Arthur Miller'ın yabancı düşmanlığını konu edindiği Fokus Türkçe'de
Yabancı düşmanlığı... Dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet üzerinden ayrımcılık... Hatta bazı durumlarda "öteki"yi aynı şehrin başka mahalle ve sokaklarına yerleştiren ve onlara düşmanlık edenler. Bütün bunlar bir yönüyle de bir bulanıklık taşıyor. Düşmanlık gütmek üzere çeşitli mekanizmaları harekete geçiren bir sistem... Ve onun aşıladığı "biz” duygusunun kapsamının bulanıklığı... İşte 20. yüzyılın en büyük oyun yazarlarından biri olan Arthur Miller'ın ABD'deki küçük bir Hristiyan kasabasında yükselen anti-semitizm üzerinden bu konuları tartıştığı Fokus adlı kitabı Türkçe'de okurla buluştu.
Sel Yayıncılık 2017'nin ilk kitapları arasında Arthur Miller'ın İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde kaleme aldığı ve ABD’deki küçük bir Hıristiyan kasabasında yükselen anti-semitizm üzerinden yabancı düşmanlığının içerdiği bulanıklığı anlattığı Fokus’u okurla buluşturdu.
Enis Batur’un “Bu Kalem” dizisinin genişletilmiş basımlarını da okura sunan yayınevi ayrıca; Joseph Conrad’ın Hollandalı bir tüccarın, arka planında karanlık bir sömürgecilik ve ırkçılık anlatısının eşlik ettiği hırs ve önyargılarını anlattığı Almayer’in Sırça Köşkü’nde adlı ilk romanını; çağdaş Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden Claude Simon’un Tramvay adlı son romanını; Zeynep Kaçar'ın bir ailenin tarihini, deliliğini, derinliğini, karanlığını, neşesini üç kadının gözünden anlattığı Kabuk'u okurla buluşturdu.
David Harvey'in Kent Deneyimi de Türkçede
Sel Yayıncılık ayrıca 20. yüzyılın sıradışı düşünürlerinden Georges Bataille'ın paylaşmaya dayalı bir ekonominin temellerini gösterdiği eseri Lanetli Pay'ı; Éric Marty'nin Marquis de Sade Yirminci Yüzyılda Neden Ciddiye Alındı? adlı kitabını; Kemal Özmen'in Modern Türk Şiirinde Fransız Etkileri adlı eserini ve Enis Batur'un hazırladığı Rönesans’ın Serüveni'ni de yayınladı.
Fokus
“Yabancı düşmanlığı” daima bir bulanıklık içermiştir. Dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet üzerinden ayrımcılık mekanizmalarının harekete geçirildiği bu sistemde başka mahalleden ya da sokaktan olanlara dahi düşmanlık güdülebilir. “Biz” duygusunun kapsamı da aynı ölçüde bulanıktır. Kimi insanlar bu düşmanlığı kolaylıkla içselleştirirken, kimileri üzerine kafa yorar ve bazen de bu bulanıklığın kurbanı olur.
James Joyce'un Finnegan Uyanması fuarda okurla buluştu
Arthur Miller, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde kaleme aldığı Fokus’ta, ABD’deki küçük bir Hıristiyan kasabasında yükselen anti-semitizm üzerinden bu bulanıklığı irdeliyor. İktidar sahiplerinin, yabancı düşmanlığını hangi çıkarlara yönelik, hangi sorgulamaların önüne geçmek için kullandığını orta sınıftan bir karakter olan Bay Newman üzerinden ele alan Miller, akıldışılığın ve önyargıların karşısında insani değerlerin gerçekliğini ön plana çıkarıyor.
Hıristiyan değerlerine bağlılığın bir seçenekten bir zorunluluğa dönüştüğü siyasal atmosferde değerler karmaşası ve kitlesel manipülasyon yoluyla zehirlenen toplumdan küçük ama çarpıcı bir kesit sunan Fokus, yazıldığı dönemden bugüne ve bu coğrafyaya yakıcılığını koruyarak ulaşan temel
sorunlarımızdan birini merkeze alan, sarsıcı bir eser.
Arthur Miller, 1915 yılında New York’ta doğdu. Eğitimini Michigan Üniversitesi’nde tamamladı. Yirminci yüzyılın en büyük oyun yazarlarından biri olarak tanınmakla birlikte pek çok dalda eserler verdi. İki kez New York Tiyatro Eleştirmenleri Ödülü’nü ve bir kez de 1949 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazandı. 2001 yılında, Amerikan edebiyatına seçkin katkıları nedeniyle National Book Foundation madalyası aldı. 2002 yılında Prince of Austurias of Letters Ödülü’ne, 2003 yılında ise The Jerusalem Ödülü’ne layık görülen Miller, 2005’te hayatını kaybetti. Yazarın kaleme aldığı Hepsi Oğlumdu (1947), Satıcının
Ölümü (1949), Cadı Kazanı (1952) ve Bedel (1968) adlı tiyatro eserleri ülkemizde de sahnelenmiştir. 1961’de filme çekilen Misfits (Uygunsuzlar) adlı bir romanı daha bulunan Miller çok sayıda senaryo ve edebiyat dışı eser de yazmıştır.
Alain de Botton'un Aşk Dersleri Türkçe'de
Almayer’in Sırça Köşkü
Denizaşırı küçük bir sömürge adasının el değmemiş ve yabani atmosferinde saplantı, hırs, kıstırılmışlık ve çıkarcı hesaplarla dolu günlerin orta yerinde Almayer’in “Sırça Köşkü” tüm heybetiyle durur. Bu köşk, içinde yaşamanın gerçekleşmeyen bir hayal olduğu gösterişli bir ev midir? Damarları yakıp kavuran bir zehir, yani altın saplantısı mı? Yoksa küstah Almayer’in, o çok sevdiği kızı Nina’nın kötücül annesi ve onun yerli akrabalarına karşı duyduğu küçümseme mi?
Eduardo Galeano'dan Yaratılış Türkçede
Joseph Conrad’ın ilk romanı Almayer’in Sırça Köşkü’nde, Hollandalı bir tüccarın zenginlik hülyaları ve kızının geleceğine dair planları kendi hırs ve önyargılarının ağırlığı altında çatırdarken, kişisel trajedisi karanlık bir sömürgecilik ve ırkçılık anlatısıyla güçlü bir tarihsel arka plan eşliğinde iç içe geçiyor.
Muhteşem tasvirleriyle okuru uzak ve egzotik diyarlara götürüp yoğun ve zengin üslubuyla her cümlesinde birer hikâye anlatan Conrad, satır aralarında işlediği ihanet, soyutlanmışlık, kültürel asimilasyon gibi temaların yanı sıra Borneo nehirlerinden akan insani zaafları Almayer’in hayalperest ve tutkulu kalbine saplıyor.
Joseph Conrad, (1857-1924) Leh bir ailenin oğlu olarak Polonya’da dünyaya geldi. Genç yaşta denizci oldu ve yirmi yıl kadar bu meslekle uğraştı. Emekli olduktan sonra İngiliz vatandaşlığına geçip İngiltere’ye yerleşerek kendini yazarlığa adayan Conrad ilk romanı Almayer’in Sırça Köşkü’nü 1896’da kaleme aldı. Ölümüne dek pek çok eser verdi, eleştirmenlerden büyük övgüler aldı ve gerek İngiliz edebiyatının gerek dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri oldu.
Batur'dan Modernizmin Serüveni
Edebiyatta modernizmin öncülerinden biri olarak kabul edilen Conrad, anlatım tarzı ve anti-kahramanları bakımından yirminci yüzyılın pek çok ünlü yazarını etkilemiştir. Conrad’ın romanları genellikle Avrupa’ya uzak, egzotik ülkelerde geçer. Eserlerinde karakterlerinin psikolojik tahlillerine ve insan doğasının kötü yönlerine özellikle ağırlık vermiş, dönemin Avrupa hakimiyetindeki dünyasının insan ruhuna etkilerini başarıyla yansıtmıştır. En ünlü romanları Lord Jim ve Karanlığın Yüreği’nin yanı sıra Batılı Gözler Altında, Nostromo, Altı Öykü, Zafer, Gizli Ajan, Narcissus’un Zencisi, Muhbir, Ölüm Seferi gibi eserleri de Türkçeye çevrilmiştir.
Steinbeck'in gözünden İkinci Dünya Savaşı
Tramvay
Tramvay, çağdaş Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Claude Simon’un –bilindiği kadarıyla– son romanı. 1950’lerin “Yeni Roman” akımının önde gelen temsilcileri arasında kabul edilen, aynı zamanda 1985 Nobel Ödülü’nün de sahibi olan Simon’un yarım yüzyıla yayılan yazarlık serüveninin son durağı olarak kabul edilen Tramvay, onun bir yazar olarak geleneksel kalıpları aşma eğilimini net bir şekilde ortaya koyuyor. Daima çizgisel ya da kronolojik bir biçimde gelişen bir anlatının gerçek bir anlatı olmadığına inanan Simon, Tramvay’da da olayları –tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi– parçalı ve süreksiz olarak ele alıyor, geçmiş ve şimdi’nin üst üste bindiği başka bir zaman kuruyor.
Dünyaya hastane odasından bakan bir adamın şimdi ile dün arasında salınarak, hayatının ortasından geçen bir tramvayla geçmişe yaptığı yolculukları anlattığı Tramvay, Tahsin Yücel’in önsözüyle okurla buluşuyor.
Claude Simon, 1913’te Madagaskar’da doğdu. 1950’lerde Fransa’da ortaya çıkan “Yeni Roman” akımının en özgün temsilcilerinden olan Simon, resim ve fotoğrafla da ilgilendi ve “insanlık durumunu temsil eden derin bir zaman bilinciyle şairin ve ressamın yaratıcılığını birleştiren romanları” nedeniyle 1985’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Claude Simon 2005 yılında Paris’te öldü. Tramvay’ın ardından başyapıtları arasında sayılan La Route des Flandres da yayın programımızdadır.
Roman içinde roman: "Hindi'nin Ruhu"
Kabuk
Bir ailenin tarihini, deliliğini, derinliğini, karanlığını, neşesini, acayipliğini kumaşlar ve yiyeceklerle çevrelenen üç kadının gözünden anlatıyor Zeynep Kaçar Kabuk’ta. Kendini gerçekleştirme çabası içindeki üç kuşağın hayatın gelip dayattıkları karşısında başkalaşması, kabuk değiştirmesi, kabuğuna
sığamadıkça çaresizleşmesi, çaresizleştikçe gerçeklikten uzaklaşması sarmalını incelikle örüyor. Her bir birey için savaş alanına dönüşen ailenin aynı zamanda bütün yaraları iyileştirmedeki mucizevi mahirliğini de sakınmasızca ele alıyor.
Tutmaya çalıştıkça ellerinden kayan hayatlarının peşinde çözümü delirmekte bulanların hem kanatan, hem sağaltan ama hep güç veren hikâyesi...
“Bense sürekli değişmek, savaşmak, kendimle dalaşıp uğraşıp hep bir mantıklı yol bulmak zorundayım. Olağan güzel, olağan iyi, olağan makul değilim çünkü. Neyim varsa olağandan epey uzak. Sürekli kendimi akla yola uydurma çabası.”
