Aslında özümüzde neysek o olabilsek, çok daha güzel hayatlar yaşamamız ve yaşatmamız mümkün. Hazırlayan: Özlem ÇitçiPsikolog Clarissa Estes Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında kadınlarla kurtların benzerliklerini anlatır:Vahşi kadın doğasının da kurtların da açgözlü, yırtıcı ve tehlikeli olduklarına inanılır ve yok edilmeye çalışılırlar. Aslında tam tersine sağlıklı kurtlar ve kadınlar benzer özellikler taşırlar. Keskin bir algılama yetenekleri vardır, oyuncu ruhludurlar ve büyük bir kendilerini adama kapasiteleri vardır. Kurtlar gibi vahşi kadın doğasının da izleri sürülüp taciz edilir. Haksız bir şekilde sinsi, aç gözlü ve agresif olduklarına inanılır. Kurtları da kadın doğasını da o kadar çok yok etmeye çalışan vardır ki nesilleri tükenmek üzeredir. Günümüzün modern kadını herkese her şey olmak için inanılmaz bir baskı altındadır. Bulanık, donuk bir aktiviteler yumağına dönüşmüş haldedir.Bu satırları okuduğumda bana ve tanıdığım tüm kadınlara dokunduğunu hissettim. Sezgilerimizi bastırıp, mantığımızla hareket etmek için kendimizi zorlamamız... Giydiğimiz eteğin boyu, gülüşümüz yüzünden yargılanmamız, ayıplanmamız, bastırılmamız Kırılganlığı zayıflık sayıp, acımadı ki diye rol yapmamız... Kendi ihtiyaçlarımızı, kendi değerimizi hiçe sayıp, kıymetimizi bilmeyenlerle tek taraflı ilişkiler için sürekli ödün vermemiz... Güçlü görünmek için babamıza benzemeye çalışmamızBütün bunların temelinde yavaş yavaş içimizdeki feminen enerjiyi yok edip, maskülen enerji ile yaşamaya başlamak var. Feminen enerji şefkatli ve yaratıcıdır. Hayal eder, tasarlar. Maskülen enerji yaptırıcıdır, aksiyon alır, temin eder. Her insanda bunların ikisine de ihtiyaç vardır. Ama çoğumuz kadın olarak üzerimizdeki baskılara ve beklentilere boyun eğip, yaratıcılığımızı unutuyoruz. Kalıplara giriyor, sonsuz bir yapılacaklar listesi içinde kayboluyor, boğuluyoruz. Aslında doğamıza dönebilsek, özümüzde neysek o olabilsek, o zaman çok daha güzel hayatlar yaşamamız ve yaşatmamız mümkün. Bütün okuduklarımdan, dinlediklerimden, gördüklerimden öğrendiğim ve kendime hep hatırlatmaya çalıştığım vahşi kadın doğasına dair 7 iç-görü: Sezgiler ve kuvvetli içgüdüler o kadar kıymetli ki Hele de biriyle veya bir kararla ilgili ilk anda içimizden gelen ses. Hep dinlemeye çalışın. Ama korkularla karıştırmayın. Korkuların sesi gider gelir. Kafanızı bulandırır. Şüphe yaratır. Sezgiler ise şüphesizdir. Bilirsiniz. Size iyi gelenle gelmeyeni ayırmak için vücudunuzu dinleyin. Vücudunuz sizi asla yanıltmaz. Sizi yoran, enerjinizi emen mekanları, insanları, işleri fark edin. Özüne sadık davranmak sadece kadınların değil bütün insanlığın en büyük savaşı. Yeteneğimiz, ilgimiz olan konuda değil, herkesin istediği işte çalışmayı seçiyoruz. Ruhumuza iyi gelenleri değil, popüler olan aktiviteleri yapıyoruz. Bir çevreye ait olmak, bir ilişkiyi devam ettirmek, statümüzü korumak için inanmadığımız konuşmalar yapıp, doğru bulmadığımız şekillerde davranıyoruz. Giderek ruhumuz daralıyor Hastalıklar yaratmaya başlıyoruz. Duygusallığımızı saklamak, güçlü görünmek için defans mekanizmaları geliştiriyoruz. İlişkilerimizde kırıldığımızı saklamak için uzaklaştığımızı, üzüldüğümüzü itiraf etmek yerine karşı saldırıya geçtiğimizi fark etmek uzun zaman alıyor. Sağlıklı ilişkiler yürütebilmek için kendi gerçekliğimizi karşımızdakinin anlayabileceği şekilde ifade etmeyi öğrenebilmek gerekiyor. Bizi üzen şeyleri saklamak, acımadı ki diye rol yapmak yerine, doğru şekilde ifade edebilmek gerekiyor. Kendimizi eğip, büküp, gizlemek yerine ne istediğimizi, neye ihtiyaç duyduğumuzu açıkça anlatmak gerekiyor. Bütün bunlar için de cesaret gerekiyor. Benim için çok önemli ve değerli bir öğretmen hayat boyunca unutmayacağım bir şey söyledi: Attığın bir adım, verdiğin bir kararın altında korku varsa, yanlış yaptığından emin olabilirsin. Kabul edilmeme korkusu, kırılma korkusu, reddedilme korkusu, başarısız olma korkusu, yalnız kalma korkusu Eğer kararlarınızı korkuya dayandırıyorsanız, korkularınızı gerçekleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Korkuyla, sevgi aynı alanı kapsayamıyor. Cesaretle ilgili beni en çok etkileyen bir tecrübeyi paylaşmak istiyorum. Birkaç yıl önce Sevgi adında çok sevdiğim bir yardımcım vardı. Bir kızı, bir oğlu ve kocası ile yaşardı. Bazı günler gözü morarmış, ağlamaklı gelirdi. Kocası eve canı istediğinde gelir, kafası kızdığında Sevgiyi döverdi. Kızı tanıyabileceğiniz en cesur aktivistlerden biriydi. Gezide hep en ön saflardaydı. Hatta kızları için çok endişelenip, ailecek Geziye gitmişler ve kocası polisleri dövüp hıncını çıkartınca Sevgiyi rahat bırakmıştı!!! Kızı ve oğlu Sevgiye hep ayrılmasını söylüyorlardı. Ama Sevgi korkuyordu. Bir gün dua ederken asla kendisi için bir şey istemediğini sadece çocukları için Allah'a yalvardığını anlatmıştı. Ona, ''Sevgi Allah o kadar cömert ki senin kendin için istediklerin, Onun çocuklarına vereceklerini azaltmaz, ne olur kendin için nasıl bir hayat istiyorsun düşün, gerçekleşmesi için dua et'' demiştim. Gözleri parlamıştı. Sevgi bir yıl içinde kocasından ayrıldı, harika bir iş buldu, çocuklarıyla yeni bir eve taşındı. Çünkü korkmak ve ebediyen mutsuz olmak yerine cesaretle bilinmeyeni denemeyi seçti. Bu en önemli derslerden biri. Biz kendi değerimizi fark edene kadar, karşımıza hep bize değersizlik hissettiren insanlar çıkıyor. Uçaklarda bile önce kendinize sonra çocuğunuza oksijen maskesi takın derler. Kendi ihtiyaçlarımızı, kendi isteklerimizi yadsıdığımız, karşımızdakini hep ilk sıraya koyduğumuz, hep fedakarlık ettiğimiz sürece yavaş yavaş kendimize yabancılaşmaya başlıyoruz. Karşılıksız kalan çabalar, kıymet bilmeyen davranışlar içimizde giderek artan bir öfkeye ve acılaşmaya sebep oluyor. Aslında büyük bir erdem gösterdiğimizi sanırken, büyük bir yanlış yapıyoruz. Hiç dikkat ettiniz mi, bazı kadınlar vardır, hep el üstünde tutulurlar. En basitinden bir mağazaya girdiklerinde görevliler yardımcı olmak için pervane olurlar, hep birileri kapılarını açar, torbalarını taşır, kocaları gözlerinin içine bakar. Ya benim neyim eksik diye düşünürüz. Aslında eksik bir şey yoktur. Tek fark, onların kendi değerinin farkında olan ve bunu hissettiren kadınlar olmalarıdır. Kadın doğasının en önemli dürtüsü yaratmaktır. İsterseniz bir çocuk, mutlu bir aile yaratın. İsterseniz resim yapın. İsterseniz küçük bir kafe açın harika pastalar yapın, ama hep yaratın. Yaratıcı enerjiniz için hep bir kanal açın. İnsan ancak kendisine şefkat duyunca başkalarına gerçekten şefkat duymaya başlayabiliyor. Bunun için yargılamadan anlamaya çalışmak gerekiyor. Ama şefkatli olmayı, paspas olmakla karıştırmamak lazım! Yogada güvercin pozu diye bir hareket vardır. Dizinizi büküp bir bacağınızın üzerine yatarsınız. Esnek değilseniz inanılmaz zordur. Çok canınız acır. Özellikle de kendinizi geri çekip pozla savaşırsanız, çok yorulursunuz. Ama eğer kendinizi tamamen bırakmayı başarırsanız müthiş bir esneme ve rahatlamaya ulaşırsınız. Hayatta hiç istemediğimiz bir sürü şey olur. Olanı olduğu gibi kabul etmek ve teslim olmak, size ihtiyacınız olan değişimi yaratmak için güç verir. Kadınlar gününüz kutlu olsun, hep mutlu olun.