İlk F tipi cezaevi mahkumundan ''Piyasa'' kitabı
Yunus Şalış bu ülkede F tipi cezaevine giren ilk mahkûm. 17 yaşındayken yasadışı örgüte üye olmak suçundan 4 sene tutuklu kalmış. Çocuk aklıyla girdiği cezaevinden farklı biri olarak çıkmış…Bu ülkenin her yerinde farklı hikâyeler, farklı acılar var. Ha mutluluklar yok mu? Evet, var ama bunca acının yanında mutluluktan bahsetmek bizim için utanılacak bir şey yapmış olmak demek. Yunus Şalış’ın hikâyesi de acıyı anlatıyor.
Kan davasıyla başlayan kaçma hikâyeleri, Yunus’un 17 yaşında cezaevi ile tanışması… Yunus Salış şimdilerde amatör olarak şiirle, profesyonel olarak ekonomiyle ilgileniyor…
Yunus Şalış kimdir?
1981 yılında, İstanbul Bahçelievler’de doğdum. Beş erkek çocuklu bir ailenin ortancasıyım. Vakti zamanında Siirt’ten kan davası için göçmüş geniş bir ailenin ferdi olarak doğdum. Bütün hayatım Bahçelievler'de geçti. Yani bir bütün İstanbullu sayıyorum kendimi. İstanbul Kürdüyüm ben.
Hapise giriş sürecinden o süreçte yaşanan olaylardan bahseder misiniz?
12 Eylül darbesinin etkilerinin en yoğun yaşandığı bir dönemde, hele ki İstanbul gibi kavganın başkenti olan bir şehirde doğmak, çelişkileri daha yoğun görmeme sebep olacaktı..
12 yaşına kadar Kürt olduğum gerçeği benden ve diğer kardeşlerimden gizlenirdi. Metropolde yaşayan Kürtlerin birçoğu için geçerli bir durumdu bu. 90’lı yılların çalkantısında Kürt hareketinin ivme kazandığı dönemlerde bu gerçekliği öğrendiğimde bir giz aydınlanması yaşadım. İşte bu tecrübe bana etrafımızda bambaşka bizden gizlenmiş şeylerin olduğu fikrini verdi. Bunun üzerine bir okuma-anlama telaşı aldı beni. İşte bu aydınlanmayla lise son sınıf öğrencisiyken, hani Ahmet Kaya linç edilmeye çalışılırken, Türk halkı bir bütün gaza getirilmeye çalışılırken, biz de aynı gazın zıt tesiri altındaydık. Daha 17 yaşındayken Türkiye’de F tipi cezaevine giren siyasi tutuklu oldum.
''Devlet F tipini, nispeten daha aciz ve tecrübesiz bir kişi üzerinden denemek istedi''
F tipi cezaevini ilk tanıyanlardan birisiniz. Orada neler yaşadınız?
İlk tanıyanlardan değilim, direkt ben girdim, benden önce hiç kimse siyasi olarak F tipinde yoktu. Kartal F tipi cezaevinde tek başıma kalıyordum. Benimle gelen iki kişi daha vardı ama her birimiz cezaevinin en uç köşelerine konulmuştuk. Açık ve net olarak devlet F tipini, nispeten daha aciz ve tecrübesiz bir kişi üzerinden denemek istedi. Müthiş bir itirafçılaştırma baskısı vardı. Çok ciddi bir baskı ve çocuk aklı, gerisini siz düşünün. Her şeyi ile cezaevi çok zor bir süreçti. Çocuk olarak cezaevinde olmak, hani şimdi bile baktığımda hala yaşıyor olduğuma şaşırıyorum. Oradan çıkmanın yani kıstırılmışlık hissinden kurtulmanın tek yolu okumaktı. Çok daha sonra ben tahliye olmadan hemen önce, devlet aklı da bu durumun farkına varınca, mahkûm başı 3 kitap bulundurma hakkı diye bir kısıtlama getirdi. Yani mahkûmlara öyle kitap arasında gezinmek de yasaklandı. Yaşın ve tecrübesizliğin verdiği daha ağır durumlar da söz konusuydu. Belki oldukça kötü bir tecrübeydi ama bugün ben olan, bana varan her şey, o gün, o hücrelerin içinde şekillendi.
F tipi cezaevinde bir tutuklu kendini yaktı
Oradaki durumu insanlara anlatabildiniz mi?
Gerçekten bizim toplumumuz değişik bir toplum. Ben İstanbulluyum derken aslında bunu vurgulamak için diyordum, bu toplumu iyi tanıdım. Bu toplumu anlamak çok zor değil bu yüzden, çok karmaşık gelmiyor bana, İstanbul’u bilirseniz her yeri bilirsiniz. Bizim toplum, az önce aynı salonda beraber izlediği filmleri bile birbirine anlatan bir toplumdur. Doğamızda var bu. İlginç ve enteresan gelen her şeyi dikkat çekmek mi yoksa zaten sevdiğimiz için mi bilinmez, kullanırız. Herhalde çocuklukla alakalı olsa gerek. Hep bir ilgi merkezi olma derdi vardır insanın. Bende de bir o kadar ilginç hikâye vardı. Elbette anlatmaya çalıştım ama insanlar, acılarından kendine tutamak yapan canlılardır. Ve gerçekten bir şey çok yaraladıysa, onu gördükçe yaranız daha da büyür. Acı da mutluluk gibi paylaşıldıkça çoğalan bir şeydir. Bu yüzden onunla en iyi baş etmenin yolu umursamamaktır. Bir yerden sonra umursamamayı öğrendim.
Ne kadar kaldınız ve dışarı çıktığınızda hissettiğiniz ilk şey neydi?
4 yıla yakın bir süre yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan cezaevinde yattım. Sadece 4 sene cezaevinde kalmıştım ama çıktığımda bambaşka bir İstanbul ve Türkiye görmüştüm. En basiti internet Türkiye’ye yerleşmişti. Bilgisayarlar en son bıraktığımda Amiga 500 diye bir serideydi. O da koskoca Bahçelievler'de 10 evde vardı, o kadar önemli bir olaydı bilgisayar, o zaman bile bir sosyalleşme aracıydı ama tamamen reel bir sosyalleşmeye sebep oluyordu. Tahliye olduktan sonra devasa bir dünyanın insanların önüne serildiğini gördüm. İletişim teknolojileri o kadar gelişmişti ki, 1 yıl bile her şeyden kopmak için yeterince uzun bir süreyken ben 4 seneye yakın bir süre her şeyden kopmuştum. Hani sudan çıkmış balık cuk oturan bir deyimdi o durum için. Eksik kaldığım yanları gidermekle geçti uzun bir süre. Tabi yaşam dediğimiz bu sıkıntılı sürecin gerçeklerine toslaya toslaya toplamaya çalıştım.
Dipnotları okumakla başladım Kapital'i okumaya
Tüm bu yaşadıklarınızın dışavurumu muydu yazmak? "Piyasa’’ adında bir ekonomi kitabı çıkardınız. Ekonomi hakkında yazmak nereden aklınıza geldi?
Aslında bir dışavurum gibi olsaydı roman yazardım. Hani belki çok kötü bir şair olmama bağlayabiliriz ama iktisat daha farklı, en azından benimki daha değişik bir hikâye. Cezaevine ilk girdiğimde liseden arkadaşlarım kendince destek olmak istiyorlardı. Sonuçta devrimcilikten girmiştim cezaevine, hepsi çok iyi bilirdi yaptığım "iş" her ne olursa olsun iyi yapmak isterdim. Buna istinaden Marks’ın Kapital'ini göndermişlerdi bana. 17 yaşında bir çocuk ve Kapital. Kitabı kaldırmak, kucağımda taşımak bile başlı başına bir dertken o hem mecaz ve hem de gerçek anlamda ağır kitabı okumak neredeyse imkânsızdı. Ama elimde sadece Marks'ın Kapital'i vardı ve tek başıma bir hücrede kalıyordum. Yapacak hiçbir şey yoktu. Mecbur can sıkıntısından ötürü Kapital'i okumaya başladım. İlk okumamda, Kapital'in dipnotlarında aslında Marks'ın çok değişik bir espri anlayışı olduğunu hatta sadece bu espri anlayışıyla bile olduğum yaş grubuna hitap edebildiğini gördüm. Dipnotları okumakla başladım Kapital'i okumaya.
Daha sonra başka mahkûmlar da gelince yanıma hararetli bir Kapital tartışması başlayacağı umuduyla daha sıkı çalışmaya başladım. Ama arkadaşlarla devrimcilikten, Marksistlikten cezaevine girmiş arkadaşlarla karşılaştığımda, Hikmet Kıvılcımlı’nın “Fransız kalmak” deyimini tam idrak ettim. Herkes Fransız sosyalizmini biliyordu sadece. Kimse işin İngilizlerden gelen ekonomi politik ayağıyla ilgilenmiyordu. Ben de liberal yazarların düşüncelerine karşı tez geliştirmek için uğraşmaya başladım.
Sosyalistim ama Marksist değilim
Sosyalist bir kişiliğiniz olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncenizi kitaba yansıttınız mı?
Sosyalizmden kasıt Marksizm değilse zaten yapmaya çalıştığım şey sosyalizmi en azından iktisadi anlamda tekrardan kavramsal düzeyde tartışmaya açmak. Elbette sosyalist mücadele içindeki bütün gözlemlerim, bu ülkedeki solun eksikli yanlarına sebep olan fikirlerin tartışması da var bu kitapta. Bir kere milliyetçilik, yerelcilik bütün Marksist hareketlerde kronik bir durumdur. Neden ulusal kurtuluş mücadeleleri Marksizme meyillidir? Bence tam olarak Marksizmin bu karakterinden ötürü. Marksizm hem totaliterliğe ve hem de milliyetçiliğe sebep olur. Ama hiç birimizin hayalinde totaliter ve milliyetçi bir sosyalizm yoktur. Zaman ile bu yöne kanalize oluruz. Bunun her seferinde aynı sonucu vermesi bir kere Marksizme göre tesadüf olamaz. Benim Marksist sosyalizmden ayrıştığım birçok nokta var. Yani sosyalistim ama Marksist değilim. Bunu ilk kez Türkiye sosyalist hareketinden bir grup ile sohbet esnasında tam da 19 Aralık operasyonundan sonra daha ölüm oruçları devam ederken kavradım. O zaman Türkiyeli sosyalistler F tipi cezaevlerinin kapatılacağına hala inanıyor ve ölüm orucunu bırakmayı ret ediyordu. Yanı başımda insanların ölüm orucunda erimesi ve hiçliğe karışması başlı başına bir büyük bir sıkıntıydı. İnsan psikolojisini alt üst eden bir durumdu. Kendimizce ikna etmek için muhabbet ediyorduk. Artık ölüm orucunun bitmesi gerektiğini, uzamasının yanlış olduğunu anlatıyorduk.
Elbette sosyalizmin etkileri yoğun, yapmaya çalıştığım şey de bu. Birçok eksikli yanı olsa bile yeniden sosyalist bir ekonomi nasıl olmalıdır sorusuna piyasa içinde bir cevap aramadır. Bu bir bütündür. Yani düşünce sistematiğinin genel çizgileri ekonomiyi ele alışımızı, toplumu ele alışımızı ve hatta bir bütün bilimi ele alışımızı etkiler. Bu yüzden diyalektik üzerine, evrim üzerine ve hatta antropoloji üzerine fikirlere de rastlayacak okuyucu bu kitapta.
İktisat bulmaca çözmek gibi bir şey
Bu kitapta diğer ekonomi kitaplarından farklı olarak ne anlatıyorsunuz? Bu bir ders kitabı mı yoksa okuyanlar daha farklı şeyler de bulacak mı?
İktisat oldukça karmaşık hale getirilmiş bir bilim. Ben bu kadar karmaşık olduğunu düşünmüyorum. Bence iktisat bulmaca çözmek gibi bir şey. Oldukça keyifli bir bilim dalıdır. Bu kitap bir kere sadece bir iktisat kitabı değildir. Tarihin iktisadi yönünü, evrimin ekonomik faaliyetlerimizle olan ilişkisini, toplumsallığın nasıl bir organizma olduğunu da anlattığım bir kitaptır. Hatta kadın erkek ilişkisinin, kadının kur yapma alışkanlıklarının bile iktisadi anlamda bir faaliyete sebep olduğunu anlattığım bir kitap.
"Paralel örgüt" operasyonu başladı