hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Yeni Zelanda'da Türk olmak

    Yeni Zelandada Türk olmak
    expand

    2003 yılında "Yüzüklerin Efendisi-Kralın Dönüşü" filminin galası için Yeni Zelanda'nın başkenti Wellington'a gitmiştim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dile kolay Roma'dan "Yarım Küre"ye ulaşmak tam 36 saatimi almıştı.

    Frankfurt-Singapur-Sydney üzerinden Yeni Zelanda. Hatta 28 Kasım'da başlayan yolculuğumun büyük bir bölümü havada geçtiğinden giderken 29 Kasım'ı atlamış ve yaşamamış olmuştum.

    Wellington havalimanında pasaport kontrolünden geçerken genç kadın polis hayranlıkla önce pasaportumu ve daha sonra da beni inceleyerek, "Biliyor musunuz hayatımda ilk kez bir Türk pasaportu ile karşılaştım. Harika bir duygu. Damgalamak benim için bir onur olacak ve bunu erkek arkadaşıma anlatacağım" demişti.

    Gümrükten geçerken de gümrük memuru deklare edeceğim bir şey oyup olmadığını sorunca pasaportumu vermiş ve "Yeni Zelanda'ya hoş geldiniz. Buyurun geçin" sözleriyle karşılaşmıştım.

    Jet lag durumunda bindiğim taksi ile otelime giderken şoför Türk olduğumu öğrenince bana Mustafa Kemal Atatürk'ün askerlik dehasını anlatmaya başlamış ve büyük amcasının Gelibolu'da yaralandığını itiraf etmişti.

    Otele gitmeden önce gala için akreditasyon ofisine uğradığımda ise gerek yönetmen Peter Jackson ve oyuncularla teke tek röportajlar listesinde kendimi ilk sırada görünce şaşırmış ve "Yeni Zelanda'da Türk gazeteci olarak ayrıcalıklığım" olduğu bana basın sorumlusu tarafından iletilmişti.

    Otelde oda anahtarım verilirken müdür bana coşku ile yüzde 35 indirim yaptıklarını söylerken bir Anzak selamı çakmış ve arkamdan "Gelecek yıl Gelibolu'da olacağım. Şimdiden inanılmaz heyecanlıyım" demişti.

    O gece resepsiyon oldu. Beni 7. masaya oturtmuşlardı. Avrupa'dan gelen gazeteciler ve ben uykusuzluktan perişandık ama birden Maori yerlilerinin "Haka" dansı ile kendimize geldik. Masamda iki bakan ve eşleri vardı. Biri Balıkçılık Bakanı diğeri ise Dış Ticaret Bakanıydı. Türk olduğum ortaya çıkınca diğer gazeteciler egoistçe unutuldu ve ben ön plana çıktım. Konu elbette Çanakkale Savaşı'ydı.

    Balıkçılık Bakanı bana dönerek, "Birazdan Başbakanımız Helen Clark buraya gelecek. Sizi tanıştırmak isterim. Eminim O'da sizinle tanışınca mutlu olacak" demişti.

    Başbakan Helen Clark geldi. Kimse onu kapılarda karşılamadı. Doğruca  sahneye çıktı. Önce Maori dili ile konuştu, sonra İngilizce "Yüzüklerin Efendisi" filminin üçüncüsü ile ilgili bilgiler verirken eserin Yeni Zelanda'nın tanıtımı ile ilgili önemini yansıttı.

    Kadın devlet adamı sahneden indikten sonra yanında yardımcısı David ile birlikte doğruca bizim masaya geldi ve bana Türkçe olarak "Wellington'a hoş geldiniz" dedi. Ardından büyük dayısının Anzak ordusunda savaşırken Çanakkale'de yaşamını yitirdiğini ve mezarını ziyaret etmek için 85. yıldönümünde Gelibolu'ya gittiğini belirtti.

    Ertesi sabah beni Başbakanlık'ta sabah kahvaltısına beklediğini de söyleyerek basın sözcüsünün bana ayrıntıları anlatacağı bilgisini verdi.

    Sabah taksiye atlayıp Başbakanlık sarayına gittim. Resepsiyonda adımı verdim. Ceketime adımı taşıyan bir kimlik yapıştırdılar, sonra da "Şimdi ileride ki asansöre binin 9. kata çıkın Başbakanımız sizi karşılayacak" dediler.

    Ne bir eskort ne bir koruma. Gerçekten Helen Clark beni tek başına karşıladı. Yaklaşık 1.5 saat yanında kaldım. Bana, "Bu dünyaya başka bir Atatürk gelmedi maalesef" itirafında bulundu. "Yoksa şimdi Ortadoğu'da büyük krizler (Irak) yaşanmaz. Bölgede barış rüzgarları eserdi. Çok yazık" eklemesi yaptı.

    Beni uğurlarken şunları söyledi:

    "Türk olmakla lütfen gurur duyun. Çünkü dünya Atatürk gibi bir liderin yokluğunun sıkıntısını çekiyor. Ülkem ile Türkiye arasındaki sıkı ve kopmayacak bağlar Atatürk'ün 1935 yılındaki muhteşem sözleriyle perçinleşmiştir. Yeni Zelanda'nın var olmasının ruhunu okşamıştır.

    Düşünebiliyor musunuz bir lider düşmanından 'kahramanlar' olarak söz edebiliyor. Bu müthiş bir insanlık, bir uygarlık anlayışı ve ders kitaplarımızın başında gelir.

    Her Yeni Zelandalı bunu daha ilkokulda ezbere bilir: 'Uzak memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar: Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içerisinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içerisindeler ve huzur içerisinde uyuyacaklardır. Bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır'

    Bu sözler Yeni Zelanda'nın dünya görüşünde çok etki yaratmıştır. Türkiye ve Yeni Zelanda coğrafi açıdan birbirlerine inanılmaz uzaklardır ama kalpleri birbirlerine öylesine yakınlardır ki!

    Bizim tarihimizde Türklerin yeri başkadır. Yeni Zelanda Anzak'larla olgunlaşmış Türkiye Cumhuriyeti de bu savaşla doğuşunun tohumlarını atmıştır. Dünyanın en acımasız savaşında taraflar birbirlerine öncelikle saygı göstermişler birbirleri ile gereğinde gıda ve malzeme bile paylaşmışlardır."

    Başbakan Helen Clark beni uğurlarken öğle yemeğini Wellington'un o dönemdeki büyükelçimiz Ünal Savaşlı ile birlikte yiyeceğimizi ve ülkemizin Wellington'da bir parçası olan ve bire bir Gelibolu'daki çıkartma koyunun temsili "Atatürk'ü Anma Parkı"nı gezdireceğini duyurdu.

    Büyükelçi Ünal Maraşlı ile o temsili koya gittik. Burada bir Atatürk büstü ve altında Çanakkale'den getirilen toprak dışında yine ulu önderin Anzak'lar için söylediği sözlerin yer aldığı mermer yazıt vardı.

    Kısacası mesleğim gereği onlarca ülke gezdim, dolaştım hiçbirinde bir Türk olarak Yeni Zelanda'da gördüğüm itibarı, yakınlığı, onuru başka bir ülkede görmedim diyebilirim.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow