Hâkim gülünce sıkıntı olmaz sandım
Cihan Kırmızıgül suskunluğunu bozdu; "Hâkim 'Pardon' filmindeki gibi babacan bakmıştı. Zaten kendi sormuştu 'Poşuyu aksesuvar olarak mı taktın' diye. Tutuklamaz diye düşündüm ama..."
Radikal yazarı Özgür Mumcu, poşu davasıyla sembolleşen Cihan Kırmızıgül ile okulu Galatasaray Üniversitesi nde bir araya geldi.
İşte bir poşuyla 11 yıl hapse mahkum olan Cihan Kırmızıgül'ün anlattıkları;
Tutuklanmadan, gözaltına alınmadan önce nasıl bir hayatın vardı?
Sıradan bir öğrenci hayatı nasılsa benimki de öyleydi. İşte okula git gel falan. Çok ekstra bir şey yoktu. İkinci sınıftaydım tutuklandığımda. Hazırlık sınıfı dahil 2,5 senedir İstanbul’daydım. Sınıf arkadaşlarım bu sene mezun oluyorlar.
Biliyorsun senin davana “poşu davası” da deniyor. Sence davaya “poşu davası” diyenler haklı mı?
Poşu davası denmesinin sebebi... Olaydan sonra bana söyledikleri eyleme katılanların da benim gibi poşu taktığı idi. Eldeki tek delil de o olunca, savcı ve hâkim de poşuyu sorunca, dava poşu davası oldu. İçeride de hücre arkadaşlarım Erhan ve Bilal, Drama Köprüsü şarkısından doğaçlama bir şey uydurdular, “Poşu takmayı Cihan oyun mu sandın” diye.
Seni olay yerine yakın bir yerde otobüs beklerken yakaladılar. Sonra neler oldu?
Hem alınırken hem de arabada darp edildim. Bu darbın raporu da var.Sonra savcılığa götürdüler. Telefonuma kayıtlı öğrenci değişim programı Erasmus’la gelmiş yabancı isimler vardı. Onları sordu kimdir bu “Antuan” diye mesela. Neyse, sonra savcı bana, “Cihan, git iki üç ay yat da aklın başına gelsin, sonra çık, okuluna gidersin” dedi. Buna da çok gülüyorum tabii. Sonra hâkimin karşısına çıktım. O da poşuyu sordu. “Ne olarak takarsın” dedi. Ben de aksesuardır dedim. O da gülerek, “İyi bakalım, git” dedi. O da öyle gülünce bir sıkıntı olmaz diye düşündüm. Ama tutuklandım. Davanın tek sanığı da bendim.
Gözaltına alındığında tutuklanacağını düşünmüş müydün?
Yo, hayır öyle bir şey düşünmemiştim. Zaten hâkim de Pardon filmindeki gibi çok babacan bakmıştı. Dedim ki herhalde tutuklamaz. Zaten kendisi sormuştu poşuyu aksesuvar olarak mı kullanıyorsun diye. Ben de evet demiştim. Hiç tutuklanacağıma ihtimal vermedim.
25 ay tutuklu kaldın. Herhalde ilk duruşmada tahliye edilirim diye umut etmiştin?
İddianame yaklaşık 4 ay sonra açıklandı. Tabii yaşamadan bilemiyorsun tahliye olup olmayacağını. Ama içeridekiler biraz da moral için “Senin dosyanda bir şey yok, ilk celsede çıkarsın” diyorlardı. Ben de öyle düşünüyordum. Ama böyle böyle 1, 2, 3 derken 10 duruşma oldu. Zaten sonuncusunda da ceza aldım.
Hapishanede koşullar nasıldı?
Kötüydü koşullar. Hücrede 3 kişi kalıyorduk. Normalde 10 saat diğerleriyle ortak alanda görüşebilmemiz gerekirken ancak haftada 1 saat görüşebiliyorduk. Zaten onda da toplam 9 kişi görüşebiliyorsunuz. Bir de sürekli disiplin cezası veriyorlardı. Mesela bir hücrede arkadaşlar fazla gelen hoşafı şişeye doldurmuşlar daha sonra yemek için. Gardiyanlar bunu bulup, içinde de üzüm görünce, ‘şarap bu’ diyorlar. Hemen disiplin soruşturması... F tipinde olup da disiplin soruşturması almamak mümkün değil gibi. Boyama kalemi vermiyorlardı. Renkli kalem bile yasak yani. Kantinde neredeyse sadece abur cubur var. O da hapishane yemeklerine alternatif olmuyor. Yemeklerin hepsinin tadı aynı, kuru fasulye de köfte de aynı tatta. Her ihtiyacı kantinden karşılamak gerekiyor. Dışarıdan nevresim ya da çamaşır getirmek mümkün olmuyor. Gözler çok etkileniyor. Gözlerim bozuldu, zaten herkesin bozuluyor. Bir de yemeklerden kaynaklı mide sorunları var. Gardiyanlarda da var aynı rahatsızlık.
Birçok tutuklu öğrenci davası var ancak seninki biraz sembolleşti. Sana gelen desteği nasıl karşıladın?
İlk başlarda böyle ciddi bir kampanyaya dönüşeceğini düşünmedim. En fazla bir iki haber çıkar zannetmiştim. Kampanya büyüdükten sonra da fazla mı kişiselleşti diye biraz kaygı duydum. Neticede tek tutuklu öğrenci ben değilim. Ama çok kıymetli bir şey tabii. Birçok farklı kesimden destek geldi, bunun bütün tutuklular için benzer bir şekilde devam etmesi çok önemli. Özellikle Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin çabaları kamuoyunda bu davaların duyulmasında çok yararlı oldu. İlk duruşmada tahliye olacağımı düşündüğüm için arkadaşlarıma gelmeyin demiştim. Mahkeme salonunda babamla ben vardık sadece, ikincisi de öyleydi. Üçüncü duruşmada yüzlerce insan gelince hâkim de şaşırdı.
İçeridekiler için önce rahatsızlık duymak, sonra da bu rahatsızlığı ortadan kaldırmak için bir şeyler yapmak gerekiyor. Kamuoyunun bu davalardan haberdar olması bile büyük bir moral destek.
Duruşmalardan birinde bir savcı beraatını istemişti. O zaman beraat beklemiş miydin?
Duruşmadan sonra nezarethanede beklerken, herkes beraat alacağımı söyledi. Oradakilerle vedalaştık bile. Karar yüzüme okunmuyor. Tutukluluğun devamı kararını ancak cezaevine gittikten sonra öğrenebildim. Gerçi oradakilerle de vedalaşmıştım. Ama işte, olmadı.
Avukatların soruşturmanın genişletilmesini istedi. Olay yerinde tatbikat ya da kamera kayıtlarının incelenmesini ise mahkeme reddetti, Neye bağlıyorsun bunu?
Buna anlam vermek güç. Özel yetkili mahkemelerin yapısal sorunu bu. Diğer davalarda da böyle. Kronik bir sorun bu. Reddetmesinde özel bir sebep yok bence. Böyle şeylerle uğraşmak istemiyorlar demek ki. Oradan geçen bir Kürt olmam onlar için zaten yeterli delil.
Mahkûmiyet kararını bekliyor muydun?
Çok şaşırmadım. Ellerinde somut bir şey olmamasına rağmen 25 ay yatırdılarsa, ceza da verebilirler diye düşünüyordum. Ama çevremdekiler beraat bekliyordu. Tahliye olunca bu umut artmıştı. Polisin yakalama tutanağında benim molotof atarken görüldüğüme dair bir ibare yok. Polis ancak iki yıl sonra duruşmaya geldi. Önce hatırlamıyorum dedi, sonra hatırladığını iddia etti. Sonra gözünün bebeğini gördüm, oradan tanıdım gibi garip ifadelerde bulundu.
Duruşma öncesi bekleme koşullarından şikâyet ediliyor genelde.
Çağlayan fena değil ama Beşiktaş’taki nezarethane tamamen bir cehennem. Beş adım uzunluğunda bir yerde bütün tutuklular bazen bütün gün beraber bekliyor. 30, bazen 50 kişi. Yorgunluğu iki üç günde geçiyor. Havalandırması yok, kapı kapalı. İnsan bayılmamaya çalışıyor. Duruşmaya hazırlanmak ne demek bunalıp kendini kaybediyor insan.
Tutuklanmadan önce tanımadığın birçok öğrenci seni gıyabında tanıdı. Tahliye olduktan sonra onlarla nasıl bir ilişkin oldu?
Bir ara beni tanıyan bir arkadaşımla konuşurken yanındaki bir öğrenciye “Cihan’ın davası var birkaç gün sonra” dedi. O da “A, Cihan sen misin” diye şaşırınca, “Ne oldu, Deniz Gezmiş gibi birini mi bekliyordun” dedi.
Yargıtay’ın kararı onaması gibi bir risk var, ne düşünüyorsun?
Tutuklandığımda da korkmadım. Her şeye rağmen yine korkmuyorum, kararın da bozulacağını umuyorum. Ama tabii 11 yıl 3 ay ceza almış biriyim neticede. Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Algılamada da zorluk çekiyorum. Olayın merkezinde işin ağırlığını hissedemiyorsun. Bir daha içeri girersem hissederim herhalde.
Hayatına devam ederse mühendis çıkacak
Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisi Kırmızıgül, Kağıthane’de 20 Şubat 2010’da bir markete motolofkokteyli atılmasından saatler sonra, arkadaşını ziyaretten dönerken otobüs durağında gözaltına alındı. Boynunda poşu vardı. Tutuklandı. ‘Terör örgütü üyeliği’nden yargılandı. 25 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldı. Yargılandığı davada 11 yıl hapis cezası aldı. Onanırsa 6 yıl daha cezaevinde kalacak.