"Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim"
Gazeteci Tuğçe Tatari Kürt sorununa bakışındaki değişimin kitabını yazdı.
Tuğçe Tatari, Akşam gazetesinde çalışırken BDP heyetinin yol kesen gerillalarla kucaklaşmasını eleştiren bir yazı yazar. Siyaset de böyle yapılmazdı ki? Bu yazıyla övgüler alırken Kürtlerden de eleştiriler alır ve macerası da kendisini eleştiren Kürt arkadaşlarıyla tartışmasıyla başlar. Ve bir kere sormaya başladıktan sonra da ne pahasına olursa olsun cevabın peşinden gitmek gerekir. Bundan sonra Kürt sorunu hakkında okumaya başlayan Tuğçe Tatari, Akşam gazetesinde çalışırken 2012 yılındaki Nevroz’u izlemek üzere Diyarbakır’a gider. Bundan sonra yeni bir yol vardır önünde: Kandil. Bu seyahatten döndükten sonra yazdığı yazı çok ses getirmesine rağmen gazete yönetiminin sansürüne uğrayan Tatari’nin işine son verilir. Ancak sonuna kadar gitme, anlama-anlatma çabası onu bir kez daha Kandil’e, öncesinde de Mahmur Kampı’na götürür.
Bundan sonra Kürtlerin mücadelesinde tamamlanması gereken noktalar vardır. Tuğçe Tatari bunun için Brüksel’de çalışan Kürt gazetecilerle ve cezaevindeki PKK’li yazar mahkûm Murat Türk’le de görüşür. Ve nihayet son söz, kitabın çıkış noktasında yer alan Kürt milletvekillerindedir. HDP milletvekilleri Pervin Buldan ve Aysel Tuğluk’ta…
Tuğçe Tatari’nin kitabı, bir anlama ve anlatma çabası. “Dokunmazsak barışamayız” diyen Tatari, geçtiği yolda okuru kendisine eşlik etmeye çağırıyor.
Kitaptan bir pasaj:
"Eve döndüğüm gün abimin evlenmek üzere olduğu gelin adayımız ve ailesinin de davetli olduğu kalabalık bir aile yemeğine katılacağım. Yemek Nişantaşı Park Şamdan’da. Şık olmalıyım, bakımlı olmalıyım. Şizofrenik bir durum yaşıyorum. Birkaç saat önce Kandil’deydim, şimdi payetli bir etek, yüksek topuklar ve makyajlı yüzümle Nişantaşı’nın en ünlü lokantalarından birine doğru yürüyorum.
Kaldırımlar o kadar bozuk ki yürümekte zorlanıyorum. Topuklar sürekli takılıyor. Aklıma Kandil’de tırmanmaya çalıştığım tepeler geliyor; duruyorum. Ve lokantanın kapısından içeriye girdiğimde o ışıltı gözlerimi yakıyor.
Ruh halime, içimde döndürdüğüm, demlemeye çalıştığım düşüncelere uymayan bir yerdeyim.
(…)
Yolda gelirken kararımı vermiştim, Diyarbakır seyahatimi sorduklarında gerçeği anlatacağım. Ne tepki verecekleri önemli değil aslında, çünkü artık yanlarındayım ve endişelenmelerini gerektirecek bir durum yok ortada. Ama merak içindeyim, 'beyaz' ailem mesleği gereği de olsa, kızlarının yolunun Kandil’den geçmesine ne tepki verecek? İlk soran anneannem oluyor. 'Nasıl geçti Diyarbakır?'
Fısıldayarak cevap verdim: 'Anneanne, ben aslında Diyarbakır’da değildim. Önce Kuzey Irak’a, sonra da Kandil’e gittim."