“Eski İstanbul Hikâyeleri”ni anlatan kitap
Türk basının simge isimlerinden Şeyhülmuharririn" unvanının sahibi Burhan Felek'in İstanbul anıları "Eski İstanbul Hikâyeleri" ismiyle yayımlandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., İstanbul’un şehir ve kültür tarihine katkı sunmak amacıyla Türk basınının simge isimlerinden Burhan Felek’in İstanbul anılarını yayımladı. 1943-1945 yılları arasında İstanbul'un en sıkıntılı dönemlerinden birisine ışık tutan kitap, şehrin toplumsal çarpıklıklarını, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, temel ihtiyaç maddelerine ulaşmadaki güçlükleri, giderek yaygınlaşan görgüsüzlük ve nezaketsizliği ve ayrıca kentleşme, çevre ve ulaşım alanlarında yaşanan sorunları mizahi bir bakış açısıyla gözler önüne seriyor.
Hiciv ve nükte dolu 300 hikâye
Eski İstanbul Hikâyeleri, usta gazeteci Burhan Felek tarafından kaleme alınan hiciv ve nükte dolu üç yüzü aşkın öyküyü bir araya getiriyor. Hikâyelerin başlangıcı, 1943-1945 yıllarına yani İkinci Dünya Savaşı'nın sosyal dengeleri alt üst ettiği yıllara dayanıyor.
Yıllar sonra ilk kez basıldı
Burhan Felek'in on beş bini aşan günlük gazete yazıları arasından seçerek hazırladığı kitabının ilk baskısı 1971 yılında yapılmış. Kitap, usta yazarın ifadesiyle "Yazıldığı devri, o dönemi yaşamış genç kuşaklara zamanın Türkçe numunesi ve İstanbul şivesi olarak sunmak ve mazideki o günlerin yaşantısını nesilden nesile, uzun yıllar sonrasına taşıyabilmek maksadıyla kaleme alındı"
Güldürürken düşündüren, düşündürürken gülümseten hikâyeler
Kitap için seçilen hikâyelerin çoğunda, Felek'in fıkra yazarı gözüyle baktığı sahneler var. Günlük hayatın akışı ile ilgili hiciv ve nüktelerin yer aldığı hikâyeler, çok uzaklarda kalmış bir dönemin eski İstanbul'una, çeşitli açılardan ışık tutuyor. Burhan Felek'in hayata dair olup bitenleri mizahi bir üslupla ele aldığı kitap, hem güldürürken düşündüren hem de düşündürürken gülümseten farklı temalarla çıkıyor okuyucunun karşısına.
Cumhuriyetin 100. Yılına yaklaşırken, 20. Yüzyılın ortasındaki İstanbul'u anlatan kitapta, şehrin değişen toplumsal yapısı, yaşanan dönüşümler, yeni gelişmeler karşısında halkın duygu ve düşünceleri ve yaşanan sıkıntılar iyi ve kötü yanlarıyla objektif bir biçimde ortaya konuluyor.İstanbul'un En Sıkıntılı
Günlerine ışık tutuyor
İstanbul'un en sıkıntılı dönemlerinden birisine ışık tutan kitap, İstanbul'da yaşanan sıkıntıları, toplumsal çarpıklıkları, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, temel ihtiyaç maddelerine ulaşmadaki güçlükleri, giderek yaygınlaşan görgüsüzlük ve nezaketsizliği ve ayrıca kentleşme, çevre ve ulaşım alanlarında yaşanan sorunları mizahi bir bakış açısıyla gözler önüne seriyor.Usta gazeteci Burhan Felek tarafından kaleme alınan üç yüzü aşkın hikâyenin yer aldığı kitap, şehrin kültürel tarihine katkı sağlıyor.İşte hiciv ve nükte dolu o renkli hikâyelerden biri;
Zıngır zıngır
Otobüse bindik. Beyazıt - Harbiye imiş. Babıâli'den iniyoruz. Rahatı da odur. Babıâli'den çıkmak zor iştir; lâkin insan yağ gibi iner. Gelgelelim, otobüsler öyle olmuyor. Zaten oraya gelinceye kadar araba doluyor. Cağaloğlu'nda binenler ancak ayakta durabilirler. (Estağfurullah, ayakta durmazlar. O salıntıya ayak mı dayanır?) Daha doğrusu tavana asılırlar.Biz de öyle olduk. Konuşuyoruz:— Bu otoboslar rahat oldu.— "O" deme şuna yahu! "Ü" desene!(...........)
—Kuzum sen, dil hocası mı kesildin başımıza? İstediğimi söylerim. O senin ince belli otobüslerin bu kamyondan terfi ettirilmiş şeyler değildir. Şuna bak nasıl gidiyoruz? Gerçekten o esnada kaldırımı dişli bir yerden geçiyoruz. Her tarafım zıngır zıngır.(..........)— Bırakmadın ki anlatayım. Bir kere karnın tok binersen karnın acıkmış inersin! Fazla sarsıntıdan yemek çabuk hazım olur. Sonra, bağırsakların tembelse, iki üç gün otobüs yolculuğu ince ve kalın bütün bağırsakları düzeltir.— Ne güzel şey yahu! Otobüs değil, sanatoryum.— Evet, amma bir de ters tarafı var.— Ne gibi.— Yolculuk uzun sürerse mide, yürek ve dalak sarsıntıdan aşağı inmeye başlarlar. Sonra gene aynı sebepten ayaklarda varis olabilir. Bir de şapka.— Şapka mı?— Evet! Şapka büyücekse adamın başına çok geçiyor, zorlukla geçiyor.— Yol uzun sürse demek ki...— Gırtlağıma geçecek.— Güzel şey vallahi. Sen devam et, gene otobos demeye öyle ise.