Zeynep Kaçar, 1972 yılında Lüleburgaz’da doğdu. 1991’de Bursa Anadolu Lisesi’nden, 1995’te MSM Tiyatro bölümünden, 1999’da İstanbul Üniversitesi Dramaturji bölümünden mezun oldu. 2007’de “Aşk İhanet Yalnızlık Vesaire”, “Krem Karamel”, “Bavullar”, “Bu Bir Oyun Değil”, “Dış Ses” adlı oyunları ve Ayla Kutlu’nun aynı adlı öyküsünden uyarladığı “Mekruh Kadınlar Mezarlığı” Toplu Oyunları 1, 2008’de “Böyle Bir Aşk Masalı” ve “Sahici İnsanlar/Plastik Ölümler” Toplu Oyunları 2, 2011’de “Bu Anlamlı Günde”, “Köprüden Önce Son Çıkış” ve “Medine” Toplu Oyunları 3, 2015’te “İd Ego ve Süper Kahraman” ve “Varolmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları” Toplu Oyunları 4 adı altında Mitos Boyut Yayınları tarafından yayımlandı. Oyunları çeşitli alternatif tiyatrolar, Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları tarafından sahnelendi. İngilizce ve Çince’ye çevrildi. ABD, Tayvan ve İsveç’te sahnelendi. Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen Krem Kramel 2010 yılında Ankara Sanat Kurumu tarafından Övgüye Değer Oyun Yazarı ödülüne, 2011 yılında Medine Dil Derneği Kerim Avşar En İyi Oyun Ödülüne layık görüldü. 2000-2007 yılları arasında tanıtım ve eleştiri yazıları Radikal kitap eki, Varlık dergisi ve çeşitli web sitelerinde yayımlandı. 2000’de Tiyatro Boyalı Kuş ve 2008’de Bab-ı Tiyatro’yu kurdu ve yazar, yönetmen ve oyuncu olarak bu topluluklarda görev aldı.
Dünya çapında ses getiren roman "Panoptikon" Türkçe'de
Bu Kalem Bukalemun
Bu Kalem Bukalemun 30 yaşında! Edebiyatı tehdit eden en büyük tehlikelerden birinin ‘ciddiyetten ölmek’ olduğuna inanan bir yazarın şakrak, deneysel, yer yer hırt çıkmalarından oluşan kitap zaman içinde tiryakilerini ve takipçilerini yarattı, kimilerinin gözünde bir tür kilometre taşı niteliği taşıdı.
Bu 5. basım, “Meşkler” ile ‘fevkalâde’ genişletildi. Bu Kalem Bukalemun, yazarına göre, Patafizik Koleji’nden Oulipo’ya uzanan bir damarın meşru çocuğu.
Sel Yayıncılık, 2017 programına Enis Batur’dan “Bu Kalem” dizisinin genişletilmiş basımlarının yanısıra tükenen kitaplarının yeni basımlarını aldı. Araya yepyeni başlıklar girecek.
Lanetli Pay
20. yüzyılın sıradışı ve putkırıcı düşünürlerinden Georges Bataille Lanetli Pay adlı bu yoğun ve önemli metninde bize üretim ve birikim mantığına dayalı kapitalist zihniyetin tam tersini; sermayeyi ve birikimi yok etmeye, bağışlamaya ve paylaşmaya dayalı bir ekonominin temellerini gösteriyor.
Aşırılıklar filozofu Georges Bataille hem bireysel hayatında hem de toplumların hayatında bu aşırı enerjinin yok edilmesine büyük önem vermiş; 1933 yılında yazdığı “Harcama Kavramı” adlı makalesinden sonra ekonomi üzerinde yaptığı yoğun çalışmalarını 1949 yılında yayınlanan Lanetli Pay’la tamamlamıştır. Azteklerin mallarını törensel gösterilerle yok edişi, potlach geleneği, insan kurban etme, Tibet’in manastır sistemini esas almış kapalı toplum yapısı, askeri ve dini Müslüman toplumlar... Bütün bunlardan 20. yüzyılın sanayi yapılarına, Marshall Planı’na ve Sovyet ekonomisine uzanan Lanetli Pay, Bataille’ın doğa, insan, ekonomi ve tarih felsefelerini sistematik bir bütünlük içinde ele aldığı, değiş tokuş, harcama, tüketim, siyasal iktidar kavramlarıyla boğuştuğu en temel yapıtıdır.
İçinde yaşadığımız dünyanın her türden gerçek ve simgesel “Lanetli Pay”la tıka basa dolduğu günümüz koşullarında sistemi bütünüyle alaşağı etmeden hayatlarımızın düze çıkamayacağını görüyorsanız, kadim dünyaların seslerini bugüne taşımış bir kahin olan Georges Bataille’ın söyleyeceği çok şey var demektir.
Georges Bataille, (1897-1962), Fransız yazar, düşünür. 1922 yılında Ecole des Chartes’tan mezun oldu. Başlangıçta sürrealizm hareketine yakınlık duyduysa da kısa süre sonra André Breton’la arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden o çevreden uzaklaştı. Bazılarını takma adlarla imzaladığı onlarca eseri Fransız düşünü ve yazını için birer çağdaş klasik olarak kabul edilmektedir. Zaman zaman bazı siyasal angajmanların içinde görünmekle birlikte bağımsız bir yaratıcı olarak sadece Fransız çağdaş yazını üzerinde değil, evrensel bir yazın ve düşün uğrağı üzerinde de kalıcı izler bırakmıştır. Lanetli Pay’ın ardından Rahip C., Göğün Mavisi ve Gözün Hikâyesi de yayın programımızdadır.
Marquis de Sade Yirminci Yüzyılda Neden Ciddiye Alındı?
Lanetli yazar ve düşünür, kitapları yüzyıllar boyu kütüphanelerin “cehennem” bölümünde kilit altında tutulmuş Marquis de Sade, 20. yüzyıl başında yeniden keşfedilmiş, bütün bir yüzyıl boyunca dünya edebiyatına ve felsefi düşünceye damgasını vurmuştur. 1700’lerde insan ruhunun karanlıklarını ve derinliklerini eşeleyip, şiddeti, erotizmi ve pornografiyi yüzümüze vuran, aklı ve aydınlanmayı mantıki sonuçlarına dek vardırarak toplumsal konformizmimizi, ikiyüzlü ahlakımızı yere çalan Sade’ın bu 20. yüzyılda, insanlığın gördüğü en kanlı yüzyıllardan birinde muhakkak ki söyleyebileceği çok şey vardı...
"1001 Bıyık - Bıyığın Kültürel Tarihi"
Éric Marty, Marquis de Sade Yirminci Yüzyılda Neden Ciddiye Alındı’da onun düşüncesini yaşadıkları çağın sorunsalları içine yerleştiren; eserleriyle boğuşarak kendi düşünsel ve yaratıcı serüvenlerinin peşinde koşan Georges Bataille, Jacques Lacan, Maurice Blanchot, Roland Barthes, Philippe Sollers, Pier Paolo Pasolini, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Pierre Klossowski gibi düşünür, yazar ve sinemacılar dolayımıyla hem Sade’ın hem de 20. yüzyıl düşüncesinin ayrıntılı bir panoramasını çiziyor.
Bunca savaş, soykırım ve katliam üreten 20. yüzyılda Sade neden ciddiye alındı? Düşünce ve yaratı dünyasının labirentlerinde gizli bu sorunun yanıtını aradığımız derinlemesine bir yolculuk...
Éric Marty, 1955 yılında Paris’te doğdu. Çağdaş Fransız edebiyatı profesörü, yazar ve düşünürdür.André Gide, René Char, Georges Bernanos, Jean Genet ve Roland Barthes’ın eserleri üzerinde çalışmış, editörlüklerini yapmıştır. Çeşitli yayınevlerinde dizi yöneticiliği görevini de yürüten Marty’nin 20. yüzyıl Fransız edebiyatının birçok önemli şahsiyeti üzerine çok sayıda eseri vardır. Bu eserlerin başlıcaları şunlardır: L’Écriture du jour: le “Journal” d’André Gide; René Char; Louis Althusser: Un sujet sans procès; Lacan et la littérature; Jean Genet: Post-scriptum; Roland Barthes: Le Métier d’écrire; Une querelle avec Alain Badiou, philosophe.
Modern Türk Şiirinde Fransız Etkileri
Tanzimat dönemiyle başlayan modernleşme sürecinde ‘’dışarı’’dan gelen etkilerin Tevfik Fikret, Ahmet Hâşim, Yahya Kemal, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, İlhan Berk gibi Fransız şiiriyle bağlantı içindeki bu coğrafyanın şairlerini etkilememesi düşünülemezdi.
