hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Almanya'da doğdu, bilimde Türkiye'yi seçti

    Almanyada doğdu, bilimde Türkiyeyi seçti
    expand

    “Bitkilerin, dağların ıssızlıklarında birbaşınalıkları, kendilerini ziyarete gelen böceklerle dostlukları, onları kabul edişleri, davetkar renkleri”… Bunlar bizim hiç bilemediğimiz, belki göremeyeceğimiz doğa parçalarına mesleki yolculuk yapan bir profesörün anlatımı. O, araştırma için dağlara gidiyor fakat bitki örtüsünde karşılaştığı muhteşemliği de kaleme alıyor. Doğa safarisi notları Prof. Dr. Levent Şık için artık “yazılmaması imkansız” bir tutku...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Son zamanlarda ülkemizde gündemde olan konulardan biri de "beyin göçü". Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, geçtiğimiz günlerde bir toplantıda "Yetişmiş insan kaynağımızı ülkemize yeniden kazandıracağız" sözleriyle, hükümetin bu konudaki kararlılığını ifade etmişti. Ne yazık ki şu ya da bu sebepten yıllardır bu göç devam ediyor. Yurtdışında bilim yapmayı seçenler, kendilerine sunulan olanakların sonsuzluğundan dem vuruyor, hayatlarını başka ülkelerde kuruyor. Bu defa seçimini ülkemizden yana kullanan bir örnek var karşımızda. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya'da doğan, ancak babasının tercihi ve ısrarına katılarak eğitim yaşamını Türkiye’de geçiren Prof. Dr. Levent Şık’tan söz ediyoruz. Ailesinin 40 yıla yakın bir süreyle Almanya’da yaşadığını, Alman yetkililerin tüm aile bireylerine vatandaşlık teklif ettiğini, bunu karşısında babasının kabul etmediğini söylüyor Prof. Şık.

    Emel Başdoğan'ın kitabına uluslararası ödül

    'O ülkenin bütün olanakları bana sunulmuştu'

    Köln doğumlu profesör, O döneme ilişkin şunları anlatıyor: "İletişim olanaklarının son derece kısıtlı olduğu bir dönemde (yetmişli yıllar) pek çok gurbetçi ailesinin çocukları gibi ben de Türkiye’de aile büyüklerime emanet edildim. Yetmişli yılların sonunda ülkemizin içine düştüğü kaotik durum karşısında dahi babam, 'Biz yıllarca bir başka millete hizmet ettik, şartlar buna zorladı, ama siz kendi milletimize hizmet edeceksiniz, o yüzden Türkiye’de devam diyerek” yön gösterdi. Ki Almanya'da doğmuştum, o ülkenin bütün olanakları bana sunulmuştu."

    Bugün Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde ögretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Levent Şık'ın Botanik alanında yaptığı bir çok bilimsel araştırmalar mevcut. Ulusal ve uluslararası bir çok bilimsel çalışmada ismi bulunuyor. Bitki toplamak üzere ülkemizin her yerine gidiyor, ekip arkadaşlarıyla beraber yeni bitkiler keşfederek bilim dünyasına bunları tanıtıyor. Ülkesinin gezip gördüğü, her dokunduğu yerini çok sevdiğini söylüyor. ”Bu topraklar bizim ve nereye gidersek gidelim, gittiğimiz yerden hep geri dönüyoruz. Ülkemizin her karış toprağına, insanına, kültürüne sahip çıkmamız gerekiyor. Bu nedenle kimse burayı bırakıp gidemez, gitmemeliyiz" yorumunu yapıyor..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Çölleşme yaşanabilir'

    "Doğadaki değişim, gelişim kaçınılmaz ancak bunu doğanın kendi eline bırakmamız gerekir" diyor uzman ve ekliyor: "Bitkiler de doğanın diğer öğeleri gibi sürekli bir değişim ve gelişim içindeler. Bu süreç doğanın kendi dinamiklerine bırakılırsa olması gereken hızda ve yönde gerçekleşecektir. Ancak günümüzde insanoğlu kendini öyle hakim kıldı ki herşeyi isteği yönünde değiştirme konusunda çok ısrarcı. Fakat doğal olanın aksine bir gidiş her zaman hüsranla sonuçlanmaya gebedir." Türkiye Florası ve bitki örtüsü alanında uzmanlığı bulunan Profesör Şık, doğanın kendi akışına bırakılması halinde yüzlerce yıl öncesinde olduğu gibi bir çok bölgenin ormanlarla kaplı olabileceğini söylüyor. Ancak bu sürecin zıttı yönündeki hoyratlığın devam etmesi halinde bitki örtümüzde önemli kayıplar oluşacağını, çölleşmeye doğru gidileceğini öngörüyor. "Çevremizdeki ülkelere göre çok fazla sayıda bitki türüne sahip olmamız biyolojik anlamda bir kazanç olduğu kadar onlara karşı da sorumluluğumuzun yükünü artıran bir olgu. Sadece ülkemizde yayılışı bulunan (endemik) 3500 kadar bitki türünün floramıza bir özellik katmasına karşın, bu bitkilerin artık sığınacak bir yerlerinin de kalmadığı anlamı taşıdığını unutmamamız gerekiyor" uyarısını yapıyor Şık. Bitkilerin her türlü dış uyaran karşısında bir yanıtlarının olduğu bilgisini paylaşıyor: "Sevgi ve ilgiyle yaklaşılan tüm canlılar gibi bitkiler de bu ilgiyi, iltifatı karşılıksız bırakmazlar."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mustafa Kemal kitabı Çinceye çevrilecek

    Bitki hücresi ve bilgisayar yapısı

    "Envai çeşit renkleri ve görünüşleriyle bitkiler dünyamıza muhteşem bir güzellik katıyorlar. Aynı zamanda onları mercek altında inceledikçe ilginç sırlarını da öğreniyoruz. Ben bir biyolog olarak bir bitki hücresinin içerisindeki organellerin aynı zamanda bir bilgisayarın içinde de olduğunu gördüm" diyor! Bilim insanı Şık, bitkiler hakkında daha önce muhtemelen duymadığımız ve hiç düşünmediğimiz konular üzerine kafa yormamızı sağlıyor. Bir bitki hücresi organelleriyle bir bilgisayarın yapısının çok benzer olduğunu anlatıyor: "Canlı organizmanın temel birimi olan hücre, bizim için model olarak önemli bilgiler içerir. Hücre içindeki organelleri bir biyolog olarak incelediğimizde, bir bilgisayarın da benzer bir yapıya sahip olduğunu görürüz ve bu bizi çok heyecanlandırır."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Bitki yaşamı hayranlıkla izlenecek bir film gibi'

    Mesleği gereği canlılarla ilgili her ayrıntıyı görebildiğini, gördükçe de aslında o ayrıntıların yaşamın diğer paydaşlarıyla paralel bir düzeyde gittiğini fark ettiğini anlatıyor. Bir Botanikçinin gözüyle doğa ve çiçek tasvirinde bir doğaseverin bakışından çok farklı anlamlar var: "Kimi zaman araştırma için dağların yükseklerinde, yaylaların uç-bucaklarında, kimi zaman derin vadilerin tabanlarında onlarla buluşmak için saatlerce araç kullanmamız bir o kadar da yürümemiz gerekir. İşte bu gidişler bizi sadece şehrin eritici gürültüsünden, yapay ses ve karmaşasından uzaklaştırmakla kalmaz. Modern dünyanın zulmünden nasiplenmemiş toprakla ve bu mecrada ömür süren envai çeşit bitkiyle de buluşuruz bu yolculuklarda. Bu bitkilerin, dağların başlarındaki bir başınalıkları, kendilerini ziyarete gelen böceklerle dostlukları, onları kabul edişleri, davetkar renkleri, şekilleri beni fazlasıyla etkiliyor. Bitkinin ürettiği kokular (kimyasal ajanlar) sayesinde sadece bazı böceklerin, kelebeklerin, arıların belli bitkilere yöneldiğini görüyor ve onların o muazzam 'iletişim gücü'nü bu bakir topraklarda gözlemliyoruz. Seyrine doyum olmaz film sahnelerinden çok daha cazip görüntülere burada tanık olmak bizim için en büyük kazançlardan biri. Herbiri ayrı heyecan ve hayranlık hikayesi."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kitaplarında olağanüstü izlenimler

    İkinci ve çok önemsediği bir uğraşı da yazarlık Levent Hoca'nın. Çok küçük yaşlardan beri yazdıklarını artık başkalarıyla da paylaşmaya karar verip, deneme ve öykü kitabı “Camdaki İzler”i yayımlıyor ilk önce. İnsan ve doğa temalı denemeleri oldukça ilgi görüyor. Her yaş grubundan okurlarla temas alanını genişletmesine vesile oluyor. “Yazmak, başladı mı vazgeçilemeyecek bir uğraş bana göre. İnsan okumadan, yazmadan nasıl durur hiç kestiremiyorum. Hele duyguların zirve yaptığı bir anda bir kaç dize de olsa şiir yazmaktan kendini alıkoyabilir mi insan, hiç bilemiyorum” diyor yazar ve şair Levent Şık. Şiirlerini “Sır” isimli kitabıyla okuruna ulaştıran ve hayatın içinden duyguları usta kalemiyle şekillendiren yazar, bilime dair yeni denemelerin de peşinde. Yeni kitabı “Üçüncü Şık”ta bir botanikçinin gözüyle kendi deyimiyle "uzaklardaki bir pencereden" doğaya, insana, bilime, gündelik hayata dair olağanüstü izlenimlerini aktarıyor. Profesör Şık, "Biliminsanı olmak için öncelikle iyi bir gözlemci olmanız beklenir, tıpkı yazarlık uğraşında olduğu gibi" diyor.

    Ağaçtan düşmeden önce üç ayrı renk

    "Fen ve edebiyatı nasıl aynı bünyede barındırıyorsunuz?” sorusu ile çok karşılaştığını anlatıyor. Şık ve bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Bilim insanı olmak için öncelikle iyi gözlemci olmanız, çevrenizde ola-giden doğa olaylarına karşı ilgi ve dikkatinizin olması gerekir. Sonbahar geldiğinde yaprak döken ağaçların önce o dökecekleri yaprakları sarı, turuncu ve kırmızı renge boyadıklarını sonra dallarından ayırdıklarını görmeniz gerekir. Herşey birdenbire ve sıradan bir şekilde olmuyor. Bir biyolog için bunları hepsinin bir açıklaması, bir sebep-sonuç ilişkisi var. Bir yazar da aynı gözlemi yapar, çevresindeki değişimlere, olaylara karşı ilgi ve dikkati her daim üst düzeyde alarm durumundadır. İşte bu noktada kendimi hep şanslı bulurum. Çünkü sonbahar geldiğinde o yaprakların düşmeden önce yaşadıklarını hem botanik bilimi gözüyle hem de bir yazar hassasiyetiyle görme şansı benim için çok önemli"

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow