MAZLUMDER'den "Mavi Marmara" tepkisi
Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak Türkiye ile İsrail arasındaki tazminat görüşmelerine tepki gösteren MAZLUMDER, "Özür ve tazminat karşılığı İsrailli saldırganlara yargı bağışıklığı sağlamak Anayasa’yı ve uluslararası sözleşmeleri açıkça çiğnemektir" açıklamasında bulundu.
İsrail'in, 31 Mayıs 2010 tarihinde Akdeniz'in uluslararası sularında, yükü ve yolcuları sivil olan insani yardım gemisi Mavi Marmara'ya yönelik gerçekleştirdiği saldırıya ilişkin dilediği "özür" ve iki devletin Âdem-i Mesuliyet konusunda mutabakata varmaları üzerine, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL bir basın açıklaması yaptı.
Açıklamada şöyle denildi: "31 Mayıs 2010 tarihinde, Akdeniz'in uluslararası sularında, yükü ve yolcuları sivil insani yardım gemisi Mavi Marmara'ya İsrail'in gerçekleştirdiği saldırı sonrası Türkiye-İsrail ilişkileri neredeyse durma noktasına geldi. Yakın zamanda, ABD başkanının cep telefonundan Türkiye'deki mevkidaşını arayan İsrail başbakanından gelen özür nedeniyle iki ülke yetkilileri ilişkilerin normale dönmesi yolunda görüşmeler yapmaya başladılar.
Türkiye, saldırının akabinde İsrail ile ilişkilerin normale dönmesini üç şarta bağladığını açıklamıştı; bu şartlar; özür, tazminat ve Gazze'ye uygulanan ambargonun kaldırılmasıydı. Başbakanlığın resmi sitesi iki başbakanın görüşmesinin detaylarını, tarafların özür, tazminat, ambargonun kaldırılması ve âdem-i mesuliyet konusunda mutabakata vardıkları şeklinde kamuoyuna duyurdu.
Ambargonun kaldırıldığı konusu tek taraflı beyana ve herhangi bir denetime bağlanmamış olmasına rağmen Türkiye tarafından yeterli bulundu. Açıklama, Türkiye'nin üç yıldır büyük bir kararlılıkla direttiği üç şartın yerine getirildiğinden bahsediyor ama şimdiye dek dile getirilmeyen dördüncü şart olan âdem-i mesuliyetin kim tarafından masaya getirildiğine ve ne demek olduğuna açıklık getirmiyordu.
Son günlerde kamuoyunda ve basında, iki devletin karşılıklı anlaşması yoluyla faillerin ceza yargılamalarından bağışık tutulacağı haberleri yer almaktadır. Bilinmelidir ki, Mavi Marmara baskını sırasında saldırganın gerçekleştirdiği fiiller, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve yine Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre insanlığa karşı suç niteliğindedir.
Mağdurlar adına hareket eden avukatlar da zaten bu suçlamalarla Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde ve Türkiye Mahkemeleri nezdinde davalar açtılar. Her iki ülke hükümetinin yapacağı "Tazminata karşılık yargı bağışıklığı" anlaşmasının parlamentolardan geçirilerek uluslararası antlaşma formatına sokulacağı, böylece Anayasa 90. Md'ye atfen faillerin yargı bağışıklığı kazanmak suretiyle cezasız bırakılacağı iddia edilmektedir. Bu, ne everensel hukuk kurallarıyla ne anayasanın kendisiyle ne de ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmaktadır.
Her şeyden evvel ceza hukuku bakımından "kişiye özel ya da belli bir meseleye özel ceza ya da ceza bağışıklığı" hükmü TCK'nın kanun önünde eşitliği düzenleyen 3. Maddesine açıkça aykırıdır. Bununla beraber ceza hukuku "kişinin değil fiilin" suç tanımına uyup uymadığıyla ilgilenir.
Fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi için hukuka aykırılık unsurunu taşıması zorunludur. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hiç bir sebep ise failin şahsı ile ilgili değildir. Saldırı sorumlularının Türkiye'de yasama ya da diplomatik dokunulmazlıkları da bulunmamaktadır.
Böyle olduğu kabul edilse dahi kişilerin insanlığa karşı suç anlamındaki eylemlerinin dokunulmazlık zırhı sayesinde cezasız kalamayacağı hususu TCK'nın ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin mutabakatıdır. Ayrıca Türkiye'nin taraf olduğu pek çok sözleşmede, yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı kapsamında devletin üzerine pozitif yükümlülük yüklenmiştir.
Özetle söyleyecek olursak; saldırganlar için âdem-i mesuliyet anlamı taşıyacak herhangi bir uluslararası anlaşma, iddia edildiği gibi Anayasa 90. Maddesi gereği Türkiye mahkemelerinin elini bağlamayacak, bilakis 90. Md. amir hükmü temel haklara dair sözleşmelere öncelik tanıdığı için mahkemelerin söz konusu sözleşmelere tabi çalışma zorunluluğu kalmaya devam edecektir; yani imzalanacağı iddia edilen böylesi bir anlaşma ne hukukun evrensel ilkelerine, ne uluslararası sözleşmelere ne de yürürlükteki anayasaya uyacağı için abesle iştigal dışında bir anlam taşımayacaktır.
Özür ve Tazminat karşılığı İsrailli saldırganlara yargı bağışıklığı sağlamak, her ne cinayet ve hukuksuzluk işlerse işlesin İsrail'in dokunulmazlığa sahip olduğu şeklindeki inancın Türkiye eliyle tahkim edilmesi demektir. Türkiye'nin devlet olarak sorumluluğu kendi vatandaşlarının ve insanların can, mal ve haysiyet güvenliğini sağlamaktır, İsrail'in uluslararası ortamlarda ABD ve İngiltere korumasıyla sahip olduğu kötü şöhreti parlatmak değil. MAZLUMDER insanlık dışı bu saldırının sorumlularının yargı önünde hesap vermesinin ve katiller ile mücrimleri yargı önünden kaçırmak isteyenlerin takipçisidir."