hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    İyi ki Varsın

    İyi ki Varsın
    expand

    CNN TÜRK'te, Tanem Sivar umut dolu başarı öykülerini İyi ki Varsın’da anlatıyor. “İyi ki Varsın”ın en çarpıcı hikayelerinden birisi de Erbakan Malkoç’a ait.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Erbakan Malkoç yaptığı işle fark yaratan, hayata fark katan büyük bir hayalperest. Bir o kadar da inatçı. Bu belki de hayattaki en büyük şansı. Çünkü inatçılığı ve yenilgiyi kabul etmemesi sayesinde büyük başarıların altına imzasını atmış. Bu yüzden ‘İyi ki varsın’ denilecek insanlardan. Özellikle masallara inanmayan büyükler için, her satırını binbir emekle yazdığı kendi masalıyla tek başına bir hayat dersi gibi.

    İlk hayali tamirci çırağı olmakmış, oradan başlayıp tüm hayallerini birer birer gerçeğe dönüştürmüş. 10 yaşında çırak, 14 yaşında usta ve 40 yaşında, yani şimdi, tasarladığı kişiye özel otomobilleri 35 ülkeye ihraç eden bir işadamı. Müşterileri arasında Suudi Arabistan Kralı da var dünyaca ünlü sanatçılar da. Yaptığı işlerle uluslararası ödüller alıyor. Bu sıradışı hayatın kısa özeti böyle, gerisini kendisinden dinleyelim. 

    Röportaj: TANEM SİVAR

    - Ardahan’da yokluk içinde bir çocukluk ve gençlik geçirmişsiniz, hatta hiç oyuncağınız bile olmamış. Şimdi ise dünyanın sayılı zenginlerine ‘lüks oyuncaklar’ satıyorsunuz. O uçtan bu uca nasıl geldiniz?

    Evet, hiç oyuncağım olmadı. Hayalim de hiç olmadı oyuncakla ilgili. Çünkü bizim doğduğumuz memlekette şartlar çok ağırdı. Elektrik, su yoktu. Annem 12 çocuk doğurmuş, bir kere doktor yüzü görmemiş. Nerede doğduğumu bilmiyorum. Doğum günümü de bilmiyorum. Her zaman söylüyorum, köy çocukları çok çabuk büyürler. Ben de öyle bir çocuktum, çok çabuk büyüdüm.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - İlkokulu 3 yılda bitirmişsiniz, böyle parlak bir geleceğin sinyallerini sanki o daha o yaşlarda vermişsiniz…

    Camı çerçevesi, sobası olmayan bir okuldu. İkinci sınıfta öğretmenlerim yaşıtlarımla aynı seviyede olmadığını fark etti. Milli Eğitim sınavlarına sokarak sınıf atlattılar. Evet, orada sinyalleri vermiştim. Ama zaten benim hayatımda iyi diye bir şey yok, daha iyi diye bir şey var. O yüzden daha o yıllarda okulda en iyisi ben olacağım diye yola çıkmıştım.  Çünkü siz daha iyi olduğunuz zaman, insanlar daha farklı davranıyor.

    - 9 yaşında anne ve babanızı kaybetmiş ve İstanbul’a gelmişsiniz. Kaderinizin değiştiği gün bu mu?

    İlkokul bitti, o yıl annem ve babam rahmetli oldu. Abimler İstanbul’da yaşıyordu. Onların yanına göç ettim. İstanbul’a geldiğimde inanılmaz bir yokluk. Abilerim otomobille hiç alakası olmayan işlerle uğraşıyorlar. Bende de otomobil sevdası var. Öyle bir hale gelmişim ki, sadece otomobillere yakın olayım diye tamirci olayım, çırak olayım istiyorum. Çünkü otomobilleri tanımak istiyorum. Şartlar elvermediği için okul hayatımın duracağı belliydi. ‘Ne yapmak istersin?’ dedi abim. Dedim ki  ‘Tamirci çırağı olmak istiyorum.’ En büyük hayalim bu. Aldı beni bir tamirhaneye götürdü. Abim ‘Para pul vermeyecekler. Burası okul gibi. Meslek öğreneceksin, zanaat öğreneceksin’ dedi. Beni oraya bıraktığında yol param dahi yoktu. Anne yok, baba yok, şehir hayatına dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bir tek hayaliniz var, tamirci çırağı olmak.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Mucitlik günleriniz  başlamış, yaramaz çocuklar için kullanılan ‘İcat çıkarma’ cümlesini sık sık duyar olmuşsunuz. Nasıl başladınız icat çıkarmaya?

    O dönemlerde otomobillerde sağ dikiz aynası bile yoktu. Teknoloji adına, donanım adına, aksesuvar, işlevsellik adına hemen hemen hiçbir şey yok. Bunları görünce, farklı şeyler düşünmeye başladım. Bir anımı anlatayım. Bir gün müşterimiz geliyor.  Aracına radyo teyp monte ediyoruz. Sabah bakıyor radyo teybi yok, çalınmış. Adam bir geliyor morali bozuk. Ustalarımız bir teyp daha satalım mantığında. Böyle olmaması gerekiyor. Bunun bir önlemi olması gerekiyor. Bir kola kutusunu yarıdan kestim. Ortasına bir tane bilye, etrafına civalar, kablolar çıkartarak aracın kapılarına oraya buraya bağlayarak, kornayla birleştirdim. Alarm yaptım. Civayla alarm. Bunu sonradan geliştirerek otomobillere alarm montajı yapmaya başladım. Pinpon toplarıyla merkezi kilit. Silecek mekanizmasıyla otomatik cam. Bir gün dizdim sıralı röleleri peş peşe, ona uzaktan kumandalı bir sistem monte ettik. Bir araca taktım. Araç ağacın orada duruyor. Kumandaya bastım, yürümeye başladı. 91-92’den bahsediyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - İş dünyası disiplininden gelmediğiniz halde, o dünyanın insanları için konfor tasarlıyorsunuz. Ne istediklerini nereden biliyorsunuz?

    En büyük özelliğim, iş yapacağım müşterimi iyi tanıyabilme ve onu iyi analiz edebilmektir. Müşterimiz geliyor, bir şeyler var kafasında ama ifade edemiyor. Biraz onu dinlediğin zaman, biraz da üstüne kendi fikrini ve hayal gücünü koyarsan, yeteneğin ortaya çıkmış oluyor. Bir noktadan sonra artık size öyle bir feyz veriyor ki, onu yapıyorsunuz bu da gerekiyor, bunu yapıyorsunuz şu da gerekiyor diyor ve başka bir boyuta geliyorsunuz. Dünyanın neresinden misafirimiz gelirse gelsin, onunla zaman geçiririm. Onu tanırım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Başa dönersek, çıraklıktan ustalığa geçiş nasıl oldu?

    Ustalarımla çalıştığım dönem, hep ‘mucitlik çıkarma’ diye dayak yiyen ve istenilmeyen bir insandım. ‘Özgür hareket etmek istiyordum ama hep kısıtlanıyordum. “Allahım bana kendi anahtarımla gireceğim bir atölye ver. İcatlarımı rahat rahat yapayım’ derdim. Arkamdan böyle çok sopalar atılarak kovulduğum gün, daha önce iki-üç kere 'Gel ortak çalışalım' diyen bir abimizin yanına gittim. O atölyeye girdiğimde, ‘Ortağız artık’ dedi bana. 14-15 yaşımda 20 metrekarelik bir atölyem oldu. ‘Para kazanayım, patron olayım, büyük işlere imza atayım’ın ötesinde o günkü en büyük hayalim, mucitliklerimi rahat rahat yapabilmekti.

    - 6 yıl süren çıraklıkta hiç ücret almamışsınız, ilk kez o gün mü para kazandınız?

    İlk gün akşama kadar çalıştık. Bana bir para geldi, şaşırdım. ‘Bu ne abi?’ dedim. ‘Bu senin paran’ dedi. ‘Nasıl benim param?’ dedim. ‘Bugünkü işlerden kazandığın para’ dedi. ‘Herhalde şaka yapıyorsun abi’ dedim. O günkü hissiyatımı hakikaten unutamam.

    - O parayla ne yaptınız?

    Beraber uyudum. Çünkü öyle bir param yok. İlk ne yaptım biliyor musunuz? Param olmadığı için trene kaçak biniyordum, çok dayak yiyordum trende. Bir tane iki tane değil, bayağı bir bilet aldım. Hani bu paranın gelişinde sıkıntı olursa en azından gidiş-gelişimi garanti altına alayım istedim.

    - İlklerden söz ederken, tamircilikten tasarımcılığa geçiş nasıl oldu? İlk yaptığınız araç neydi?

    Aslında onun hikayesi çok enteresandır. Yeşilköy’de atölyemiz var. Çok lüks otomobiller geliyor, üzerlerinde inanılmaz değişiklikler yapıyoruz. İyi paralar kazanıyoruz. Bir gün dedim ki, ‘Kişiye özel otomobil üreteceğim’. Topladım abilerimi. Dedim ki, ‘Böyle bir hayalim var, araba üreteceğim’. Abim döndü ‘Ne üretecen ne üretecen?’ dedi. Dedim ki ‘Araba üretecem’. ‘Oğlum sen kafayı mı yedin. Üç kuruş para kazandın, batırmak için yer arıyorsun’ dedi. ’ Ya bu benim hayalim, yapacağız’ dedim. Gelmediler, yalnız kaldım. Yani kötülüklerinden değil, sadece inançsızlıklarından. ‘Hepinizin yolu açık olsun’ dedim. Aldım buraya bir tane araç, kapalı kasa. Camı bile yok. Bildiğiniz kamyon. 4.5 ay içinde yattım. Ortaya çıkan aracı gördüklerinde hepsi şaşırmıştı, ‘Sen yapmış olamazsın’ dediler. Aracı fuara götürdüğümüzde, parayı masaya bırakıp gidenlerin kim olduğunu bulamıyorduk sonradan. Sırf ‘Bizi sıraya yaz, bu araçtan biz de istiyoruz’ diye.

    - Sonra bir durgunluk dönemi var, 9 ay kadar. Neydi sizi o günlerde batmanın eşiğine getiren?

    Tam bu işleri yaparken Türkiye’ye TÜV sistemi geldi. ‘Artık bu işi yapamazsınız’ dediler. Haklılardı da çünkü tip onayı denen, seri tadilat denen belgelere sahip olmanız gerekiyordu. O dönemde bu belgeleri bize verecek kurum yoktu. 8.5-9 ay iş yapamaz hale geldik. Bu belgeleri oluşturana kadar inanın gittiğim her yerden kovuldum. ‘Sen kimsin ki yaptığın arabayı Avrupa’ya satacaksın’ dediler. Ama hayali büyük olan insanın hedefi de büyük oluyor. Ben Avrupa’ya satma hayaliyle yola çıkmıştım. Ve 19 testten yüzde yüz kusursuzlukla geçen tek şirket olduk. Şu anda ürettiğimizin büyük bölümünü Avrupa'ya satıyoruz.

    - Bu kadar büyük hayaller nasıl gerçek oluyor, bir sırrı var mı bu başarının?

    Ülkemizde çok iyi cevherler, çok yetenekli insanlar var. Ama çok çabuk demoralize oluyorlar, en ufak bir engelde tıkanıp kalıyorlar. Çıktığınız yolda taş olabilir, kaya olabilir, önünüz kapanmış olabilir. Dinlenme, duraklama, durma anları olabilir ama hiçbir zaman orada kalmamanız lazım. ‘Ben burada kalacağım artık’ derseniz hedefe ulaşamazsınız.

    - Bu başarıları elde etmenizde size yardımcı olan ,  “İyi ki varsın” diyebileceğiniz kimler var ?

    “İnsan kendi başına hiçbir şeydir. Benim ‘İyi ki varsın’ diyebileceklerim arasında ekibim vardır. İyi ki varlar. İyi ki dünya insanını şaşırtacak işleri beraber yapıyoruz.”

    Erbakan Malkoç Kimdir?

    1975 Ardahan doğumlu. Yönetim Kurulu Başkanı olduğu şirket “Dizayn VIP” adı altında otomobilden otobüse, yattan jete kadar kişiye özel tasarım ve imalat yapıyor. Müşterileri arasında Körfez ülkelerinden krallar, prensler, dünyaca ünlü siyasetçiler, sporcular ve sanatçılar var. İçinde mühendislerin ve görsel tasarımcıların da olduğu 110 kişilik bir ekiple çalışıyor. Yılda 500 araç kapasitesi olan şirket, üretiminin yüzde 95’ini yurtdışına gönderiyor. Geçen yıl ABD’nin teknoloji oskarı olarak bilinen IMA IMPACT zirvesinde Google, Microsoft ve IBM gibi devlerin yanında “Dünyada Otomobil Tasarımında Teknolojiyi En İyi Kullanan Firma Ödülü”nü kazandı. Bir önceki yıl Almanya’da “Avrupa’nın En İyi Otomobil Tasarım Ödülü” ve “Avrupa Kalite Ödülü”nü aldı.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow