumu yapılmış, sizce?

    Dürüst olmam gerekirse bu, kitabın son derece doğru bir tarifi… “Itırşahi” 30’larına yaklaşan ve hayatının altı ayında mesleğini, ilişkilerini, kötülükleri vb. detayları günlüğüne yazan bir kadın hakkında. “Dexter”, katilleri öldürmeyi kendine ahlaki bir kural olarak belirlemiş ve herkesin göz önünde yaşayan bir Jeff Linsday karakteri. Bence “Itırşahi”, bu ikisinin mükemmel evliliği.

    “Bir kez olsun kadının ‘avcı’ olması fikrini sevdim”

    “Seri katillerin yüzde 20’si kadın”

    *Seri katillerin çoğunluğu “kadın düşmanlığı ve saplantılı cinsel arzularla dolu erkek” figürleri. Siz ne düşünüyorsunuz?

    Bu soruyu cevaplayacak uzmanlaşmış kişiler var ama okuduklarıma dayanarak, kişilik bozuklukları, genetik, doğuştan gelen engeller, çocukluk travması veya taciz, beyin hasarı, sistematik olarak fiziksel şiddete maruz kalma vs. İnsanlar dominant avcı hayvanlardır; çoğu durumda cinsel çıkar için kadınların öldürülmesi kontrolle ilgiliymiş gibi görünüyor. Ancak buna katkıda bulunan başka etmenler de var. Çocukluğunda taciz edilmiş, okulda zorbalığa maruz kalmış, özgüveni çok az olan ve bunlardan sonra düzenli romantik ilişkiler yaşayamayan bir insan üretiyorsanız, onlar da çoğumuzun sahip olduğu doğal cinsel açlığı yönlendirebilecekleri, gitgide tuhaflaşan yollar bulmak zorunda kalacaklar. Bu da sadistçe, fırsatçı ve sapıkça olacak. Porno bağımlısı olacak, bu açlığı giderebilecekleri daha büyük tehlikeler ve daha karanlık konular arayacaklar. Pek çok güncel vaka mevcut -Graham Coutts, Ian Huntley, Vincent Tabac, Nathan Matthews, hatta daha internet ortaya çıkmadan önce, Ted Bundy- bu katillerin hepsi takıntılı bir biçimde pornoyu kullandılar. Porno onların cinayet serüveninde çok önemli bir rol oynadı.

    *Neden seri katillerin çoğu erkek? Sizin karakterinizin kadın seçme nedeniniz?

    Diğer yazarların kaçındıkları konular, doğal olarak benim ilgimi çekiyor. Bir istatistiğe göre katillerin %20’si kadın, bu görece düşük bir oran, ancak bu onların var olmadığı anlamına gelmiyor. Ben de bu konuyu Rhiannon Lewis ile biraz daha araştırmak ve onu olabildiğince gerçek yapmak istedim. İstatistiksel olarak kadın seri katiller, erkek katillere kıyasla daha uzun süre ceza almadan kaçabilirler; bir kadın seri katilin ortalama öldürme kariyeri 10 yılken, erkeğin terör hükümdarlığı iki yıl civarında. Yani burada oynayabileceğim daha fazla şey vardı. Tarihteki en acımasız, ahlaksız ve sadist katillerin çoğu kadın -örneğin Amelia Dyer, Aileen Wuornos, Beverley Allitt, Bertha Gifford, Vera Renczi, Mary Ann Cotton, Rose West, Myra Hindley, Dorothea Puente, Tamara Samsonova, Jane Toppan, Joanne Dennehy, Belle Gunness, Daisy de Melker- ancak hikâyeleri çok nadiren anlatılır. İşte, bu tam da benim bir şekilde dengesini kurmaya çalıştığım şey.

    “O hepimizin içindeki sapkına sesleniyor”

    *Yarattığınız karakterin bugüne kadar yaratılmış seri katillerden farkı nedir?

    Belki komikliğidir?! Belki günlüğüne yazdığı her yazının başındaki “Öldürülecekler Listesi” onu ayırdığı, okuyucuda “Ben miyim?” hissi uyandırdığı içindir. Rhiannon’ı göğüsleri, gülüşü ve Chihuahua’lara empatisi olan bir Patrick Bateman olarak yazdım. Edepsiz şeyler söyler, edepsiz düşünceleri vardır ama aynı zamanda elinde olmayan bir şekilde esprilidir; bence, o hepimizin içindeki sapkına sesleniyor.

    *Bu tarz kitapları düşününce akla Stephen King, Patricia Cornwell, Thomas Harris, Chuck Palahniuk, Jeff Lindsay gibi isimler geliyor. Bu türde erkek baskınlığı ortada; Itırşahi’nin diğerlerinden farkı nedir?

    Bence, ben suç türüne “peki ya?” unsurunu getirebilirim. “Peki, ya böyle bir kadın varsa?” “Peki, ya bizim aramızda dolaşıyorsa?” “Peki, ya bizim arkadaşımızsa?” sorularını soruyorum. Olağanüstü yazarlar, kendileri ve yarattıkları ile okuyucunun arasına belirli bir mesafe koyarken, ben Rhiannon’la aramda böyle bir mesafe olduğunu düşünmüyorum, ona kendimden çok fazla şey kattım. Ben de bir kadınım, benim de böyle düşüncelerim oldu, benim de arkadaşlarım, ilişkim, bir mesleğim ve tıpkı onunki gibi bir köpeğim var. Aynı zamanda karanlık düşüncelere ve öfkelenmeye meyilliyim. Peki, öyleyse Rhiannon’ın benden yalnızca bir duygusal kırılma kadar uzaklıkta olmadığını kim söyleyebilir? Bu gerçeklik ve “peki, ya?” “Itırşahi” diğerlerinden ayırıyor.

    *İşin terminolojisine eğilmişken, ‘seri katil’ deyince ne anlamalıyız? Sizce, seri katil kimdir?

    Kriminoloji ve seri cinayet uzmanı Profesör David Wilson, seri katilin akademik tanımını şu şekilde yapıyor: “30 günden daha fazla bir süreçte, üç ya da daha fazla insanı öldürecek kişi… Kurbanlar zamanla yaratılır… Bu bizim seri cinayeti toplu katliamdan ayırmamızı sağlar.” Suçluları bu sınıflandırmayı kullanarak saptayabilirim.

    “Bir kez olsun kadının ‘avcı’ olması fikrini sevdim”

    “Kötü adamı çıkarırsanız geriye ne kalır?”

    *Bu konularda yapılmış araştırmalar dışında bizzat gazete ve haber taraması da yaptınız mı?

    Yaptığım araştırmada gerçek hayatta işlenmiş çok sayıda cinayeti ve katili araştırdım. Gerçek çoğu kez kurgudan daha tuhaf ve etkileyici, bu nedenle gazeteler bu tür bir kitap için mükemmel bir başlangıç noktası. Rhiannon’ı mümkün olabildiğince gerçekçi yapabilmek adına, gerçek ifadeleri ve öldürme tekniklerini kullanmam, hikâyeye belirli gerçeklik kattı.

    *Seri katiller deyince, neden ilk akla Amerika geliyor? Klasik ifadesiyle ‘kapitalizmin doğurduğu bir olgu’ olarak mı görmeliyiz, yoksa Amerikan popüler kültürünün bu olguyu yoğun malzeme etmesiyle ilgili bir durum mu var?

    Amerikalı seri katillerin, Hollywood’a uyarlanması büyük rol oynuyor. Bu, Oliver Stone’un ana karakterlerin -kurgusal katiller Mickey ve Mallory Knox- insanları onlara hayran olmaları ve onlar hakkında hayal kurmaları yönünde cesaretlendiren haber kaynaklarınca övüldüğü “Katil Doğanlar” filminde güzel bir biçimde ifade edilmiş bir konu. Aynı şekilde medyanın gerçek hayattaki seri katilleri çekici ve seksi gösterme şekli de söz konusu; onlara, Plainfield Kasabı, Crossbow Yamyamı, Karındeşen, Gece Avcısı vb. isimler veriliyor. Onlar ünlü muamelesi görüyor, bizler de onlardan tiksinmek yerine, hayran oluyoruz. Karındeşen Jack’in ya da Ted Bundy’nin kurbanlarından birinin adını söyleyebilir misiniz? Ama onları öldürenin adını ve muhtemelen nasıl öldürüldüğünü söyleyebilirsiniz. “Kötü karakterler” her zaman daha eğlencelidir, izlediğiniz ve keyif aldığınız filmleri düşünün. Kötü adamı çıkarırsanız geriye ne kalır? Son derece sıkıcı. Toplum olarak yangını söndürenlerden ziyade, daha ilginç oldukları gerekçesiyle yangını çıkaranlara odaklanıyoruz.

    *Romanınızda karakter; “Bu sabah BuzzFeed’de, ‘Ne kadar psikopatsınız?’ başlıklı testi yaptım. Çıkan sonuç ciddi anlamda psikopat olduğumu gösteriyor” diyor. Yaşadığımız çağa da bakınca, hepimizin içinde az da olsa bir ‘psikopatlık’ durumu yok mu?

    Öyle olmadığını düşünmeyi tercih ediyorum, yoksa hepimiz hapı yuttuk! Ancak sosyal medyanın, hepimizi daha sinirli ve gergin bir hale getirdiğini düşünüyorum. Bu da tekrarlanan, takıntılı düşüncelere, empatiden yoksunluğa ve aşırı narsisizme yol açabilir. Bunların hepsi de psikopatlık özellikleri. Bir de bazı konulara hassasiyetimizi yitirdik, bazılarına da daha duyarlı hale geldik. Evet, sosyal medyaya şükran duymamız gereken pek çok konu var, ama bu genel olarak sağlıklı bir durum değil! Çünkü söz konusu, her zaman iğrenç bir yaratık olmayabilir. Biz sadece onun tasmasını sıkı tutmalıyız.

    “Cinayet romanlarında kullanılan kalıplardan sıkılıyorum”

    * Sizce seri katil olgusuna bakarken, modern dünyanın kendisini sorgulaması gereken konular nedir? Kendi adaletini kurmak isteyen, ölçüsüzce bencil ve dehşet verici bir biçimde öldürme isteğiyle dolu bu insanlar için kimi suçlamalıyız?

    Toplum, seri katilin ortaya çıkışında doğrudan ya da dolaylı olarak kendi rolünü oynar. Okuduklarıma dayanarak söyleyebilirim ki; bunların tümü çocuklukta başlıyor. Yetişkin biri çocukluktaki düşmanlarının hayaletlerine saldıracaktır. Durum her zaman böyle değildir, bazı insanlar istismara maruz kaldıkları çocukluk dönemlerinden görece zarar görmemiş bir biçimde çıkarlar, ancak çocukluk travması ya da erken dönemdeki istismarın kalıcılığı ve dışlanmışlık, dünyadaki en amansız katillerin bazılarının ortaya çıkışında çok önemli bir rol oynar. Sormamız gereken soru; eğer Aileen Wuornos, Ed Gein, Charles Manson, John Wayne Gacy ve Rose West daha korumacı ailelere sahip olsalardı, daha iyi destek ağları olsaydı, bir genç olarak daha yardımsever bir toplumda olsalardı, bu denli acımasız bir şekilde cinayete yönelirler miydi? Bu noktada kendimi ateşe atacağım ve sanırım yönelmezlerdi diyeceğim. Bence kendi toplumlarındaki insanların ellerinde yaşadıkları erken dönemdeki travmaları çok büyük bir psikopatlık hissini ortaya çıkardı, aksi takdirde bu his ortaya çıkmazdı.

    * Öldürme duygusu, cinsel hazla paralellik gösteriyor ve hedefini hep küçük kız çocuklarına, genç kızlara ve seks işçilerine yöneltiyor. Seri katiller, bir bakıma kontrol edebileceği hedefleri seçiyor diyorlar, sizin roman karakterinizden yola çıkarsak ne söylemek istersiniz?

    Eğer hikâye anlatımımda yeni bir şey yapmıyorsam çok çabuk sıkılıyorum. Karakterim Rhiannon kolay kurbanları öldürme eğiliminde değil, zor bir ava meydan okumayı seviyor. Basit bir hedefi yenmekten de aynı keyfi almıyor; zor ava, korunana, güçlü olana, hâlâ büyük oranda sapkın hareketler sergileyenlere, eskiden kalma “kişi kendinden bilir işi” düşüncesiyle odaklanıyor. Cinayet romanı söz konusu olduğunda, sıklıkla kullanılan kalıplardan sıkılıyorum: zayıf kurbanlar, kayıp çocuklar, çaresiz kadınlar ve katilin sesinin olmaması. Bu insanları anlamak istiyorum ve “Itırşahi”nde tercihlerini kendisi kontrol eden, daha önceden yalnızca erkek katiller için geçerli olan kana susamışlıkla bunun peşinden giden güçlü bir kadın karakter göstermek istedim.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow