hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Bejan Matur, Aykırı Sorular'ı yanıtladı

    Bejan Matur, Aykırı Soruları yanıtladı
    expand

    Şair, yazar Bejan Matur, Aykırı Sorular’da Enver Aysever’in konuğu oldu. Matur, yazı hayatını, şiirini oluşturan yapı taşlarını anlattı. Cezaevi günleriyle ilgili soruları da yanıtlayan Matur, iki saat sonra bırakırlar diye düşündüğünü ancak 1 sene tutuklu kaldığına değinerek, "Hiçbir şey yapmadığınızdan emin olduğunuzda, masum olduğunuza emin olduğunuzda ve bu 1 yıl sürüyorsa o içerideki kırıklık çok daha büyük oluyor” diye konuştu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Kendimi bir şey ile tanımlamam gerekiyorsa ben hep şiire sığındım” diyen Matur, “Anadolu medeniyetler beşiği, medeniyetler yurdu olan bir toprak, üst üste pek çok kültür büyük bir tarih yaşanmış ve hepsi birikmiş aslında ama bunun ne kadarını şiire ve edebiyata aktarabiliyoruz bu cevaplanması gereken bir sorudur. Yunuslarla kıyaslandığında bugün yazılan şiir tabi ki eksiktir” diye konuştu.

    Matur ve Dink’in Uludere ziyareti

    Bejan Matur programda Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ile birlikte Uludere’de yaşamını yitirenlerin ailelerine yaptıkları ziyareti de anlattı.

    “Rakel’in gidişi bizim için son derece anlamlıydı. Ama yol aldıkça beraber, yolculuk sırasında bu anlamın ne kadar derin olabildiğini gördük. Çünkü Rakel 8 yaşında ayrılmış Cudi Dağı’ndan. 11 yaşında bir defa gitmiş. Ve ilk defa gidiyordu. Hrant’ı kaybettikten sonra gidiyordu. Onun için çok önemliydi, çok duygusaldı. Ve o acısını, oradaki acılı annelerle, kız kardeşlerle kucaklaşarak yaşaması, yol boyunca konuştuklarımız, onun halleri gerçekten büyük bir yolculuk oldu ve çok anlamlıydı hepimiz için. Biraz çok duygusaldı. Zaten oralardan ben her döndüğümde bir yürek burkulmasıyla dönüyorum.”



    Cezaevi günleri

    Matur programda bir dönem kaldığı cezaevinde gördüğü işkenceyi de anlattı.  

    “Bu benim çok anlatmayı istediğim bir şey değil, çünkü çok kolay değil, bunun dilini kurmakta çok zorlanıyorum başından itibaren. Ve biraz da sizin söylediğiniz gibi hani bir tür klişe olduğu için hani cezaevinde yatmak, şiir yazmak bir tür klişe halini aldığı için sanki kimliğini oradan üretiyormuşsun gibi başından itibaren hep uzak durdum. Ama günü geldiğinde herhalde yazarım. Ben yazmak da istiyorum. Hani çok kolay değil anlatmak. 18 yaşındaydım ve 1 sene kaldım. Kürt olmak yetiyor bazen. 1 sene Ankara’da. Biz Kürt duyarlılığı olan bir grup gençtik. Ben Hukuk Fakültesi’nde okuyordum. Ve çok büyük bir operasyon yapıldı. Bütün Ankara çapında. Ve neredeyse 200’ü aşkın genç üniversiteli gözaltına alındı ve bunlardan bazıları tutuklandı. Tutuklananlar arasında ben de vardım. Bunun detayları var, neden o kadar sürdüğü konusu var. Yani sonuçta hepimiz beraat ettik çünkü. 250 kişiden neredeyse sadece 1 kişi ceza aldı. Ama biz 1 yıl cezaevinde kaldık. Yani bu sadece yargı sistemi ya da yargının yavaş işleyişiyle ilgili bir şey değil. Tamamen ideolojik.”

    “İki saat sonra bırakırlar diye düşünüyordum 1 sene kaldım”

    “Duygum tabi giderken emniyete giderken, almaya geldiğinde polisler yurtta kalıyordum. Şöyle bir duyguyla gittim. İşte üstümde incecik bir bluz. Ya ben iki saat sonra bırakırlar. Ne var ki hani… Ama ben bir sene sonra çıkabildim. Tabi bu duyguyla gittiğinizde, hiçbir şey yapmadığınızdan emin olduğunuzda, masum olduğunuza emin olduğunuzda ve bu 1 yıl sürüyorsa o içerideki kırıklık çok daha büyük oluyor.”

    “…Bir tür ölüm aslında cezaevinde olmak. Bir hayatınız bitiyor, başka bir hayat başlıyor. Hayatta bir ara dönem o. Ve orayı bırakıp, oradan çıkıp, yeniden bir hayat kurmanız o kadar büyük bir mücadele gerektiriyor ki ve ben başından itibaren hani politik olana tenezzül etmeyen, hani klişe anlamda, herhangi bir grubun içinde rahat etmeyen bir insan olarak ben yıkılmış hayatımı kendim kurabilirim gücüyle telkinde bulundum kendime. Ve ben bunu başarabilirim dedim. Ve şiir de burada yardımcı olay şeydi.”

    “Bana işkence yapan polislerle karşılaşmak isterim”

    “İşkence terapisi üzerine uzmanlaşan terapistler hep şey derler. İki teori var. Hani konuşursanız iyileşirsiniz derler. Biri de konuşursanız çoğaltırsınız der. Yani ben susmayı tercih ettim her zaman. Çünkü bunlar kötülüğün bazen hani klişe tabiriyle o çok bilinen cümleyle sözün bittiği yer. Bazen bazı kötülüklerin dili kurulamaz. İnsana yapılan işkencenin insanlığa karşı bir suç olduğunu varlığı hedef aldığını ve bunun karşısında yapılabilecek şeyin onu konuşarak yeniden üretmek değil ama başka bir dolayımla yani ben şunu çok isterim. Bana işkence yapan polislerle bir gün karşılaşmayı çok isterim. Gözlerimin içine bakmalarını. Çünkü gözlerim bantlıydı. Bunu isterim. Belki de takip ediyorlardır, okuyorlardır muhtemelen. Bunu konuşabilmeyi çok isterim."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow