"Asıl vandalizm bankacılık sistemi!"
Troyka'nın şart koştuğu ekonomik paketin oylandığı 12 Şubat'ta Yunan isyanı en şiddetli günlerinden birini yaşadı. "Meclis Genelevi yansın" sloganıyla Syntagma Meydanı'na giren anarşistler polisle çatıştı ve mağazalar ve banka şubeleri yakıldı. Kimilerince "vandalizm" diye gösterilen tepkilere anarşistlerin yanıtı Brecht'i andıran bir biçimde oldu: "Asıl vandalizm bankacılık sistemidir!"
Yunanistan'da, 2008'in Aralık ayında Aleksis Grigoropulos'un öldürülmesiyle ateşlenen isyan, ekonomik krizle birlikte ülkeyi tutuşturdu. Ödeyemez hale geldiği borçlarıyla AB'nin para birliğini de çökmenin eşiğine getiren Yunanistan'da, fatura, ağırlıklı olarak çalışanlara kesilince isyan dalgası büyüdü. İşsizlik çığ gibi büyüdü ve evsiz kalanların sayısı o derece arttı ki, her sokakta battaniyesiyle uyumaya çalışan birini görmek sıradanlaştı. Son olarak 12 Şubat'ta Atina "şiddetli" gösterilere sahne oldu. Atina'da yaşayan ve Yunanistan'daki isyana en başından beri tanıklık eden Türkiyeli anarşist Caner Yılmaz, kimine katıldığı, kimini de gözlemlediği eylemleri ve yaşananları Cnnturk.com'a anlattı.
Bir yandan halk, en temel ihtiyaçları üzerinden "haraç" alınmasını, işsiz kalmayı, gelirlerinin azalmasını protesto eder ve buna karşı örgütlenirken, devlet baskısı da arttı. AB üyesi Yunanistan'ın gittikçe bir polis devletine dönüştüğünü belirten Caner Yılmaz, sorularımıza şu yanıtları verdi:
-Yunanistan'da ne oluyor, niye ve nasıl başladı?
Yıllara yayılmış ve zaman zaman su yüzüne çıkan bir isyan hareketi demenin doğru olacağına inanıyorum.
-Dışarıdan izlenen, 2008'de Aleksis'in öldürülmesiyle Yunanistan tutuştu ve hâlâ yanıyor. Bu bir birikimin patlaması mıydı ve biriken neydi?
Aleksis Grigoropulos’un öldürülmesinden sonra gördüklerimizden şunu anladık; bu ülkede parlamenter rejim tarafından düşman kabul edildiği gibi aynı rejimi, yani sadece bir partiyi değil, tüm bir devlet aygıtını düşman ve gayrımeşru kabul eden bir sokak gücü var. Özellikle bu ikincisine pek sık rastlanmıyor dünyada. Ve bu güç zaten 2003 Selanik eylemlerinden beri zaman zaman sahneye çıkıyordu. Hatta Clinton’ın (1999’daydı yanılmıyorsam) Atina ziyareti sırasında olanları da benzer manzaralar olarak değerlendirebiliriz. 2004 Olimpiyatları için yayınlanan bir Amerikan istihbarat belgesinde, Atina’da 60 kadar anarşist radikal hücrenin bulunduğundan sözediliyordu. Bu zaman zarfı içinde anarşistler de sokağın asıl mücadele gücü olmaya evrildiler. Değişik örgütlenme ve mücadele deneyimleri edindiler. Birkaç yıl önce sadece 200 anarşistin bağırdığı sloganları artık binlerce Atinalı bağırıyor.
-İsyan nasıl yaygınlaştı?
Doğrudan eylem kavramını kavrayan insanların yaygınlığı ve buna uygun bir biçime sahip olması sayesinde. Yani eylemlerin olduğu her yerde anarşistler ya da kendini açıkça anarşist olarak tanıtmış kişiler yoktu. Yunan halkının genel olarak örgütlü bir toplum olduğunu söyleyebiliriz. Bunun bir parçası olarak, mesela ortaöğrenim gençliği 300 okulu işgal ederek çok etkin bir rol oynadı eylemlerde. Fakat bizim hayalgücümüzü zorlasa da burada öğrencilerin zaten okul işgal etme geleneği vardı.
-İsyanın karakterini anarşistler mi belirliyor, Atina sokaklarındaki kitleleri tarif eder misin? Sokaktakiler kimler?
Sokaktakilerin çoğu anarşist değil ama çatışanların büyük bir çoğunluğu anarşistler. Ama dikkat çekici olan başka birşey var. Artık, gaz bombalarına aldırmadan meydanda ısrarla kalan binlerce insan var. Anarşistleri polisle başbaşa bırakıp gitmiyor insanlar. 12 Şubat günü ve gecesi olanları biraz da böyle okumak lazım. Aynı zamanda tatil günü olduğundan saatlerce süren gösterilere katılanların rakamı onbinlerle ifade edilebilir. Gözaltına alınan her 3 kişiden birinin göçmen olduğunu da not düşelim. Benzin istasyonlarında 5 euroya 10 saat çalışan Pakistanlılar var.
-Ne(ler) istiyorlar?
Anarşistlerin istedikleri çok açık; devletten hiçbir şey istemiyorlar ve konsensus gibi bir dertleri yok. Gönüllü işbirliğine dayalı özörgütlenmeler öneriyor ve bu sayede devletsiz, yerel, yatay örgütlenmeler ve yaşam alanları oluşturmaya çalışıyorlar. Hiçbirinin de ‘içeriden iyi bir haber çıksa da rahatlasak’ diyerek eylemlere gittiğini sanmıyorum. Çünkü eylemler, genellikle IMF paketlerinin geçeceği saatlerde boyutlanıyor. Ama bir işsizin de içerideki milletvekillerinden birşey talep ettiğini sanmam. Herşeyini kaybeden bir insan ne talep edebilir ki? Hangi birinden başlasın? O da uzun lafın kısası olarak taşı seçecek doğal olarak. Eylemlerin çağrısını yapan sendikalar içinde Meclis’ten kendilerini temsil etmesini, adil bir karar vermesini bekleyen küçük bir azınlık vardıysa dahi, artık yoktur.
Yazın Atina boşken kararları aldılar
-Sendikalar hangi aşamada sokağa indi?
2009 aynı zamanda Yunanistan’da ekonomik krizin uç verdiği yıl olarak da bilinir. Fakat sendikaların genel grevleri asıl olarak geçtiğimiz yıl etkili bir hal aldı. Her ay bir büyük genel grev ve yürüyüş oluyordu. Fakat yazları Atina boşaldığından, bu yaz Meclis yoğun mesai yaparak çok önemli yasaları geçirdi. Bunların arasında emeklilik yaşının 5 yıl yükseltilmesi de var. Sonrasında, Sintagma Meydanı’ndaki Bıkkınlar Hareketi eylemlerini görüyoruz. Bazılarında 200 bine yakın insanın toplandığı tahmin ediliyor. Bu eylemlerde anarşistler de çevik kuvvet de görünmüyordu. Doğrudan Demokrasi sloganıyla partilere karşı çıkma çerçevesinde oluşan ama ulusal bayrağın önplana çıktığı, pasif eylemlerdi.
-İşçilerle, öğrenciler ve diğer kesimler arasında anlaşmazlıklar, çatışmalar var mı?
Hayır, sadece eylem yöntemlerindeki farklılıklardan dolayı zaman zaman aktivistler ve pasif göstericiler karşı karşıya geliyor.
-Sendikalar ve siyasi partilerin sokaktaki konumu ve talepleri ne?
Sendikalar, genel olarak ekonomik gündemle bağlantılı durumlara, geçirilen ekonomik paketlere karşı müdahil olmaya çabalıyorlar. KKE (Yunanistan Komünist Partisi) ise bir tür gönülsüz muhalefet unsuru; ortak eylemler olduğu zaman katılmıyor. Devletle karşı karşıya gelmemek için özel bir çaba sarfediyor. Diğer göstericiler Meclis önünde çatışırken onlar kalabalık kortejleriyle geçip gidiyorlar. Koalisyon Partisi ise diğer solla birlikte sokak hareketine daha yakın bir noktada duruyor.
Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, Yunan isyanının diğer ikisinden farklı olarak bütün bu saydığınız deneyimler üzerinde şekil bulduğunu düşünüyorum. Bu deneyimler içinde özellikle işgal evlerini anmak gerekiyor. Bunlar sadece yerel buluşma odakları olarak kalmadılar, aynı zamanda birlikte yaşam deneyimi açısından da önemli zenginlikler yarattılar. Ve anarşistleri bir hareket olmaya evrilttiler.
Eski çamlar bardak oldu
- KKE'nin baştan itibaren sokak hareketlerine karşı olumsuz bir tutumu oldu. Sosyalistlerin, komünistlerin, sendikaların bu süreçteki tutumu ne?
KKE, Yunanistan’ın en güçlü ve kitlesel sol örgütü, Meclis’teki 3. parti ama neredeyse hiçbir kaydadeğer politik etkinliği yok. Pratik olarak sağ bir parti olduğunu ya da renksiz olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman katıldıkları ortak yürüyüşlerden birinde, yıllar önce anarşistleri çembere alarak polise teslim ettikleri de biliniyor. Bilmeyenler de geçtiğimiz aralık ayında diğer göstericilerle nasıl çatıştıklarını görünce eski çamların bardak olduğunu öğrendiler.
Yunanistan bir polis devletine dönüşüyor
- Polislerin içinde bile gösterilere katılanlar olduğu yazılıyor. Ekonomik ve siyasal krizin, devlette de çözülmeyi tetiklediğini gözlemliyor musunuz?
Burada polislerin sendikası da var ve hatırlar mısınız bilmem, vakti zamanında onlar da çevik kuvvetten cop yemişlerdi. Polislerin gösterilere katılımıyla ilgili özel bir durum olduğunu duymadım. Gözle görülür olan şu; Aralık İsyanı’ndan sonra binlerce polis kadrosu açıldı ve bir çözülmenin aksine Yunanistan’dakinin daha fazla polis devletine evrildiğini, Türk devletine benzediğini söyleyebiliriz. Bazı yürüyüşlerde 10 bini aşkın polisin yeraldığı biliniyor.
Her sokakta evsizler var
- Krizin toplumsal yaşamdaki görünür etkileri ve isyanın yarattığı değişimler ne? Yani eylemciler evlerine döndüğünde her şey "normale" mi dönüyor ya da şu sıralar Yunanistan'ın "normal"i ne?
Krizin en çarpıcı görüntüsü, her sokakta karşılaştığımız, bir battaniyeyle uyumaya çalışan evsizler. İsyanın yarattığı değişim olarak da yukarıda sözettiğimiz polis devleti görüntüsünden bahsedebiliriz. Atina’da sokaklar isyandan önce daha sivildi. Yine de genel grevlerde Atina’da hayat durur. 21 Aralık ve 5 Mayıs yürüyüşlerinde, Aralık İsyanı’nı hatırlatan, 12 Şubat’taki gibi doruk noktalarına varan eylemler olmuştu. Fakat bunların dışında ‘herşeyin normale döndüğünü’ söylemek yanlış olmaz.
- "Ödemiyoruz hareketini" biraz anlatabilir misin?
Doğrudan demokrasi ve özörgütlülük ekseninde örgütlenen toplumsal dayanışma kampanyalarıdır. Özellikle elektirik faturalarına eklenen ve ‘haraç’ adı verilen vergilere karşı etkili bir kampanya örgütlediler. Diğer etkili eylemleri de karayolu gişelerine, belediye otobüslerine, hastanelere yönelik yaptıkları ‘ödemiyoruz’ kampanyalarıydı. ‘Ödemiyoruz’ Mücadele Komiteleri, kendisini çoğulcu bir halk hareketi olarak tanımlıyor. AB’ne karşı.
"Meclis genelevi yansın!"
-12 Şubat'ta oylamanın yapıldığı gün neler yaşandı?
Buluşma saati 5’te Sintagma’ya çıkan bütün caddeler insanla doluydu. KKE de Omonia’da toplanmıştı. İlk gaz bombaları atıldığında saat 6 bile olmamıştı. Anarşistler, diğer göstericilerin alkışları arasında henüz giriyorlardı meydana. ‘Meclis genelevi yansın!’ sloganıyla anarşistler alana girdiğinde gaz bombası yağmuru devam ediyordu. Yaşlı başlı göstericiler ‘bravo çocuklar’ dedikleri anarşistlere taş veriyor, anarşistler de onlara ‘siz de gelin’ diyordu. Bunları gördüğümde duygulandığımı itiraf etmeliyim. Gözlerim yaşardı.
Hemen ardından şiddetlenen çatışmalar, gece saat 12 civarı hala birkaç cephede sürüyordu.
"Asıl vandalizm bankacılık sisteminin kendisi"
-TV'ler yakılan binaları gösterdi ve sosyal medyada bunun "vandalizm" olduğu biçiminde yorumlar yapıldı. Senin bu konudaki düşüncelerin ne ve genelde Yunanistan kamuoyu polisle çatışmalara ve bu olaylara nasıl bakıyor?
Bugün açıklanan rakama göre 130 civarında işletme, eylemler sırasında zarar gördü. Bunların çoğunluğu bankalar ve mağaza zincirleri. Fakat bazılarının küçük işletmeler olduğu ifade ediliyor. Bana sorarsanız, banka çalışanları bile bankaların zarar görmesini vandalizm olarak değerlendirmez. Asıl vandalizmin bankacılık sisteminin ta kendisi olduğunu bilirler. İnsanların devletin kolluk güçleri tarafından dövüldüğü, gaz bombalarıyla boğulmak istendiği bir ortam sözkonusu. Burada da sağcılar (Türkiye'deki sağcılar gibi) ‘bankalara, çevik kuvvete yazık değil mi’ biçiminde yorumlar yapıyorlar. Herkes safını biliyor, ona göre karar veriyor ne tarafa bakacağına.
-İşgal eylemleri ne durumda ve uzun ömürlü olabiliyor mu, buralarda ne tür pratikler gerçekleşiyor?
İşgaller genellikle birkaç gün sürüyor. Mesela Rodos Valiliği’nde düzenlenen işgal, iki gün sonra, bugün sona erdi. Eylemlerin değerlendirildiği, bilgilendirme yapılan ve yeni kararlar alınan toplantılar yapılıyor. Bunlar, genellikle sembolik mekan işgalleri.
Yunanlılar yüzyüze iletişimi önemsiyor
- Son dönemde, yeni iletişim teknolojilerinin toplumsal hareketlerde belirleyici ve kurucu bir role sahip olduğunu iddia eden görüşler var. Bu konuda sen neler düşünüyorsun ve Yunanistan'da bu teknolojilerin katkısı ne?
Yunanistan sözkonusu olduğunda bu ifadelerin abartılı kaçacağını düşünüyorum. Yunanlıları şanslı kılan özelliklerden biri de yüzyüze iletişime verdikleri önem. Yine de Aralık İsyanı’nda İndymedia’nın çok önemli bir rol oynadığını teslim etmek gerekir.
-Artık bütün dünyanın tanıdığı bir eylemci köpek vardı, onunla karşılaştın mı hiç, hakkında bir şey biliyor musun?
Bak bu gerçekten tuhaf bir mesele. Daha önce de Kanelos (Tarçın) diye bir köpek vardı Politeknik’te. Aynı bu Lukanikos (Sosis) gibi, hiçbir yürüyüşü kaçırmıyordu hayvan. Herşeyin farkındalar gibi. Onca insan bilmiyorken hangi safta olduğunu bilen köpekler...