Akdeniz'in dönme kadınlarının hikayesi
Kocasında kaçıp İstanbul'a gelen ve Fatma Hatun adını alan Venedikli Beatrice Michel ya da Yunan adası Milos'tan kaçan dört Müslüman kadın Ayşe, Emine, Hatice ve anneleri Maria'nın Korfu'ya sığınmaları... Tarihçi Eric R. Dursteler, Koç Üniversiteleri Yayınları'ndan çıkan "Dönme Kadınlar" adlı kitabında, erken modern dönemde doğdukları yeri, ailelerini ve dinlerini bırakan Akdenizli kadınların kendi kaderlerini tayin ediş hikayelerini anlatıyor.
Koç Üniversitesi Yayınları, toplumsal ve kültürel tarih çalışmaları ile güncel politik ve sosyal meseleler üzerine yapılmış ilginç incelemeleri okurla buluşturuyor. Bunlar arasında "azınlıklara yönelik hoşgörü" söyleminin toplumsal ilişkilerdeki gerçekliğini inceleyen Marcy Brink-Danan'ın "Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye'de Yahudiler"; dünyaca ünlü sosyolog Manuel Castells'in dünyanın dört bir yanında patlak veren toplumsal hareketlerin aldığı yeni biçimleri incelediği "İsyan ve Umut Ağları"; tarihçi Eric R. Dursteler'in erken modern dönemde doğdukları yerleri, ailelerini ve dinlerini bırakan Akdenizli kadınların hikayelerini anlattığı "Dönme Kadınlar"; Nebi Sümer, Nevin Solak ve Mehmet Harma'nın iş güvencesizliğinin yarattığı bireysel dramı mercek altına aldıkları çalışmaları "İşsiz Yaşam" ile Dilek Barlas ve Serhat Güvenç'in iki dünya savaşı arasında Türkiye'nin Akdeniz siyasetini anlattığı "Türkiye'nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939)" kitapları bulunuyor.
Türklük, Müslümanlık, Doğululuk: AB'nin Türkiye Söylemleri
Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye'de Yahudiler
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, azınlıklara yönelik hoşgörünün örneği olarak gösterilen devamlılık içindeki iki devlet, iki toplum. Hatta bugün bile, geçmişte kalan Osmanlı kozmopolitizmine karşı bu hoşgörü nedeniyle nostaljik hisler besleyenler de var.
Columbia, Stanford gibi dünyanın en iyi üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora dereceleri alan Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nde Antropoloji bölümü öğretim üyelerinden Marcy Brink-Danan, Koç Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan "Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye'de Yahudiler" kitabında bu görüşleri sorguluyor. Yazar Yahudilerin gözünde, günümüz İstanbul'unda hoşgörülen bir azınlık olarak yaşamanın ne anlama geldiğini mercek altına alıyor.
Çoğunlukla "iyi azınlık" olarak tasvir edilen Türkiye'deki Yahudiler, bölgedeki uzun geçmişlerini kucaklarken, bir yandan da ayrımcılığa maruz kalıyorlar; kurumları, düzenli olarak tehdit ve saldırılara hedef oluyor. Brink-Danan Türkiye'yi bir hoşgörü diyarı olarak resmeden Türk popüler ideolojisindeki çelişki ve boşlukları keşfe çıkarak, Türk Yahudilerin kozmopolitizm ve yurtseverlik, hoşgörü ve şiddet, Yahudiler olarak farklılık ve Türkiye yurttaşları olarak aynılık arasındaki gerilimlerle nasıl başa çıktığını anlatıyor.
Türkiye'nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939)
Suriye'deki savaşın geldiği noktada Doğu Akdeniz şu sıralarda alevlendi. Dünyanın büyük güçlerine ait fırkateynler, uçak gemileri devasa donanımlarıyla bölgede. Türkiye de NATO ile birlikte bölgede etkinlik arayışında. Peki Akdeniz'le ilgili Türkiye'nin siyaseti ne? İşte Dilek Barlas ve Serhat Güvenç'in kaleme aldıkları "Türkiye'nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939) adlı kitapta, Türkiye'nin iki dünya savaşı arası dönemde Akdeniz'deki etkinlik arayışlarının diplomasi ve deniz gücü boyutları ele alınıyor.
Yazarlar Türkiye'nin Akdeniz politikasını "davranışsal orta büyüklükte devlet" kavramından hareketle tartışıyor. Güvenlik arayışındaki Ankara'nın savaş sonrası Avrupa devletler sistemine eklemlenme çabalarına dikkat çekerek bunun Osmanlı ve Cumhuriyet diplomatik tarzları arasındaki güçlü bir sürekliliğe işaret ettiği sonucuna varıyor.
Kitapta Türk deniz gücü gelişmelerinin, aynı dönemde diğer Akdeniz ülkeleriyle diplomatik ilişkilere ve ülkenin uluslararası düzendeki konumuna yansımaları da ele alınıyor.
İsyan ve Umut Ağları: İnternet Çağında Toplumsal Hareketler
Ağ toplumunu kuramlaştıran çalışmalarıyla yaşayan en önemli sosyologlar arasında sayılan Manuel Castells, son yıllarda dünyanın dört bir yanında patlak veren işgal hareketlerini incelediği kitabında toplumsal hareketlerin aldığı yeni biçimleri mercek altına alıyor.
Kent sosyolojisi, toplumsal hareketler, internet çalışmaları, ağ toplumu ve ekonomi politik alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Castells, İzlanda'da hükümeti değiştiren protestolardan, başta Mısır olmak üzere Arap isyanlarına, İspanya'da Indignados hareketinden ABD'deki Occupy hareketine yeni toplumsal hareketlerin hem kendine özgü niteliklerini hem ortak noktalarını inceliyor. Bu hareketlerin ortak noktası hepsinin internetin ve kablosuz iletişimin desteklediği özerk iletişim ağlarından beslenmesi, hepsinin internet üzerinde yaratılan sanal kamusal mekânın gerçek meydanlara, sokaklara taşınmasıyla can bulması.
Castells yeni toplumsal hareketlerin toplumsal, kültürel ve siyasi köklerini, kendi kendine örgütlenme biçimlerini incelediği, teknolojinin bu hareketlerin dinamiklerinde oynadığı önemli rolü değerlendirdiği İsyan ve Umut Ağları'nda bu hareketlerin toplumun geniş kesimlerinde büyük bir destek bulmasının nedenleri üzerinde de duruyor.
Castells'in somut örneklerden giderek sorduğu en önemli sorular şunlar: "Hareket insanların zihinlerini nasıl etkileyip dönüştürüyor?", "Siyasi değişim yaratabiliyor mu?" Castells, tüm dünyadan örnekleri karşılaştırdığı çözümlemesini, kitabın ekler bölümünde verdiği çok sayıda kamuoyu yoklaması verisi ve kitabın konu aldığı işgallerin kronolojileriyle destekliyor.
Dönme Kadınlar: Toplumsal Cinsiyet, Kimlik ve Sınırlar
Tarihçi Eric R. Dursteler'in erken modern dönemde doğdukları yerleri, ailelerini ve dinlerini bırakan Akdenizli kadınların hikayelerini anlattığı "Dönme Kadınlar", bu kadınların toplumsal ve siyasi olarak sahip oldukları karmaşık alanı ortaya çıkarıyor.
Erken modern Akdeniz'de en dar anlamıyla Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçenler için kullanılan "Dönme" tabirinin anlamını kitabında ustaca değiştiren Dursteler, kelimeyi, dönemin ve bölgenin toplumsal, dini, siyasi ve toplumsal cinsiyet sınırlarının ötesine geçen herkesi kapsayacak şekilde kullanıyor.
Güçlü bir arşiv çalışmasıyla aktarılan bu hikâyeler aracılığıyla Dursteler, hem erken modern dönem Akdeniz'de kadınların belirli deneyimleri ve koşullarına hem de daha geniş kültürel ve toplumsal pratiklerle geleneklere dair önemli öngörülerde bulunuyor. Kitapta, kendisini ezen kocasından kaçmak için İstanbul'a, dönme ağabeyinin yanına gelip Fatma Hatun adını alan Venedikli Beatrice Michel'in hikâyesiyle kadınların din ve yer değiştirerek nasıl şahsi ve ailevi statülerini yükselttiklerini okuyoruz. Hıristiyan Elena Civalelli ve Müslüman Mihaleşatoroviç'in paralel hikâyesinde, iki cesur kadının Osmanlı-Venedik sınırını kullanarak kendi hayatlarını tayin edişlerine tanık oluyoruz. Yunan adası Milos'tan kaçan dört Müslüman kadının (Ayşe, Emine, Hatice ve anneleri Maria) Korfu'ya sığınmaları ve İslamdan Hıristiyanlığa dönmeleriyle, bir kadının hayatı üzerinde söz sahibi olmasının nasıl Osmanlı-Venedik sınırında uluslararası bir fırtına kopardığını görüyoruz.
Kadın failliğine dair heyecan verici bir anlatı olan Dönme Kadınlar, erken modern Akdeniz'de kimlik ve dönmelik arasındaki bağlantıyı aydınlatıyor. Zengin içeriğe sahip bu sürükleyici kitap, sadece dönemi çalışan araştırmacılara değil, geniş bir okuyucu kitlesine de hitap ediyor.
İşsiz Yaşam
Yaygın işsizlik ve iş güvencesizliği bireyi, aileyi ve bütün toplumu derinden etkileyen kronik bir sosyal sorun. Son yıllarda yapılan kamuoyu araştırmaları sözbirliği etmişçesine, işsizliğin Türkiye'nin en öncelikli sorunu olduğunu gösteriyor. Siyasi görüşten bağımsız olarak bütün toplum öncelikle işsizlik sorununa bir çare bulunmasını bekliyor. Genellikle ekonomik bir sorun olarak görülen işsizlik ve iş kaybetme korkusu yani iş güvencesizliğinin yol açtığı bireysel dram ve yıktığı hayatlar bilimsel olarak mercek altına alınıyor.
ODTÜ'den Nebi Sümer, Nevin Solak ve Mehmet Harma'nın ortak çalışmalarında işsiz kalmanın ya da her gün işten çıkarılma korkusu yaşamanın, kişinin ve yakın çevresini sağlığını tehdit ettiği anlatılıyor. Kitapta uzun süren işsizliğin ekonomik adaletsizlik ve sosyal dışlanmışlığın yanı sıra, yüksek stres, depresyon, kaygı, kalp ve damar hastalıkları gibi pek çok psikolojik ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açtığı belirtiliyor.
Kitapta, Türkiye'de işsizliğin ve iş güvencesizliğinin birey ve ailesi üzerindeki psikolojik ve fiziksel etkileriyle bunların çalışma hayatına yansımaları geniş bir örneklem üzerinde derinlemesine inceleniyor. Kitapta, aynı zamanda, ilgili alanlardaki temel araştırmalar ve işsizliğe ilişkin güncel istatistikler özetlenerek, etkili destek ve çözüm önerilerine yer veriliyor.
Kitap, başta alanda çalışan psikologlar olmak üzere, bu konularda araştırma yapan sosyal bilimciler, karar verme konumunda olanlar, sendikacılar ve bizzat işsizler ve işini kaybetme korkusu yaşayanlar için yararlı bir kaynak niteliğinde.