Harika bir iş? Büyük bir aşk? Bol para? Size hayranlık duyanlar? Bunları kim istemez ki?
Herkes harika bir işi olsun ister. Ama acaba kaç kişi yıllarca haftada 60 saat çalışmayı, üstüne eve varmak için saatlerce trafikte çıldırmayı, ailesini, arkadaşlarını görmekten feragat etmeyi, iş hayatını cehenneme çeviren egolarla, yıldırma ve caydırma politikaları ile mücadele etmeyi, nefes alamadığı bir plazada sıkışmış hissetmeyi göze alır? Herkes müthiş bir ilişki ister. Ama acaba zor konuşmalar yapmaya, kendini sorgulamaya, bazen karşısındakinin ihtiyacını kendininkinin önüne koymaya, kırılmaya, incinmeye gerçekten hazır olan var mıdır? Etrafımızdaki çoğu kişi aşk yaşamak yerine rahat, konforlu, ya maddi ya da manevi fayda sağlayan ilişkilerde kalmayı seçmiyor mu?Mutluluk risk almayı, mücadeleye hazır olmayı gerektirir. Katlanmak gerebilecek sıkıntıları, çekilebilecek acıları göze almadan, hayatı sadece keyif alarak geçirebilmek mümkün değil.Herkes müthiş bir fiziği olsun ister. Ama bunun için sabah erkenden kalkmayı, koşarken kalbinizin göğüs kafesinizden fırlayacak gibi atmasını, kaslarınız çalışıp yırtıldığında duyacağınız acıyı, ertesi gün tutulmuş vücudunuzla, her kolunuzu kaldırdığınızda ya da her basamak tırmandığınızda duyacağınız sızıyı sevmeniz gerekir. Ağzınıza attığınız lokmayı bir anlık keyif için değil, uzun dönemde sağlık için seçme sorumluluğunu hatırlamak gerekir.Hepimiz aşık olmak isteriz. Ama aşkın getireceği duygusal dalgalanmaları, açılmayan telefonların, gelmeyen mesajların yaratacağı kalp kırıklıklarını, reddedilme riskini göze almadan, hayallerimizin kadınını veya erkeğini hayatımıza almak mümkün değildir. Hayatta istediklerimize ulaşmayı sağlayan pozitif deneyimlerden aldığımız keyif değil, negatif deneyimlerle nasıl başa çıktığımızdır.