Galata, tramvay, simit ve demli çay
Ebru Susamcıoğlu’nun “Evim İstanbul” sergisinde, 2010 Kültür Başkenti İstanbul, zarafetini camın sonsuzluğuyla buluşturuyor. Sanatseverlerin 10 Nisan’a kadar Ormo Sanat Galerisi’nde görebileceği bu sergide İstanbul’u özel kılan Kızkulesi, Galata, Tramvay, İstanbul simidiyle sıcak çayı, camın büyüsü ve güzelliği içinde bambaşka bir yoruma dönüşüyor.
Camla İstanbul’un motiflerini bütünleştiren sanatçı, eserleriyle milyonlarca insanın yaşamaktan zevk aldığı İstanbul’un özel bir kent olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Kalıpla cam şekillendirme ve füzyon tekniğiyle oluşan eserler, Susamcıoğlu’nun İstanbul aşkı ile kavuşup bize doğru uzanıyor. “Evim İstanbul” konulu sergiyi sanatçı için özel kılan birçok sebep var. Bunlardan en önemlisi de sanatçının ilk kişisel sergisi olması.
Dokuz Eylül Üniversitesi Seramik ve Cam Bölümü mezunu Ebru Susamcıoğlu, ilk kişisel sergisini “Dolup dolup patladığım andır” şeklinde yorumluyor. Cam Ocağı Vakfı ile arasındaki önemli bağı üstüne basa basa vurgulayan sanatçı, “Çok ünlü cam ustalarına asistanlık yaptım, cam üzerine çalışmak, üretmek bambaşka bir duygu,” diyor.
“Türkiye’de cam sanatı tanınmıyor”
Bir yandan da Türkiye’de cam sanatının durumunu değerlendiren Susamcıoğlu, “Camı tanımıyoruz, Türkiye’de cam sanatı yabancı ülkelere ve sanatçılara göre geri kalmış durumda, bunun üzerine gitmeliz” şeklinde üzüntüsünü de dile getiriyor. Aynı zamanda Cam Ocağı Vakfı’nda ders vermeye devam eden sanatçı, tüm cam severleri Vakf’a çağırıyor. Öğrencilere dünyaca ünlü cam ustalarına asistanlık yapma olanağı sunan Cam Ocağı Vakfı’nın herkese açık olduğunu belirten Ebru Susamcıoğlu ile söyleştik.
2002 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Bölümü’nden mezun oldunuz. Cam yaşamınıza üniversitede mi girdi?
“2000 yılında bizim bölümde bir hocamız vardı Lale Andiç, şu anda kendisi profesör ve doktor. YÖK bursuyla doktorasını İngiltere’de yapmak için gitmiş. Beş yıl orada eğitim almış, İngiltere’den 2000 yılında geri döndü. Lale Hoca’nın gelmesiyle birlikte cam bölüm olarak hayatımıza girdi. Cam sanatı tarihi öğrendik, kalıpla cam şekillendirme teknikleri, füzyon teknikleri… İmkanlarımız yoktu ama imkansızlıklarla imkanlar yaratıp bir şekilde camı şekillendirmeye başladık.”
Cam Ocağı Vakfı ile buluşmanız ne zaman ve nasıl başladı?
“2002 yılında Cam Ocağı Vakfı’nda işe başladım. Yine hocamız Lale Andiç sayesinde oldu. Beni vakfın kurucusu Yılmaz Yalçınkaya ile tanıştırdı. Okul diyorum ben oraya, aslında bir sanat merkezi,oranın da kuruluşu 2002’dir. Orada, atölye sorumlusu olarak 7 yıl çalıştıktan sonra 200 8 sonunda ayrıldım. Ama halen ilişkim devam ediyor, eğitmenlik yapıyorum. Vakıfta pek çok teknik öğrendim. Oraya dünyaca ünlü cam sanatçıları geliyor.”
Neden “evim” İstanbul?
“Ben neyi çok seviyorum diye düşündüm. İstanbul’u çok seviyorum, İstanbul ile sergi açmalıyım diye düşündüm. Yani aslında bu serginin temeli çok başlarda atıldı. Sergiye için çalışmaya 2007 yılında başladım.2007 yılından önce 2006 yılında iki büyük dev pano yaptım, finükelere, tam çıkışta hem sağda hem solda. İstanbul temalı işler yapmaya o panomla başladım. Sonra hemen sergi hazırlıklarına başladım. İnsanın evi en mutlu olduğu yerdir, o sıcaklığı, o mutluluğu hissettirebilmek için “Evim İstanbul” adını verdim. Zaten çalışmalarımda da görülüyor, İstanbul ile ilgili olan bütün temalar bir çatı altında, bir evin altında.”
Fotoğraf: Nil Kemer / MİHA
Serginizde hangi tekniği kullandınız?
“Kalıpla cam şekillendirme ve füzyon tekniğini kullandım. Kalıpla cam şekillendirme tekniği seramikle çok benzerlik gösterir. Çünkü kile şekil verilir, alçı kalıbı alınır. O alçı kalıbı içerisine kil çıkartılıp temizlenir. O ısıya dayanıklı olan bir kalıptır. Onun içerisine kırık cam parçaları yerleştirilerek, fırında eritilir. Sonrasında, kalıptan çıkardıktan sonra camın parlatma aşaması var.”
Kullandığınız renkler, şekiller hepsinin anlatmak istedikleri bir şeyler var değil mi?
“Aslında bütün bu işlerin, renklerinin de bir anlamı var. Yerebatan Sarayı'ndaki Medusa'ları yaptım. Neden rengi yeşil çünkü, Medusa'lar orada suyun altında ve gerçekten yosunlanmış bir halde yeşil. O etkiyi, o hissi verebilmek için yeşili kullandım. Kızkulesi'ni turkuvaz cam kullanarak Boğaz’ın o turkuaz rengini anlatabilmek için seçtim….”
"Evim İstanbul" sergisini kendi bakış açınızla yorumlarsanız eğer geldiğiniz nokta neresi, işçiliğiniz açısından zirvede gibi hissediyor musunuz?
“Ben baktığım zaman çalışmalarıma, eksiklerim var, daha çok şey öğrenmem lazım. Hatta bu sene soğuk cam konusunda eğitim almak istiyorum. Cam Ocağı Vakfı’nda bir Çek sanatçı bu sene ders vermeye gelecek. Soğuk camı, kütle camı işleme, bir forma dönüştürme, onun eğitimini almak istiyorum. Bir de kütle camı şekillendirmeyi öğrenmek istiyorum. Bu bende eksik.”
Bu sergiden sonra projeleriniz var mı yakın tarihlerde?
“Şu an yok, ancak ben bu sergiyi taşımak istiyorum. 2010 yılı bitmeden belki bu sergiyi Beyoğlu'nda açabilirim.”
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Dünyanın ilk 'gülücük' emojisine 1 ayda 10 bin ziyaretçi
Mardin'de Rus Avangard'ı
'Erzincan'ın incisi' Kemaliye tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile ilgi çekiyor!
Zamanda yolculuğun adresi! Tarihi ilçe Safranbolu 46 yıldır özenle korunuyor
Bir Bulut Olsam, Sıla gibi dizilere ev sahipliği yaptı! Mardin'in tarihi Dereiçi Mahallesi turizme kazandırılacak