hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Dolmabahçe'nin 135 dakikası

    Dolmabahçenin 135 dakikası
    expand

    Hürriyet yazarları Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Ahmet Hakan, 27 Nisan Muhtırasından bir hafta sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Erdoğan arasındaki Dolmabahçe görüşmesinin şifrelerini çözdü.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dolmabahçe’deki Başbakanlık çalışma ofisinde 135 dakika süren baş başa toplantı Türkiye tarihine damgasını vurdu. İşte Hürriyet gazetesinin 4 yazarının "Cumhuriyet tarihinin en iyi saklanan sırrı"na ilişkin yorumları...
     
    BERBEROĞLU: Ertuğrul Bey, Dolmabahçe deyince aklıma birkaç utanç vakası geliyor. Hatırlar mısınız, o gece beni aradınız. Ben de dedim ki askerlerden ‘çıt’ yok. Palavra çıkacak.
    ÖZKÖK: Hatırladım. Herhalde dünya muhtıralar tarihinin ilk teaser’lı muhtırasıydı. Az sonra az sonra, diye bütün gece bekledik.
    ERGİN: Niye öyle bir beklenti oluşmuştu?
    BERBEROĞLU: Metehan (Demir) yüzünden.
    ERGİN: Saat kaçtı, Metehan duyurduğunda?
    BERBEROĞLU: Benim çuvallamamdan 15-20 dakika sonra. 22.30 gibi, kayanın büyüklüğü anlaşılmıştı. Bir kaya düşüyor, büyük kaya kimin kafasına gelecek, belli değildi.
    ERGİN: Düşüş saatini hatırlayan var mı?
    BERBEROĞLU: 23.17...
    ÖZKÖK: Evet. İkinci kadeh şarabımdaydım.
    ERGİN: Ben de o gece 23.00’te yatmıştım.
    ÖZKÖK: O kadar erken?
    ERGİN: Çok yorgundum herhalde.
    HAKAN: Her gece böyle değil yani.
    BERBEROĞLU: Muhtırayı o yemedi ki.
    HAKAN: Sedat’ı tanımaya çalışıyorum.
    ERGİN: Uyuyordum, telefon çaldı. Tam da böyle başucumda. Açtım, Aydın Bey (Doğan). “Haberin var mı, muhtıra gelmiş” dedi. Bir yayın yönetmeni olarak habersiz olmak ve patrondan bildirime muhatap olmak... Neyse.
    BERBEROĞLU: Ahmet sen ne yaşadın o gece?
    HAKAN: Evdeydim, televizyondan takip ettim olayı. Canlı yayına geçtiler, herkesle konuşuyorlar. Beni de aradılar.
    BERBEROĞLU: Nöbetçi yorumcu olarak.
    HAKAN: Ben yorumuma şöyle başladım: Bu bir muhtıradır! Esaslı bir durum olduğuna işaret eden şeyler söyledim.
    ÖZKÖK: Açıklanınca mı ‘muhtıra’ dedin?
    HAKAN: Tabii tabii. Açıklandıktan sonra bunun bir muhtıra olup olmadığı konusunda bir isim konmamıştı. Bunu söyledikten sonra telefonu kapattım, telefonum çaldı. Arayan, dönemin Başbakanlık sözcüsü Akif Beki’ydi. “Muhtıra dememeliydin. Çok yanlış oldu” dedi. “Peki ne diyeceğiz” dedim. “Bildiri denilebilir. Ne olur, bundan sonraki programlarda muhtıra kelimesini kullanma” dedi bana.
    ÖZKÖK: Ben metin gelmeden önce Türk siyaset tarihine bu kadar ağır geçecek bir olay beklemiyordum. Ben gene askerler yaptıkları açıklamalardan bir tanesini daha yapacak, diye bekliyordum.
    BERBEROĞLU: Ankara’daki hava da öyleydi. Genelkurmay Karargâhı’nda kapanmış Paşa, kendi başına çalışıyor. Çalışma saatleri hakkında aşağı yukarı bir fikrimiz de var. Bu olay kadar önemlisi, 27 Nisan’dan bir hafta sonra iki siyasi aktörün bir araya geldiği Dolmabahçe, ki biz de onları yazdık.
    ERGİN: Dolmabahçe’de karşı karşıya geldiklerinde Başbakan Genelkurmay’ın açıklamasına meydan okuyan bir bildiriyi çoktan yayınlamıştı. “Erken seçim kararını alıp Genelkurmay’ın karşısına çıkıyoruz” dedi.
    ÖZKÖK: Bu dosyayı hazırlarken geriye gittim. Birtakım şeyleri yan yana koyduğum zaman, çok ilginç bazı şeyler ortaya çıktı. Bunları tekrar kurgu, senaryo içerisinde bir araya getirdiğimizde çok enteresan bir görüntü belirdi. Ama şu soruyu sormadan da geçemeyeceğim. Bazen, gazeteci olarak yaşadığım bir olayın o an kafamdaki değeriyle, daha sonra ona atfedilen değerler arasında büyük farklar görüyorum. O zaman şöyle düşünüyorum: Acaba tarih dediğimiz şey, olayın kendi önemi kadar, ona atfedilen değerler mi? Bazen hiç ciddiye almadığım olaylar tarih olgusu olarak önüme çıktığında hayretler içerisinde kalıyorum...
    HAKAN: Tarih böyle bir şeydir.
    ÖZKÖK: Ya tarih böyle ya da bizim zekâmız o tarihi anında kavramaya müsait değil.
    HAKAN: En güzel lafı Ömer Çelik etti: “Askeri bildiriyi muhtıraya çevirecek olan da kâğıt parçasına çevirecek olan da o askeri bildiriye muhatap olan iktidarın tutumudur...” Eğer iktidar ona karşı çıkmasaydı, o bir muhtıra olacaktı. Karşı çıkarak kâğıt parçasına çevirdi.
    ERGİN: Genelkurmay’ın iç politikanın karasularına giren konularda yaptığı açıklamaların hiçbiri bu ölçüde bir sarsıntı yaratmamıştı. Burada algıdaki farkı getiren, ilk kez bir hükümetin ertesi gün çıkıp “Biz bu açıklamayı kabul etmiyoruz, bu konular hükümetin, sivil otoritenin yetkisi içindedir” diyerek bir anlamda Genelkurmay’a meydan okumasıydı. 27 Nisan Bildirisi’nde “Gerekenleri de yapacağız” gibi bir ifade var. Hükümet bu karşı çıkışı yapınca ve de Genelkurmay’dan o ‘gereken’ adımlar gelmeyince üstünlük sivil otoriteye geçti. Önemli bir eşik atlandı.
    ÖZKÖK: Bugüne kadar tüm bilgiler, bunu Yaşar Paşa’nın tek başına yazdığı yolundaydı. Ama ben öyle bir bilgiye ulaştım ki bu ‘tek başına yazdı’ tezi, acaba çok doğru değil mi?

    Komutan istirahate çekildi kendisini uyandıramayız

    Ertuğrul Özkök:

    Beymen’deki o odadan telefon açıldığında, Başbakan Erdoğan evinde televizyon seyrediyordu. Anlatılanları dikkatle dinledi ve “Hemen ulaşabildiğiniz askerleri arayıp siteye konmasına mani olmaya çalışın” dedi. Kendisi de özel kalemine Genelkurmay Başkanı’nı araması talimatı verdi.
    Genelkurmay Başkanı’nın konutundaki telefon açıldığında saat 22.58’i gösteriyordu. Bildirinin internet sitesine konmasına sadece 19 dakika kalmıştı. Telefonu açan yaver, çelik gibi bir sesle konuştu:
    “Komutanımız yarın İstanbul’a gideceği için istirahate çekildi”.
    Türk devlet tarihinde belki de ilk defa bir Genelkurmay Başkanı, Başbakan’ın telefonuna çıkmıyordu.
    Saat tam 23.17’de e-muhtıra Genelkurmay internet sitesine konmuştu ve Türkiye artık bunu konuşuyordu.

    Genelkurmay’ın kimyasını o hacker’lar mı bozdu

    Dolmabahçe görüşmesinden bir süre önce, Genelkurmay Başkanlığı’nda ilginç bir olay yaşandı. Büyükanıt’ın yakın arkadaşlarından biri, ailesiyle MSN üzerinden konuşurken, araya bir hacker girerek, ekrana küfürler yazmıştı.
    Bu olay, başta Büyükanıt olmak üzere bütün komutanlarda, telefonlarının da dinlendiği şüphesini doğurmuştu.


    Paşa eliyle ağzımızı kapattı ve susturdu

    Enis Berberoğlu

    22 Temmuz seçiminden üç gün sonra iki gazeteci Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın odasına girdi. Off the record bir konuşmaydı. İşte, o görüşmeden sonra tutulan notlar: Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiye kadar en iyi korunan siyasi sırrı. Yaşanan süreçte, atılan her adımda izini görmek, kokusunu almak... Ama bir türlü adını koyamamak.

    Orgeneral İlker Başbuğ’la görüştük. 27 Nisan Muhtırası’nı sorduğumda, elini avuç içi yüzümüze gelecek şekilde, sinirli bir ifadeyle kaldırdı, tek kelime etmeden konuyu kapattı. İlginç, çünkü eğer muhtıra ve sonrasında yaşanan gelişmeleri benimsiyor olsa, en azından savunur yönde birkaç cümle ederdi. Acaba sürece itirazının emir-komutaya takıldığını mı düşünmek lazım?

    Şu haritaya bak! sanki Yunan kuvvetleri denize dökülmüş gibi
     
    (Yaşar Büyükanıt) masasındaki Türkiye haritasını önümüze koydu. Ak Parti’nin seçim kazandığı iller için turuncu, CHP’ye mavi renk kullanılmıştı.  Haritadaki mavilik sadece sahil şeridiyle sınırlıydı. Eliyle İzmir’i işaret ederek, hararetli ifadeyle söze girdi: “Haritaya bir bakın, hiçbir yerde CHP yok. Antalya seçmeni de, bizim bildiri nedeniyle mi CHP’ye oy vermedi ki kaybettiler?” Sonra sohbetin en çarpıcı cümlesi ağzından kaçtı: “Sanki Yunan kuvvetlerinin denize dökülmesi gibi bir harita.”

    Dolmabahçe’yi sonuçları üzerinden nasıl okuyabiliriz

    Sedat Ergin

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bir araya geldiği Dolmabahçe buluşması, Türkiye’nin yakın tarihinin üzerindeki gizlilik perdesi kalkmamış, içeriği sıkı bir şekilde korunmuş  en önemli görüşmesidir.

    Ahmet Hakan

    Muhafazakâr camia, bu görüşmeyi de ‘moral üstünlük’ hanesine yazdı. Askerin geri adımı olarak yorumladı. Zaten esas olan ‘muhtıra’ karşısında sergilenen tavırdı. Gerisi gelirdi. Ve ‘Dolmabahçe buluşması’ da ‘gerisi gelenler’ kapsamında mütalaa edilmeliydi.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow