Türkiye'nin 49 yıllık "24 Nisan" tezleri
Her yıl 24 Nisan hem Türkiye, hem Ermeni toplumu için dönüm noktası oldu. Ankara yönetimi, diaspora Ermenileri'nin yurtdışındaki faaliyetleriyle hangi ülkenin soykırımı kabul edip etmeyeceğine gözünü çevirirken, Ermeni toplumunun anavatanlarından kopartılan üyeleri Türkiye siyasetinin tutumunda değişiklik beklediler tam 49 yıl boyunca…
1915’ten 50 yıl sonra yaşanan acıların ilk kez uluslararası platforma taşındığı 1965 yılında Ermeni toplumu, II. Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudi’nin katledilmesi ardından Polonyalı Yahudi avukat Raphael Lemkin’in Ermeniler için de geçerli olmasını isteyerek yarattığı “soykırım” kelimesinin kabul edilmesini isterken Türkiye hem siyasetçisi hem medyası ile yarattığı argümanlarını uzun yıllar değiştirmedi.
“Sözde soykırım” ifadesi nasıl yaratıldı?
Türkiye ile Ermeniler arasındaki soykırım tartışması ilk kez 1965’te başladığı için “sözde” kullanımı da aynı yıl başladı. Cumhuriyet gazetesinde başlayan kullanım zamanla medyanın geneline yayıldı.
“Türkiye'de -sözde- Ermeni katliamı”nın 50. yıldönümünü anmak için, Beyrut'ta büyük bir gösteri tertip edilmiştir. Bu gösteri 24 Nisan 1965 günü yapılacaktır. Lübnan Hükümeti: Beyrut'taki Türkiye Büyükelçiliğinin de uyarısını ve sokaklarda yapılacak gösterileri engelleyeceğini açıklamıştır...
- Kimdir bu matem törenlerini hortlatanlar?
- Başta Mısır Lideri Nasır, Sonra Başpapaz Makarios ve yardakçısı Yunan Hükümetidir.
Her fırsatta, Türkiye ve Türkler hakkında, dünyanın dört bucağında tahrik ve teşvike bulunanlar, hep bunlardır. Beyrut'taki Ortodoks Rum Kilisesinin bu törenlere katılmak için yukarıdan aldığı talimat da ortadadır.
- Ne yapmak istiyor bunlar?
- Dünyaya; Türklerin hunhar, vahşi, katil kişiler oldukları fikrini yaymak. Bundan daha mükemmel fırsat ele geçer mi? İşte ortada 24 Nisan 1915.” – Sadık Atak / Cumhuriyet
Hiç bitmeyen dış mihrak arayışı
Ankara’nın en önemli tezlerden biri soykırım çıkışının “dış mihrak”lı oluşuydu. Dönemin yani 1965’in bakış açısına göre soykırım tartışmasının başlamasının arkasında Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan vardı.
“Türkiye’de eski yıllarda Ermenilerin nasıl hunharca katledildikleri anlatılacak, böylece dünya umumi efkarına “Türk vahşeti” misallerle gösterilmek istenilecektir. “Ermeniler alet edilerek ortaya çıkarılan bu propagandanın sıklet merkezinin Yunanistan olduğu, olayları dikkatle takip eden herkes tarafından ifade edilmektedir. Çünkü Kıbrıs olayları vesilesiyle dünya umumi efkarında Ada’da Türklere karşı girişilen barbarca hareketler büyük akisler uyandırmıştır. Şimdi dünya milletlerinin gözleri bu noktaya kaydığı için, erişilmez bir küstahlıkla Yunan’lılar eski defterleri karıştırmaya başlamışlardır.” Cüneyt Arcayürek – Hürriyet
Bir başka "24 Nisan" klasiği: Bağlılık mesajları
Aynı yazıda yer alan “Çalışkan, bilgili vatandaşlık görevini yapan Türk vatandaşı Ermeniler'in böyle bir kampanyadan üzüntü duymamaları imkânsızdır” sözlerinin ardından Türkiye’deki Ermeni toplumunun önce önde gelenlerinden gazetelere bağlılık mektupları yazılacak, ardındansa dünyada ilk kez Ermeni diasporasının soykırım ifadesini uluslararası platforma taşıdığı gün 24 Nisan’da Taksim Anıtı’na çelenk konulacaktı.
“Büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp “Ermeniler ırkan Kürttür. Kürtlerse Türklüğün bir dalıdır” derdi. Yaşayışları ile, düşünceleri ile, eğlenişleri ile Gökalp’i doğrulamıyorlar mı? Hele Taksim Meydanı’ndaki Atatürk anıtına koydukları çelenge yazılmış satırlar, gözyaşartıcı güzelliğini ancak sıcak bir kalpten bir Türk kalbinden alabilir. ” – Akbaba Dergisi
“Millet-i Sadıka” üzerinden Rumlara "Ya sev ya terket"
Türkiye Ermeni toplumundan anıta konulan çelenk Ankara ve medyada öyle bir beğeni yaratmıştı ki sonunda fatura yine soykırım tartışmasını çıkarttığı öne sürülen Rumlara kesildi. Ermenilerin Osmanlı döneminde de “millet-i sadıka” oldukları hatırlatılarak…
“24 Nisan’da Lübnan’da Ermeniler Türkiye aleyhine gösteri yaparlarken İstanbul Ermenileri Cumhuriyet anıtı önünde: “Biz Türküz ve Atatürk çocuklarıyız. Aleyhteki propagandaları nefretle karşılıyoruz. Müslüman kardeşlerimizle kader birliği içindeyiz” demişler, anıta muhteşem bir çelenk koymuşlardır.
….
Buna karşılık İstanbul Rumlarından ne haber?
Bir buçuk seneden beri Kıbrıs’ta masum Türkler alçakça öldürülüyorlar, açlığa mahkum ediliyorlar, ne Türkiye’yi bir Rum ne de onları temsil eden Patrik bu cinayetler aleyhinde değildirler, onların Ermeni vatandaşlarımızın asil hareketlerine benzeyen bir hareketleriyle karşılaşmak mümkün olmadı.
…
Türkiyeli Rumlarda Türk vatandaşlığı duygusu candan değilse, Türkleri sevmiyorlarsa, Türk milletinin ıstırabını ve sevincini gönüllerinde duymuyorlarsa burada niçin duruyorlar? Niçin sevdikleri yere gitmiyorlar?” – Kadircan Kaflı / Tercüman
“Ama onlar daha çok öldürdü" tezi
Fakat bazı gazetelere göre bu adımlar da yeterli değildi. 1965 yılında Yeni Gazete, bugün de çok sık kullanılan bir başka tezi, soykırıma karşı “Ermeni mezalimi”ni gündeme getiriyordu:
“Ermenilerin İstiklal Harbi'ne takaddüm eden yıllarda Anadolu’da Türklere yapmış oldukları katliamın bir bilançosu çıkarılacak olursa neticede Ermenilerin Türklere borçlu çıkacaklarına hiç şüphe yoktur.”
1965’ten de "Fransa kendine baksın" çıkışı
Bir başka tartışma konusu ise her zaman konunun uluslararası platforma yansıyışı üzerine oldu. Özellikle de Fransa’nın tutumu. O günlerde de Le Monde’da Frederix Feydit imzalı haber Türkiye basınının hedefindeydi. Tabi o zamanlar Fransızlar'a henüz Cezayir olayları konuşulmadığı için sömürgecilik yılları hatırlatılıyordu.
“Frederix Feydit’in Ermeniler ve Türkler hakkında bütün söyledikleri doğru olsa, unutmamamız lazımdır ki, Fransız esir tüccarlarının Afrika’nın Benin Körfezi’nden alıp da Amerika’ya naklederken Karayip Denizi’ne ölü olarak döktükleri insanların miktarı, bugün yeryüzündeki Ermeni kavminden hiç değilse on misli fazladır.” – Cihad Baran / Ulus
“Türkiye'deki Ermeniler huzur içinde" anlayışı
Belki bugün de Ankara’nın bakışını en iyi özetleyen söz de yine 1965’te bir siyasetçinin o dönem Başbakan Yardımcısı olan Süleyman Demirel tarafından ifade edilmişti:
“Bizim Ermeni vatandaşlarımız huzur ve refah içindedir ve bunu teyit etmişlerdir”
* 2015’ten 50 yıl önce, 1915’ten 50 yıl sonra “1965” adlı kitaptan derlenmiştir. Kitapla ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayınız.