Alman derin devletinin romanı: Mavi Liste
Polislikten ve eşinden ayrılmış, başka bir şehre taşınmış, ufak ufak özel dedektifliğe soyunan bir yalnız adam... Demokratik Almanya'nın sanayisini özelleştirirken "kamu yararı" gözeten bir devlet kurumu ve bürokratlar... Özelleştirmenin bu "sosyal adaletçi" biçiminden memnun olmayan, güçlü bazı "çevreler"... Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun, düzeni sarsacak bir eylem peşindeki bir hücresi... Emniyetin ve istihbaratın çatallanan yolları, "derin devletin" dehlizleri... Wolfgang Schorlau'nun polisiye romanı Mavi Liste İletişim Yayınları'ndan okurla buluşuyor.
Wolfgang Schorlau'nun devlet, büyük sermaye, gizli servisler ve onların düzen karşıtı silahlı örgütleri bile manipüle edebilen komplolarını konu edinen polisiye romanı Mavi Liste ile İlya İlf, Yevgeni Petrov'un Sovyet bürokratlarının, mülksüzleştirilmiş sınıfların, başkent ve taşrada yaşanan değişimi anlattıkları ve ünlü Ostap Bender tiplemesini edebiyat tarihine kazandırmasıyla meşhur romanları On İki Sandalye, İletişim Yayınları'ndan okurla buluşuyor.
Ezidi halkını anlattı: "73. Ferman / Katliam ve Kurtuluş"
İletişim Yayınları'nın 15 Ocak'ta raflarda olacak kitapları arasında gündemdeki sıcak konulara ilişkin araştırmalar da yer alıyor. Raffaele Gianighian'ın 1915 Ermeni Soykırımı esnasında yaşadıklarının birinci ağızdan anlattığı anıları Hodorçur: Vatanını Arayan Bir Gezginin Seyahati; Ortadoğu uzmanı tarihçi Pierre-Jean Luizard'ın uluslararası gündemine damga vuran örgütü incelediği IŞİD Tuzağı; Yelda Yürekli politik kimliği nedeniyle kentsel dönüşüm yoluyla "nezihleştirilmeye" çalışılan mahalleler arasında yer alan Tuzluçayır'ı konu edindiği araştırması "Küçük Moskova" Tuzluçayır ile Martin Cohen ve Andrew Mckillop'un doğru bilinen yanlışları, yaygınlaşmış mitleri sorguladıkları Kıyamet Makinesi- Dünyanın En Pahalı Yakıtı Nükleer Enerjinin Ağır Bedeli kitapları da okurla buluşuyor.
Domuz etinden diplomasiye: MutfakTarih
Mavi Liste - Dengler'in İlk Vakası
İletişim Yayınları, dünya edebiyatı dizisine yeni bir isim kazandırıyor. Wolfgang Schorlau, sıradışı polisiyesi Mavi Liste'de polislikten ve eşinden ayrılmış, özel dedektifliğe soyunan kahramanının "derin devlet" dehlizlerini nasıl arşınladığını anlatıyor. Schorlau'nun gerçek olayların incelenmesine dayanan romanları sizi yeni bir polisiye dünyasına götürecek.
Devlet, büyük sermaye, gizli servisler ve onların düzen karşıtı silahlı örgütleri bile manipüle edebilen komploları hakkında, ürkütücü biçimde gerçekçi bir siyasi polisiye.
Arka kapaktan:
"Polislikten ve eşinden ayrılmış, başka bir şehre taşınmış, ufak ufak özel dedektifliğe soyunan bir yalnız adam... Demokratik Almanya'nın sanayisini özelleştirirken 'kamu yararı' gözeten bir devlet kurumu ve bürokratlar... Özelleştirmenin bu 'sosyal adaletçi' biçiminden memnun olmayan, güçlü bazı 'çevreler'... Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun, düzeni sarsacak bir eylem peşindeki bir hücresi... Emniyetin ve istihbaratın çatallanan yolları... 'Derin devletin' dehlizleri...
Fehim Taştekin savaşı anlattı: "Suriye Yıkıl Git, Diren Kal"
Wolfgang Schorlau, gerçek olayların titiz incelemesine dayanan romanlarıyla, kendine mahsus bir kulvar açtı. Hem belgesel kuvvetinde, hem de karakterleri, gerilimi, atmosferi, aşkı, cinselliği, sıkı arkadaşlık bağları, bar muhabbeti ile, has polisiye."
On İki Sandalye
İletişim Yayınları, Sovyet edebiyatına mizah ve taşlama öğelerini kazandıran yazarlar İlya İlf ve Yevgeni Petrov'un ünlü romanı On İki Sandalye'yi okurlarla buluşturuyor. Sovyet bürokratlarının, mülksüzleştirilmiş sınıfların, başkent ve taşrada yaşanan değişimin mükemmel bir tasvirini sunan bu roman, Rus toplumunun hafızasında yer etmiş ünlü Ostap Bender tiplemesini de edebiyat tarihine kazandırmasıyla meşhur...
Arka kapaktan:
"On İki Sandalye, Sovyet Edebiyatı'nı mizah, taşlama ve ironi unsuruyla tanıştıran İlya İlf ve Yevgeni Petrov'un beraber yazdıkları ilk roman.
Eski bir soylu olan Vorobyaninov, kayınvalidesinin ölüm döşeğinde açıkladığı sırrın ardından sandalyelere saklanmış elmasların peşine düşer. Hazine avcılığında bir de ortağı vardır: Ostap Bender. İkili, elmasların peşinde Sovyet şehirlerini dolaşırken, yeni toplumun panoraması okurun önüne boylu boyunca serilir. Sovyet bürokratları, mülksüzleştirilmiş sınıflar, başkent ve taşrada yaşanan değişimin mizahi tasviri, On İki Sandalye'yi Rus toplumunun 1920'lerin sonundaki görünümüne dair çarpıcı bir anlatıya dönüştürür. İlf ve Petrov, On İki Sandalye'de Rus toplumunun kolektif hafızasına kazınacak olan Ostap Bender tiplemesini ilk kez sahneye çıkartırlar."
"Türkiye'de Yoksulluk ve Dilenme Kültürü"
Hodorçur - Vatanını Arayan Bir Gezginin Seyahati
İletişim Yayınları, Raffaele Gianighian'ın 1915 Ermeni Soykırımı esnasında yaşadıklarının birinci ağızdan anlatımı olan anı kitabı Hodorçur: Vatanını Arayan Bir Gezginin Seyahati'ni okurlara sundu. Hodorçur'da doğan, soykırım esnasında ailesi ve köyündeki insanların katledilmesine tanık olan 9 yaşında bir çocuğun gözünden anlatılan soykırım; aynı zamanda insanın hayatta kalma güdüsünün canlı bir örneği...
Hukuk krizine ışık tutan inceleme: Türkiye'de Hukuku Yeniden Düşünmek
Hodorçur, Raffaele Gianighian'ın 1915 Ermeni Soykırımı sırasında yaşadıklarının birinci ağızdan aktarımı. Gianighian, henüz 9 yaşında bir çocukken, ailesinin, sevdiklerinin katledilmesine bizzat şahit olan, iyi kalpli komşularının ve şansının da yardımıyla, ismini, dinini değiştirme pahasına da olsa hayatta kalmayı başarabilmiş, trajediden 60 yıl sonra büyük acıların yaşandığı köyüne geri dönüyor, anılarının peşine düşüyor. Gördükleriyse aslında bu acının, bu kadar zaman sonra bile ne kadar büyük izler bırakabildiğinin kanıtı niteliğinde...
Arka Kapaktan:
"Gianighian'ın yaşadığı acılar zihninde öyle yer etmiş ki, o günlerden bahsederken hiçbir ismi, yer adını atlamıyor. Hepsini adeta bir tarihçi gözüyle kayda geçiriyor. Katliamdan seneler sonra köyünü gezerken, onu eski haliyle hatırlıyor, aktardığı detaylarla okura bir doğa manzarası çiziyor. Hayatta kalma arzusu, insanlara güvenme isteği, sadece kendisininkilere değil, sevdiklerinin, akrabalarının acılarına da tanık olmuş bir insan için şaşırtıcı ama aynı zamanda ilham verici nitelikte..."
Alıntı:
"Babama konuşmaya gidiyorum. Derenin etrafından sinirotlarından topluyorum: Yüzümdeki ve alnımdaki yaralara onlardan sürüyorum. Babamın mezarının üzerine uzanıyorum. Güneş yüzümü yakarken kalkıyorum. Karnım aç, olsun, bir hafta bile aç kalmaya alışkınım. Dereye gidiyorum, soyunuyorum, suyun içinde yürüyüp yüzümü yıkıyorum. Dere kıyısından sinirotu yaprakları bulup yaralarıma ilaç yapıyorum. Ceketimi giyiyorum. Tabiatın sabah şarkısını dinliyorum. Babamın o tatlı sesi kulaklarımda çınlıyor: 'Sana kötülük yapan insanları unut evlat. İyilik ve sevgi hayattır, insanı sev."
Krikor Zohrab'ın mahlasla yazdığı Ermeni Meselesi çıktı
IŞİD Tuzağı
Uyandırdığı şok etkisiyle son iki yılın uluslararası gündemine damga vuran örgüt IŞİD, İletişim Yayınları'ndan çıkan IŞİD Tuzağı kitabında ele alınıyor. Ortadoğu uzmanı tarihçi Pierre-Jean Luizard, eylemlerin kronolojik bir sıralamasından ziyade, örgütü ortaya çıkış nedenleri, destek görme sebepleri ve nasıl dünyayı etkileri altına aldıkları yönünden inceleniyor. Bugün Ortadoğu'nun yeni bir oyuncusu olan IŞİD'i İngiliz ve Fransız mandalarıyla kurulmuş Arap devletleri tarihi bağlamından koparmadan ele alan, gerçek bir analiz örneği...
Arka kapaktan:
"Uluslararası siyaset gündeminin merkezini tutan ve yarattığı şok dalgalarıyla küresel kamuoyunu altüst eden bir mesele hakkında, aydınlatıcı bir eser...
Yakın zamana kadar adı sanı duyulmamış bir örgüt olan IŞİD ya da diğer adıyla İslâm Devleti, 2014 başlarında uluslararası gündeme kanlı ve sansasyonel bir giriş yaptı. Örgüt, çok kısa bir zamanda kendisini Ortadoğu'nun yeni bir oyuncusu olarak dayatarak, Irak ve Suriye'de geniş bir bölgeyi denetimi altına aldı. Bugün, bir yandan ciddi finansal kaynaklara hükmederken, diğer yandan dünyanın her yerinden sempatizan ve yandaş bulan cihatçı ordusuyla korku ve dehşet saçmaya devam ediyor.
Hakan Bıçakçı'dan Hikayede Büyük Boşluklar Var
Ortadoğu uzmanı tarihçi Pierre-Jean Luizard, bu kitapta İslâm Devleti'nin şaşkınlık yaratan başarısının altında yatan sebepleri anlamaya çalışırken, Batılı güçlerin, örgütün onları kendi savaşının içine çekerek hazırladığı bu tuzağa neden ve nasıl düştüklerini açıklıyor. Güncel olayları anlaşılır kılmak için sürecin tarihî arka planına odaklanan yazar, Amerika'nın Irak'ı işgaline, Arap Baharı'nın ortaya çıkış dinamiklerine, nihayet İngiliz ve Fransız mandalarıyla kurulan Arap devletlerinin uzun tarihine uzanıyor.
Araftaki Ermeniler: "Ne Hz. İsa'ya ne Hz. Muhhamed'e yaranabildiler"
"Küçük Moskova" Tuzluçayır
Yelda Yürekli'nin Ankara Tuzluçayır Mahallesi'ni incelediği kitabı "Küçük Moskova" Tuzluçayır, İletişim Yayınları'ndan çıktı. Politik kimliği ile anılan ve bu sebeple kentsel dönüşüm yoluyla "nezihleştirilmeye" çalışılan mahalleler arasında yer alan Tuzluçayır'da yaşayanlarla görüşen Yürekli, devletin sistematik kent politikalarıyla neler amaçladığını görmemize yardımcı olacak, derinlikli bir analiz sunuyor.
Arka kapaktan:
Politik kimliği ile anılan mahalleler son yıllarda sistematik olarak "nezihleştirme, soylulaştırma" girişimlerine maruz kalıyor ve buna karşı mücadele veriyorlar. Mahallelerin "jantileştirilmesi" amacıyla uygulanan güvenlik odaklı politikaların, söz konusu mahallelerin ideolojik ve tekinsiz mekânlar olduğu gerekçesiyle haklılaştırıldığı göz önünde bulundurulduğunda, kentsel dönüşüm adı altında müjdelenen devasa projelerin üzerine bir kez daha düşünmek elzem oluyor.
Elinizdeki kitap hem bu tartışmayı canlandırmayı hem de "Küçük Moskova" diye anılan Tuzluçayır Mahallesi'nin özgül tarihine derinlikli bir yolculuğu mümkün kılıyor.