Fransız etkileri şairlerimizin entelektüel ve yazınsal formasyonları kadar, modern şiirimizin yol haritasının, dahası poetikasının belirlenmesinde temel bir işlev üstlenmiştir. Modern Türk Şiirinde Fransız Etkileri, temel değerlendirmelerin ötesine geçerek, modern şiirimizin doğasını, özgünlüğünü ve niteliğini sorguluyor.
Kemal Özmen, Divan edebiyatından şiirlerini net çizgilerle ayırma çabası içindeki Tanzimat şairlerinin yanı sıra günümüz şairlerinin de karşılaştırmalı bir talihine girişirken, bütün bu etkilerin sosyokültürel ve sosyo-politik çerçevesini çizmekten çekinmiyor.
‘’Hiçbir edebiyatının, gücünü yitirmeden kendi içine kapanabildiği görülmemiştir. Ulusal edebiyatlarda gerçekleşen en parlak başarılar her zaman yabancı katkılara dayanmıştır.’’
Kemal Özmen, 1973 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi ve aynı bölümde asistan olarak çalışmaya başladı. Lisansüstü eğitimine 1976-1977 yıllarında Fransa’da devam etti. 1978 yılında “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Eserlerinde Fransız Dünyası” adlı doktora çalışmasını tamamladı. Çağdaş Fransız şiirini konu alan kapsamlı çalışmalarıyla 1986 yılında doçent, 1995 yılında profesör oldu. Çeşitli sanat ve edebiyat dergilerinde Fransız edebiyatı (modern ve çağdaş Fransız şiiri), Türk edebiyatı(modern Türk şiiri) ve karşılaştırmalı edebiyat alanlarında yetmişin üstünde araştırma inceleme yazısı yayımladı. André Malraux üzerine yazdığı dört inceleme yazısı Fransa’da yayımlandı. Paul Eluard’ın Gala’ya Mektuplar’ını Türkçeye; “Orhun Yazıtları”nı Fransızcaya çevirdi. Halen Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde profesör olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda, merkezi Paris’te bulunan “Uluslararası André Malraux Derneği’nin üyesidir.
Modern kültürün üvey evladı: Nevrotik birey
Rönesans’ın Serüveni
Rönesans sahneyi bireyciliğin aldığı, sanatta güzellik duygusunun şaşırtıcı ve eksiksiz bir coşkuyla uyandığı bir dönem ya da Kıta Avrupası’nın aklın egemenliğine girdiği ve kendisinden sonraki akımlara bir anlamda öncülük eden akademik bir terim ve üslup tanımından mı ibarettir? XV. yüzyılda İtalya’da ışımaya başlayıp, karşılığını XVI. yüzyılda tam anlamıyla Fransa’da bulan bu kültürel kavram, sayısız kaynak çatısı altında incelenmiş, irdelenmiş, araştırılmıştır. Fakat bu yeniden uyanış ve silkinişin gerçekte ne olduğu sorusu, onu gösteren terimin gelişiminden ve öncüllerinden ayrı tutularak hata edilir.
Rönesans’ın Serüveni seçkisi sanat ağırlıklı olmak üzere Panofsky, Huizinga, Vasari, Wölfflin gibi sanat tarihinde yer etmiş araştırmacıların kaleme aldığı makalelerin yanı sıra Machiavelli, da Vinci, Cavalieri, Kepler gibi düşün ve bilim insanlarının yazışmaları ve notlarıyla bu erguvan rengi-altın tonlarında, hoş bir aydınlığın altında gür seslerin çınladığı şenlik dünyasını gerçek aydınlığa kavuşturuyor. Bitimsiz bir canlılık kazanan ve aklın egemen duvarlarını sarsılmazca ören Avrupa’nın yanı sıra Ortodoks ve Müslüman dünyasının da XVI. yüzyılına ışık tutuyor. Rönesans’ın Serüveni, seçkin çevirmenlerin Türkçeye kazandırdığı metinlerle dolambaçlı soruların beylik yanıtlarını unutturacak bir kaynak-kitap niteliği taşıyor.