Erzurum'dan giden ilk kafilenin yaşadıkları
Erzurum'dan giden ilk kafiledeki Şuşanik M. Dikranyan ve Adelina Mazmanyan'ın anlatımlarına göre şunlar yaşanır:
"İlk kamp kurdukları yer olan Tekederesi'nde sanki bir gelenek yerleşmiş gibidir: Her jandarma bir aileyi seçer ve bu ailenin çardak altında hazıradığı sofraya oturup onlarla birlikte akşam yemeğini yer. Dolayısıyla bu kafile biraz özel bir kafiledir çünkü bir miktar konforlu koşullarda yol alıyordu. Üstelik konvoy Erzincan'a giden ve Teşkilat-ı Mahsusa'nın "kasap taburlarının" denetimi altındaki ölüm tarlalarının bulunduğu kuzey batı yolunu değil Kiğı, Palu'ya giden güneyy batı yolunu kullandı. Üçüncü gün jandarmalarla ilk kafilede yer alan ileri gelenler arasındaki ilişki değişmeye başladı. Yüzbaşı Nusret, kafilenin etrafında dolaşan Kürt eşkiyaları durdurmak için "koruması altındakilerden" kendisine 600 lira vermelerini istedi. Kafile 11 gün sonra Kiğı kazasına, Şoğ köyü yakınlarına geldi ve burada Kürt çeteleri tarafından tehdit edildi.
Mazmanyan'a göre komşu köyün başı Hüsnü Bey 260 lira karşılığında onları kafileyi takip eden Kürtlere karşı bir gece korumayı vaat etti. Bu, kafilenin yağmalandığı ve üç erkeğin -Muşeğyan, Hagop Samuelyan ve Nazaret Keogişyan (Arapkirli)- öldürüldüğü Şoğ köyüdür. Dikranyan sürgün edinlenlerin yaşadığı bu ilk dram sırasında çetecilerin, Ermeni devrimcilerin Van'da halkı katlettiklerini, "ana karnındaki bebekleri çekip çıkardıkları ve genç kadınların namusunu kirlettiklerini" hatırlattıklarını bildirir. Türk basınının yaydığı bu yalan yanlış söylentilerle kendi işledikleri suçları haklı gösteriyorlardı.
Ancak ertesi gün daha beteri olacaktır. Kafile Şoğ'dan çıkıp bir saat yürüdükten sonra sık ağaçlı bir ormandan geçerken tehcir edilenlerin etrafı Teşkilat-ı Mahsusa'nın iki çete lideri, Başköylü Ziya Bey ve Adil Bey (gerçek adı Adil Güzelzade Şerif) komutası altındaki bin Kürt tarafından sarılır. Bu iki lider belli bir miktar para karşılığında Harput'a kadar kafileye eşlik etmeyi önerir. Ziya Bey ve Adil Bey kafileyi yöredeki saldırgan Kürtlerden ve Türklerden korumak üzere Kiğı'dan 50 jandarma getirmeyi de vaat eder. Kısa bir süre sonra birisi bir ıslık çalar. Kafileye öncülük eden jandarma yüzbaşısı Nusret kenara çekilir ve katliam başlar.
Erkekler öldürülür sağ kalan birkaç kadın yüzbaşı Nusret'in arkasına sığınır. Çıplak bırakılan çok sayıda kadın bu halde Nusret'in arkasından gitmeyi reddeder. Bunun üzerine jandarmalar onlara, diğerlerinin, kafilenin katledilen üyelerinin kanlı kıyafetlerini getirirler. Birkaç Kürt hala bir oğlan çocuğuna saldırır. Yaşlı bir adam çocuğu rahat bırakmalarını söyler: "Yazıktır" der, "bırakın onu ben alayım. Neden öldürelim ki? O büyüyecek her türlü işi yapabilecek." Sonunda çocuk kafilenin geri kalanına katılır. Sağ kalanlardan on kadan daha Kürtler tarafından alıkonulur. Alıkonulan kadınlar arasında Nıvart Karagülyan, Mayranuş Ohanyan (o şu anda Diyarbakır bölgesinde bir köyde çeteci Sayın ile birliktedir) ve Vartanuş Mazmanyan da vardı..."
Erzurum Başpiskoposu katliamlar üzerine Validen bir daha bu olaylar yaşanmayacak teminatı alır. 18 Haziran 1915'te ikinci kafile Bayburt'a doğru yola koyulur. Kafileye Yüzbaşı Mutağ ve Nuri komutasındaki yüzlerce jandarma eşlik eder. Bunlar Teşkilat-ı Mahsusa lideri Kemah Kaymakamı Kozukcioğlu Münir'in denetimindedir. 370 ailenin katıldığı 10 bin kişilik bu kafile katliama uğrar ve 2 kişi sağ kurtulur.