Yelda Yürekli, türlü baskılara karşı var kalma mücadelesini sürdüren mahalleliye kulak vererek Gezi Direnişi, Cami-Cemevi Projesi gibi güncel olaylarla da beslediği kitabında, bizi Tuzluçayır'ın sokaklarını arşınlamaya ve bir mahallenin hikâyesini dinlemeye çağırıyor...
Almanya'da Hitler'den önce nasıl bir düzen hüküm sürüyordu?
Kitaptan alıntılar:
"Küçük Moskova' Tuzluçayır, diğer yerlere baktığında görece olarak solcuların duvar yazılarına, afişlerine daha sık rastladığın bir yer. 'Küçük Moskova', o biraz sağcıların da yakıştırmasıydı. Yani kendileri barınamadıkları için, burda genellikle solcular oldukları için."
"O zamanlar 'Küçük Moskova' diye geçerdi. 1978-1979 yıllarında sivil faşistler ve polisler buraya tedbirli geliyorlardı, korkarak geliyorlardı. İnsanların örgütlenmiş olması bu faşistleri bayağı bir geri itmişti. Faşistler, sivil faşistler ve bunlara destek veren devlet güçleri tamamen Tuzluçayır'dan alt taraflara; Mamak, İncesu taraflarına doğru çekilmeye başlamışlardı. Sağ görüşlü aileler de yavaş yavaş Tuzluçayır'ı terk etmeye yöneldi."
"Devlet ve PKK İkileminde Korucular"
Kıyamet Makinesi - Dünyanın En Pahalı Yakıtı Nükleer Enerjinin Ağır Bedeli
İletişim Yayınları, nükleer enerji konusunda doğru bilinen yanlışları, yaygınlaşmış mitleri sorgulayan bir kitabı okurlarla buluşturuyor: Kıyamet Makinası.
Cohen ve McKillop'ın yazdığı bu kitap, devlet destekli enerji piyasalarının nükleer enerjiyi nasıl "ucuz" ve "tehlikesiz" göstermek için uğraştığını; Fukuşima faciası gibi olaylarda nükleer enerji savunucularının suçu kendilerinden başka herkese yöneltebildiğini gösteriyor. Bu kitabı okuduktan sonra, Türkiye'de süren nükleer enerji tartışmalarına yeni bir gözle bakacaksınız.
Arka kapaktan:
"Teknoloji karşıtı çevreciler, sıkıntı yaratan reaktörler, cahil halk, dar görüşlü siyasetçiler veya sadece kötü kader... Tıpkı Fukuşima faciasındaki gibi. İşler ters gittiğinde suçlayacak birilerini her zaman bulan, hatalarını kabul etme konusunda isteksiz nükleer sanayi 'yeşil', güvenli, tehlikesiz, ucuz, temiz olduğunu ileri sürmeye devam ediyor. Büyük paraların döndüğü, devlet destekli piyasa, nükleer enerjinin hayati ve vazgeçilmez olduğunu savunmaya devam ediyor.
Cohen ve McKillop ise Kıyamet Makinesi'nde enerji politikaları, ticari çıkarlar, çevreciler, sağlık politikaları, uluslararası kuruluşlar, siyaset, zehirli atıklar, artan maliyetler, Kuzey-Güney gerilimi gibi iç içe geçmiş konuların arasından nükleer enerjiyi tüm yönleriyle ele alarak doğru bilinen yanlışları, mitleri, şaşırtıcı gerçekleri sergiliyorlar.
Önsöz'den:
"... Bu mitlerin anlaşılmaz bir biçimde varlığını sürdürmesini nasıl açıklayabiliriz? Teknolojinin başarısızlığı apaçık ortadayken nükleerin hâlâ bir opsiyon olarak kabul görüyor olması nasıl mümkün olabiliyor? Nükleer enerjiyi kim teşvik ediyor? Bu nükleer hapı yutturmak için en çok başvurulan yollar, dünyanın çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu ve sadece acil ve hızlı bir nükleer enerji kullanımı sayesinde bu sorunların çözülebileceği; nükleer gücün daha önce kendinden beklenen taahhütleri yerine getirememiş olmasının bazı şeylerin yanlış yapılmış olmasından kaynaklandığı ama bu defa doğru yapılacağı ve her şeyin yolunda gideceği iddialarıdır..." Steve Thomas