Çernobil nükleer felaketinin 27. yılı
Rusya'da 26 Nisan 1986'da gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinin 27. yılında İstanbul'da düzenlenen etkinliklerle nükleer enerji kullanımı protesto edildi.
Nükleer santrallerin yapımına karşı çıkan ve bu enerji türünün çevreye ve insan sağlığına yönelik tehditleri konusunda bilinç oluşturmaya çalışan çevreciler, Çernobil nükleer felaketinin 27. yılında sokaklarda. Yaşanan ölümlerin ve bilimsel verilerin üstü örtülerek devletler tarafından nükleer enerjiye yatırım yapılmaya devam edildiğine dikkat çeken çevreciler, Japonya'da yaşanan Fukuşima nükleer felaketini de hatırlattılar ve etkilerinin sürdüğünü anlattılar.
"Karadeniz İsyandadır" platformu, "Sinop'a, Mersin'e, Trakya'ya ve henüz açıklanmayan başka yerlere nükleer santral yapmak, Karadeniz'i ve Akdeniz'i nükleer atık çöplüğüne çevirmek isteyen iktidar; sözde enerji ve kalkınma yalanlarıyla doğayı ve yaşamı hiçe sayan projeler üretmeye devam ediyor. Radyasyona bağlı hastalıklardan kaybettiğimiz binlerce yakınımızı ve sakat doğumları, sigara kullanımına ve strese bağlayan raporlar hazırlayıp insanlarla adeta dalga geçiyor" açıklaması yaptı.
Açıklamada 26 Nisan'da yaşanmış, geçmiş bir acının anılmadığını, halen süren ve daha nesillerce sürecek bir felakete ve değişmeyen bir zihniyete isyanlarını haykırdıkları belirtilerek, "Yaşamımızı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı, tüm canlıları, yüzyıllar boyunca radyasyon belasına mahkum etmiş olan Çernobil katliamının 27. yılında, HES'lere, termik ve nükleer santrallere kısacası yaşamımızı, kültürümüzü yok eden rant projelerine, yağma, talan ve sömürüye karşı doğayı ve yaşamı savunmak için herkesi birlikte haykırmaya davet ediyoruz" denildi.
Protestolar kapsamında, saat 19.30'da Taksim'de yürüyüş yapılacak ve sokak performansları gerçekleştirilecek.
BDP'den açıklama: "Nükleere dur' demek ortak sorumluluğumuz"
BDP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Mutlu da "Nükleer santrallere karşı ortak bilincin oluşturulması ve doğaya zarar veren, ekolojik yapıyı tehdit eden her türlü anlayışa dur demek herkesin ortak sorumluluğudur" ifadesini kullandı.
Twitter'da kampanya
Öte yandan, sosyal paylaşım sitesi Twitter'da da aralarında ünlü isimlerinde yer aldığı çevreciler, #nukleerehayir, #cernobiliunutma hashtag'leri ile kampanya başlattı.
"Karadeniz İsyandadır" platformunun sıraladığı "Çernobil'in 27. Yılında, nükleere karşı 27 neden" ise şöyle:
1. Kazalardan kaçınılamaz. Tasarım kusurları, yıpranma, mekanik ve insani hatalar nedeniyle kaza olasılığı yapısaldır. "Yeni" diye pazarlanmaya çalışılan modeller için başka bir deneme olanağı olmadığı için toplum "kobay" olarak kullanılır. Kaza ve sızıntılar, yüksek toplumsal maliyete yol açar ve sınır tanımaz.
2. Yüzbinlerce yıl radyoaktif kalan atıkların zararsız hale getirilmesi mümkün değildir. Atıkların yeraltı sularına, nehirler ve ırmaklara sızma riski yüksektir. Radyoaktif atıkların çevreden yalıtılma masrafları hem bu atıkların kirlettiği alanların, yeraltı suları ve nehirlerin temizlenme çalışması masrafları ve seçilen depolama alanlarına nakliye masrafları hayli yüksektir.
3. Soğutma suyunun geri verilmesi sırasında nehirlerin, göllerin ve denizin ısıl kirlenmesine neden olur ve sudaki canlı yaşama zarar verir. 2-6 C'lik bir sıcaklık artışı deniz ekosistemindeki dengeyi bozar. Denizdeki canlıların neslinin tükenmesine ve denize yayılan radyasyonun deniz ürünleri yoluyla insanlara geçmesine neden olur. Öte yandan, küresel ısınmaya bağlı olarak suların aşırı ısındığı dönemlerde soğutma işlemi de tehlikeye girer.
4. Normal işleyişi sırasında fark edilmeyen / örtbas edilen sızıntılar nedeniyle, geniş bir alanda radyoaktif kirlilik yaratır. Nükleer santral civarında belirli oranda radyasyon artışı yaşandığı, hava, su, toprak kirliliğine neden olarak canlı yaşamı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı bilinen bir gerçektir. Çeşitli şekillerde yarattığı radyoaktif kirlilik hastalıklara, hayvan ve bitkilerde mutasyonlara yol açar. Nükleer santraller bölgedeki tarım, hayvancılık, turizm ve balıkçılık faaliyetlerini bitirir.
5. "Yüksek güvenlik standartları"na rağmen nükleer santraller halen çok riskli bir teknolojidir. Japonya'da olduğu gibi kazalar halen olabilmektedir. %100 güvenli bir nükleer santral bulunmamaktadır. Riski çok büyük olduğu için sigortalanamaz ve finansal riski kamuya yüklenir.
6. Nükleer santrallerin ömrü tamamlansa bile risk devam eder. Nükleer santral kapatılsa dahi, ortalama gücünün %10'u kadar enerji üretmeye devam eder. Bu nedenle bozunum ısısı önemsiz düzeylere düşünceye kadar, reaktörü soğutmaya devam etmek gerekir.
7. Nükleer pazarlayıcıları tarafından toplumsal / çevresel "dışsal maliyetleri" göz ardı edilerek düşük gösterilen nükleer enerji üretim maliyetleri bir yalandan başka bir şey değildir. Güvenlik, bakım-onarım harcamaları yüksektir. Pahalı yakıt kullanılmasının yanında, yakıt zenginleştirme ve atık depolama gibi ekstra masrafları vardır. İlk yatırım ve işletim maliyetleri yüksektir.
8. Deprem, sel, tsunami ve tayfun gibi afetlerde kaza riski yükselir. Fay hatları yakınına reaktör kurulması ekstra risk yaratır.
9. Teknolojisi, yapım, inşaat ve güvenlik maliyetleri ve süresi çok yüksektir. Yapım süresinin ve maliyetin birkaç katına çıktığına sıklıkla rastlanmaktadır, büyük gecikmeler yaşanır ve zamanında bitmez. Geri ödeme süresi çok uzundur.
10. Kapanan santraller uzun süren söküm aşamasında nükleer atık haline gelir ve söküm maliyetleri çok yüksektir. Kullanılmış yakıt çubukları ve atıklar yerin altında çelik tanklara gömülür. Ancak bu tanklar da 10-15 yıl içerisinde yüksek düzeyli ve sürekli radyoaktif ışıma sonucunda çatlar ve sızıntı meydana gelir. Tam olarak bir yalıtım ve bertaraf teknolojisi henüz bulunamamıştır.
11. Enerji üretimi verimsizdir (soğutma sırasında büyük miktarda enerji kaybı olduğu için üretilen net enerji miktarı düşüktür). Arızalarda üretim çok uzun süre durur, santral atıl hale gelir.
12. Nükleer enerji denildiği gibi iklim değişikliğine çözüm değildir. Nükleer enerji kullanımından kaynaklanan uranyum madenciliği ve santral inşaatında kullanılan tonlarca malzeme yüzünden önemli ölçüde sera gazı salımı söz konusu olmaktadır. Sera gazı salınımı iklim değişikliğini ve küresel ısınmayı tetiklemektedir.
13. Uranyum madenciliği ve yakıt üretimi/zenginleştirme aşamalarında sürdürülebilir olmayan kaynak bağımlılığı yaratır. Nükleer yakıt kaynakları sınırlıdır ve birkaç ülkenin kontrolündedir. Nükleer enerjinin kaynağı olan uranyum az bulunan bir kaynaktır. Tahminlere göre dünyadaki uranyum kaynakları talebe de bağlı olarak 30 - 60 yıl içerisinde tükenecektir.
14. Nükleer santraller, endüstriyalizmin ve yüksek teknolojiye tapınmanın en uç noktalarından birini temsil eder. Teknolojiyi elinde tutan, denetleyen ve dağıtan devletlerin gücünü ve bu ülkelere olan bağımlılığı arttırır.
15. Uluslararası güç dengelerinde barışçıl olmayan bir silah olarak kullanılır. Nükleer silahlanmayla, savaşlarla, militarizmle bire bir ilişkisi vardır, askeri ya da sivil reaktörlerin bazı tipleri nükleer silah hammaddesi üretir.
16. Radyoaktif atıkların konvansiyonel silahlar için mermi yapımı, tanklar için zırh plakası yapımı ve nükleer silah yapımında kullanılması riski mevcuttur.
17. Sabotajlara, saldırılara karşı korunma adına asker ve polis denetimini meşrulaştırır.
18. Şeffaf değildir, yatırım kararından silah yapımına, kazalardan atıklara kadar her aşamada gizlilik esastır, radyoaktif sızıntı ve kazalar örtbas edilir. Toplumu ikna etmek için beyin yıkama / rıza yaratma kampanyalarını kullanır.
19. Yapımına antidemokratik süreçlerle, merkezi olarak ve kamuoyunda özgürce tartışılmasına izin verilmeden karar verilir; aynı şekilde yapılır ve işletilir. Özellikle yatırım aşamasında büyük rüşvetler ve "fon"lar döner.
20. Merkezi denetimi zorunlu kıldığı için enerji üretiminde ve dağıtımında merkezileşmeye ve enerji kayıplarına neden olur. Teknokrasinin ve uzmanlar bürokrasisinin egemenliğindeki, halkın aleyhine toplumsal ve ekonomik düzeni pekiştirir.
21. Yüksek düzeyde uzman iş gücü kullanır, yerel ve ulusal düzeyde anlamlı istihdam yaratmaz (kaza sonrası temizlik işleri hariç). Nükleer enerji, ticari teknolojiler arasında en düşük istihdam yoğunluğuna sahip ve üretilen enerji miktarına göre en az iş olanağı sağlamaktadır. Bu istihdam da büyük oranda uzmanlaşmış ve dışarıdan transfer edilecek işgücüne dayanmaktadır.
22. Nükleer santral potansiyel bir atom bombası fabrikasıdır. Nükleer teknoloji şarttır diyen zihniyetin ardında askeri amaçlarla silah ve atom bombası üretme arzusu yatmaktadır. 1945'te Hiroşima'da, Nagazaki'de kullanılan atom bombalarına, geçtiğimiz 10 yılda Lübnan'da, Irak'ta, Afganistan'da halkın üzerine atılan seyreltilmiş nükleer bombalara sahip olma niyeti savaş endüstrisinin ve egemenlerin bitmez tükenmez kar ve iktidar hırslarının sonucudur; insanların ve doğanın katledilmesine yol açmaktadır.
23. Aşırı enerji tüketimine ve masif (büyük miktarlarda) enerji akışına olan bağımlılığı arttırır, enerji yoğunluğunun düşürülmesi girişimlerini baltalar. Tüketim toplumunu, enerji israfını ve kullan at mantığını alternatifsiz hale getirir.
24. Türkiye nükleer santrallere mecbur değildir. Türkiye'deki enerji arz/talep senaryoları 2-3 kat abartılı bir şekilde açıklanmakta, sanal ihtiyaçlar yaratılıp tüketim pompalanıp enerji krizi yalanıyla sermayeye yeni pazarlar açılması hedeflenmektedir. Enerji oburluğu politikalarıyla enerjiye ihtiyacımız varmış gibi gösterilmektedir.
25. Rusya'nın yapmayı planladığı VVER-1200 modeli üniteler, Rusya tarafından yeni geliştirilmiştir. Daha henüz dünyada VVER-1200 model bir reaktör işletme halinde bulunmamaktadır. 3. nesil olarak dile getirilen bu santrallerin güvenilirliği belirsizdir. Akkuyu'da kurulması planlanan 4800 megavatlık nükleer santralin soğutulması için günde kullanılacak yaklaşık 10 milyar litrelik su bölge atmosferinde ve tarım alanlarında, asit yağmuru, ağır metal kirliliğinin yanı sıra buharlaşmadan kaynaklanan atık tuz ve minerallerin çevrede neden olacağı zararlar kaçınılmaz olacaktır.
26. Nükleer santral bahanesiyle Türkiye bir nükleer atık çöplüğü haline getirilmeye, başka santrallerin atıklarda Türkiye topraklarına gömülmeye çalışılmaktadır.
27. Çernobil'i unutamadan, Japonya - Fukuşima felaketini yaşadık…