Komisyon medya patronlarını dinledi
TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu, gazete patronlarını dinledi.
Sabah Gazetesi'nin eski sahibi Dinç Bilgin, gazeteci bir ailenin çocuğu olduğunu ve kendisinin de 1960'dan beri gazetecilik yaptığını belirterek, bütün darbeleri yaşadığını söyledi.
28 Şubat'a giden günlerde 4 ulusal ve bir yerel gazete, 40 yakın dergi ve 2 ulusal televizyon kanalının sahibi olduğunu hatırlatan Bilgin, "talihsiz bir bankacılık serüveni yaşadığını", 2001 yılında tutuklandığını, ancak hiçbir hüküm giymeden 11 ay çete kurma suçundan tutuklu kaldığını söyledi. Bilgin, 2000 yılından sonra bütün mal varlığını kaybettiğini, emekli eski gazeteci olduğunu ifade etti.
28 Şubat dönemine gelinen günlerde Türkiye'nin en büyük iki basın kuruluşundan birinin patronu olduğunu dile getiren Bilgin, "Büyük servetim, her şeyim vardı. 28 Şubat sonrasında hiçbir şeyim kalmadı. O döneme gelmeden önce basında inanılmaz güçlü bir rekabet sürüyordu. Doğan ile benim grubum arasında promosyon savaşları vardı. Bu iş siyasi arenaya da sirayet etti. Grup olarak DYP'ye destek olduk, Doğan Grubu da ANAP'a...Basının işlevi o tarihte bozulmaya başladı. Bir gazetenin dağıtımını yapmaktan vazgeçtiğimiz doğrudur; Akşam Gazetesi... Büyük televizyon promosyonu vardı. Biz mali sorumluluk altında kalmamak için almadık. Bunun siyasi yönü yok" dedi.
AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel'in "Medya patronu olarak banka işlerine niye, nasıl girdiniz? Yarıştan dolayı mı yoksa finansman açığınızı kapatmak için mi girdiniz?" sorusuna karşılık Bilgin, "Bankası olmayan gazete patronu yoktu o zaman. 28 Şubat'ta banka sahibi olmadım, ondan çok sonradır. İhaleyi alan da ben değildim. Güneş Taner pek doğru bilgi vermemiş. Ben sonradan ihaleyi alan Cavit Çağlar'a, büyük hata yaparak ortak oldum. Bankasının kötü durumda olduğu bana söylenmedi" diye konuştu.
"Büyük suikasta maruz kaldık"
Etibank'ta generallerin görev alma nedenine ilişkin soruya Bilgin, "Vural Beyazıt vardı, başka generaller yoktu. Rasyonel, akılcı bir gerekçe söyleyemem. Vural Beyazıt, rahmetli Ercan Arıklı'nın dostuydu, onun tavsiyesiyle yönetime aldık. Zamanın ruhu o tarihte farklıydı. Hataydı bana göre..."karşılığını verdi.
Bilgin, kendi medya grubunda çalışan bazı gazetecilerin yüksek ücretlerle transfer olması, bunlar arasında Fatih Çekirge'nin transfer ücretinin sorulması üzerine, "Abartı var ama doğrudur. Kıyasıya rekabet halindeydik. Grup olarak büyümüştük, büyük reklam gelirlerine varmıştık. Büyük İstanbul sermayesi de bizim rekabetimizden hoşlanmıyordu; 'oturup konuşun, kavga etmeyin, uslu çocuk olun' diyorlardı. Ben yaramaz çocuktum. Manşetleri ortak atma, önceden hazırlama olmadı. Ama rekabeti durdurduk. Fatih Çekirge Ankara temsilcimizdi; Uzanlar gazete çıkarınca oraya geçmek istedi. Geçmemesi için maddi imkan sunduğumuz doğru. Çekirge söylenin çok üstünde bir rakamla transfer oldu. Benim duyduğum 5 milyon dolardı"diye konuştu.
"Kendi yanında çalışan Zafer Mutlu'nun nasıl gazete sahibi olduğu" sorusuna karşılık Bilgin, iyi bir işveren olduğunu ve arkadaşlarına büyük imkan sağladığını belirterek, "Benim fakirleşmem bir büyük talihsizlik. Sabah Grubu olarak büyük suikasta maruz kaldık. Kim yaptı, onu bilemem. Biçilen görevi yapmayacağımız, yapmadığımız....Bir miktar onun da etkisi vardır. Ankara'ya sık gelen, siyasi lobi yapan gazete patronu değildim. Eğlenerek gazete yapan biriydim. Askerlerle hiç ilişkim olmadı. Genelkurmay'a gidip gelen, kuvvet komutanlarını tanıyan biri değildim. İstanbul Orduevi'ne bile gitmedim" dedi.
"Bana telkin yapılmadı, mektup yazılmadı"
Bilgin, gazetecilerin işlerine niçin son verildiği sorusuna karşılık şöyle konuştu:
"Hiçbirinin işlerine son verilmedi. Bir kez Genelkurmay'a davet edildim. Karadayı ile görüştüm, bir odaya alındım, orada Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak ile pek hoş olmayan 15-20 dakika geçirdim. Sabah Grubu'ndaki yazarlarla ilgili şikayetlerini söylediler. Bana bir bülten gösterdiler. Askerlere servis edilen bülteni gösterdiler. Yazarların yazısının altında 'aslında şunu demek istiyor' şeklinde notlar vardı. Gazetenin böyle okunmasının doğru olmadığını söyledim. Onlar Türk ordusunun geleneklerinde söz edip ben de karşılık verince aramızda tatsız bir hava oluştu. Yemekte Allah'tan Özkasnak yoktu. Havadan sudan konuşarak çıktım oradan. Gazetecilerin işten atılmasına ilişkin telkin yapılmadı, bana mektup yazılmadı. Genelde o tür işler Ankara büroları kanalıyla gelirdi. Bana manşet telkini yapılmadı. Bilgin, Mesut Yılmaz'a "Beni bankaya ortak et" isteğinde bulunmadığını vurgulayarak, "İhaleyi almak için Cavit Çağlar'ın baskı yapıp yapmadığını bilmiyorum ama yapmış olabilir. En büyük talihsizliğim Etibank'tır. Bir gece Cavit Çağlar beni aradı, aramızda o zamana kadar iyi değildi, 'Etibank'ı aldım, ortak olmanı istiyorum' dedi. Kendisine, 'benim uykumu kaçırma' dedim sonra o hikayeyi unuttum. Gazetede söylediğimde 'aman patron yapalım' dediler. Burnumuzu soktuk" dedi.
Bir soru üzerine "Tansu Çiller'in DYP'sini destek olduklarını" ifade eden Bilgin, şöyle devam etti:
"Garip bir Türkiye olmuştu. Özelleştirmeler yapılıyordu, elektrik dağıtımında Trakya bir medya grubuna, Bursa bir başka medya kuruluşuna veriliyordu, kamu kaynakları böyle veriliyordu. Medya kuruluşları kamu ihalelerine girip alıyorlardı, doğru ya da yanlış. Ben o dönemde Sabah Grubu olarak bunun dışında durdum, hiçbir kamu ihalesine girmedik. Etik olarak çok büyük yanlışlar vardı. Basının bu tür işlere girmemesi gerekiyordu. Salt gazetecilik olmalıydı işi. Sadece işim basın iken halim çok iyiydi, başka işlere burnumu sokunca sıfırlandım. Türkiye'nin ayarı kaçmıştı. Basın 4. güç olmaktan çıkıp, kendisini 2. ve 3. güç haline getirmişti. İhale peşinde koşmadık, zaten almadık da... Etibank faciası dışında bu tür işlere girmedim, girilmesine karşıyım. Gazeteler salt gazetecilikle meşgul olmalı, kamuyla ilişkileri olmamalı ki gerçek gazetecilik yapsınlar."
"Türkiye koptu biz de koptuk"
Bilgin, 28 Şubat sürecine yönelik bir soruyu yanıtlarken, o dönem Türkiye'nin farklı olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Türkiye koptu, gazeteciler olarak biz de koptuk. O zamanki Türkiye başka Türkiye'ydi. O zaman başbakanlar faklıydı. Şimdiki gibi Başbakan olsaydı, şimdiki gibi Meclis olsaydı, böyle komisyon kurup darbeleri araştıracak Meclis olsaydı, Türkiye'nin başına bunlar gelmezdi. Yeter derecede demokrat, cesur olmadığımız doğru, buna sağduyu demek çok ayıp olur. O zamanı bir hatırlayın. O zamanki Türkiye'yi hatırlayın. Bırakın Genelkurmay başkanlarınınkini, üst düzeylerin beyanatı ortalığı inletirdi. O tarihte demokrat, cesur, askeri darbelerle kavga eden basın çıkmadı. Uzlaşmak basının işine geldi. O tarihte bütün müesseseleriyle iş sakata varmıştı. Basın da kendini soyutlayamadı. Daha kahramanca davranabilir miydim emin değilim ama davranmalıydım. O günkü iklim, yalnız asker değil, bir de yargı vardı. Hatırlayın o tarihte başsavcıları, savcıları...Kahramanca direnmeliydi ama sonuç alır mıydı pek emin değilim. "
Bilgin, "O dönemde maddi durumu en iyi olan sizdiniz. Sizi basındaki birlikteliğe iten kuvvet neydi?" sorusuna, "Komisyonun araştırdığı kuvvet o... Sorumluluğu başkasına atamam. Rahat etmek, daha çok Avrupa'ya gitmek, teknelere binmek...Tehditlerden uzak kalmak da var" karşılığını verdi. "Bu tehditlerin kaynağı kim?" sorusuna karşılık Bilgin, "Türkiye'deki genel hava....Sivil askeri vesayet... Hepsi var içinde" dedi.
Bilgin, geçmişin en başarılı gazete patronu olduğunu, Yeni Asır'ın 1985 yılındaki satışının 120 bine çıktığına ve bunun bir gazete için çok önemli olduğuna işaret ederek, "parasını medya işinden kazandığını" belirtti. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in "helale haram katınca bereketi olmuyor' sözlerine, "Aynen..." karşılığını verirken Şemdin Sakık'ın bazı gazetecilerin işten çıkarılmaları ile ilgili ifadelerine, "Benim açımdan da utanç vericiydi" dedi.