Asıl okullar çocuklara hazır mı?
Okulların açılmasına bir kaç hafta kala yeni sisteme dair tartışmalar, heyecanlar ve kaygılar hararetlenmekte.Anne-babaların zihnindeki düşüncelerden biri de "5-5.5 yaşındaki çocuğum okula hazır mıdır?" sorusu.
Yar. Doç. Dr. Burçin Öğrenir*Bu konuda uzmanlar ve medya farklı görüşler öne sürmekte. Milli eğitim bakanlığının hazırlayıp web sitesinde yayınladığı yeni sisteme dair belgeyi incelediğimizde ise aslında çocukların gecen seneyle karşılaştırıldığında sadece 2-3 ay erken okula başladıklarını görüyoruz. Söyle ki bu sene Eylül 31 itibariyle 66 aylık bir çocuk okula başlamakla zorunluyken, gecen sene okula başlama yaşı Aralık 31 itibariyle 72 ay yani Eylül 31 itibariyle 68-69 ay idi.
Bu açıdan bakıldığında çocukların kaç aylık okula başlaması gerektiği tartışması biraz suni görünmektedir. Kaldı ki pedagojik açıdan bakıldığında çocukların erken yaşta aldıkları eğitimlerin değeri büyük. Burada asıl tartışılması gereken okulların ve öğretmenlerin çocuklar için hazır olup olmadığıdır.
Peki okulların çocuklara hazır olması ne demektir? Okulların çocuklara hazır olması, hem fiziksel ortam itibariyle hem de eğitim atmosferi, metodları, müfredat ve malzemeler itibariyle öğrenmeyi ve gelişimi teşvik edici nitelikte olması anlamına gelir. Hali hazırda fiziksel ortam olarak MEB ilkokul, orta okul, ve lise binalarını ayırmak gibi bazı girişimlerde bulunsa da, özellikle erken yaşta fiziksel ortamın önemi bundan daha hassastır. Su anki okul ortamlarına baktığımızda halen bir çoğunda farklı eğitim aktivitelerini ve işbirliğini teşvik edici eşyalar değil, sıralar kullanıldığını ve bu sıraların da yüksekliğinin yaş gruplarına uyarlanmadığını görüyoruz. Bunun yanı sıra okulların 5-5,5 yas çocukların güvenlik algısına hazır olup olmadığı da incelenmeli.
Fakat okulların hazır olması bu fiziksel ortamın da ötesinde idarecilerin ve öğretmenlerin, okula yeni başlayan çocukların farklı eğitimsel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek hazırlıkta olması anlamına gelir. Şöyle ki her çocuk okula farklı zihinsel, fiziksel, sosyal ve duygusal becerilerle ve kapasiteyle gelir. Mesela ABD'de yapılan bir araştırmada düşük gelir ve eğitim seviyesinden gelen 3 yaşındaki bir çocuk ortalama 600 kelime bilirken, orta gelir ve eğitim seviyesindeki bir ailenin çocuğu 1200 kelime bilmektedir ve bu gibi farklar ilerleyen yıllarda gittikçe büyüyen okul başarısı farkı olarak kendini göstermektedir.
Hazırlık anlamında öncelikle daha çocuklar okula gelmeden geldikleri ortamlardan kaynaklanan bu farkların bilincinde olmak gereklidir. MEB in bu amaçla öğretmenlerin ailelerle doldurmalarını istediği, ailenin ve çocuğun özelliklerini açıklayan bir formu var. Fakat bu formla edinilen bilgiler ne derecede ve ne şekilde öğretmenler tarafından çocukla olan ilişkiye ve eğitime yansıyor, burası net değil.
Yine eğitimi bireyselleştirmek adına MEB çocukların işitsel, duyusal, görsel gibi farklı öğrenme tarzlarına yönelik öğretmenlere eğitim vermektedir. Uygulamaya bakıldığında ise bu metodlar henüz çok sinirli şekilde sınıf ortamlarında yerini almaktadır. Eğitim ve müfredat halen standart bir plan takip etmekte, çocukların ilgisi göz ardı edilebilmektedir. Oysa ki özellikle erken yaşta eğitime çocukların ilgileri dahilin de başlamak çok önemli. Mesela bir grup öğrenci düşünün.
Vizyona yeni gelmiş bir filmin etkisiyle sürekli dinozorlardan bahsedip, dinozorlarla oynayıp, dinozor resimleri çizmekteler. Fakat o haftanın müfredattaki konusu ise mevsimler. Burada öğretmen ya bu müfredatı çocukların ilgisini görmezlikten gelerek zorla vermeye çalışır; ya da çocukların bu dinozorlara olan ilgisini bir öğrenme fırsatı olarak kullanıp bu konuyla hazırladığı aktivitelerle veya oyunlarla sayıları, mevsimleri, okuma yazma becerilerini, sosyal becerileri dahi sunabilir. İste özellikle bu açıdan ilkokula başlama yaşını, yani belirgin kuralları ve beklentileri olan bir ortama çocukları bırakma yaşını erkene çekmek sakıncalı olabiliyor. Çünku 5-5,5 yaşındaki çocukta doğal gelişen ilgi ve merak ileriki yaşlara göre çok kuvvetlidir. Eğer biz bu çocukları sıralara oturtup, sessiz ve hareketsiz kalmalarını ve bizi 20-30 dakika dinlemelerini beklersek, bu doğal merakı söndürüp, okul ortamından soğutup, koca bir öğrenme fırsatını kaçırmış oluruz.
Tüm bunlarla ilgili olarak okulların hazır olmasındaki bir diğer unsur da davranış ve sınıf yönetimi; yani sınıftaki disiplin ve uyumu nasıl sağladığımızdır. Bu özellikle 5 ile belki 7 yaşın bir arada olabileceği bu sene öğretmenlerin çok zorlanabilecekleri bir konu. Halen bir sınıfa girdiğinizde öğretmen çocukları kontrol altına almak maksadıyla bağırıyor, çağırıyor, tehdit savuruyor hatta fiziksel şiddet uyguluyorsa orda bir öğrenme ve eğitim ortamından bahsedemeyiz. Oysa ki mesela ABD'de bir sınıf ortamına girdiğinizde öğretmenin iki el saklatmasıyla veya kısa bir tekerlemesiyle öğrencileri kendisine yönlendirdiği ve öğrenmeye hazır ettiğini görüyoruz. Öğretmenlerimin bu farklı sınıf ve davranış yönetimi metodları üzerine eğitim alması ve uygulamaya geçmesi gerekli. Ancak bu şekilde kaostan uzak, uyum içinde bir sınıf ve strese dayanıklı öğretmenlerimiz olur.
Sonuç olarak çocuklar okula başlamaya hazır mi sorusunu bir kenara alıp; okullar ve öğretmenleri farklı yaslardaki, karakterdeki, öğrenme becerisindeki çocuklara hazır hale getirmeliyiz. Bu da ihtiyaç tespiti, öğretmenlere yönelik yoğun bir eğitim ve zamanla mümkün.
Dünyada okula başlama yaşı
Diğer ülkelere baktığımızda zorunlu okula başlama yaşı farklılıkk göstermektedir. Söyle ki dünya üzerinde sadece 21 ülkede çocuklar 5 yaşında okula baslarken, bunlardan sadece ikisi eğitimleri kısmen kaliteli diyebileceğimiz iki Avrupa ülkesi: İngiltere ve İrlanda. Bunun dışında zorunlu eğitime 5 yaşında başlayan ülkeler Pakistan, Nepal ve bazı ada ülkeleri. Oysa ki dünya çapında yapılan testlerde öğrencilerinin başarılarıyla on sıralarda yer alan Finlandiya'da birinci sınıfa başlama yaşı 7. Bu demek değil ki çocuklar bu yaştan önce bir eğitim almıyorlar. Tam aksine Finlandiya bunu her şeyden önce okul öncesi eğitimine sağladığı destekle yapıyor. Yani çocuk 7 yaşına geldiğinde okul ortamında basarisini sağlayacak bazı kavram ve davranışları edinmiş oluyor. Bununla birlikte Finlandiya öğretmen ve veli memnuniyeti çok yüksek olan bir ülke. Öğretmenlik Finlandiya'da sadece iyi eğitim verilmiş bir meslek değil ayni zamanda yüksek prestijli bir meslek. Aldıkları eğitimle öğretmenler derslerini müzik , spor sanat gibi bir çok alanı entegre ederek isliyor. Diğer bir deyişle fark yine okul öncesi eğitiminin kalitesinde ve öğretmenlerin eğitiminde öne çıkıyor.
Sağlık bakanlığının 60-66 ay çocuğun okula hazır olup olmadığını tespit etmek için yaptığı testler
Okula hazırlık testleri daha önce de farklı ülkelerde benzer amaçlarla uygulanmış. Mesela ABD de 90larda birçok okul bölgesinde bu testler çocuğun okula başlamasında zorunlu bir uygulamaydı. 1998'deki verilere göre bu test sonucuna bağlı olarak farklı eyaletlerde yüzde 10 ve yüzde 50 arası değişen bir oranla çocuklar okula başlamamış. Yine son yılarda ABD nin eğitim ve politikaya yon veren saygın araştırma kuruluşlarından biri olan Brookings Enstitüsü, düşük gelirli ailelerin çocuklarının yüzde 48 i okula hazırken; orta ve yüksek gelirli ailelerin çocuklarının yüzde 75 inin okula hazır olduğunu tespit etmiştir.
Bu verilerin ışığında çocukların hazır olmadığını değil, çocukları iyi hazırlamadıklarını ve çocukları test etmedeki ciddi sıkıntıları fark eden ABD bu uygulamayı zorunluluktan kaldırmış. Çünkü özellikle küçük yastaki çocuklar sadece istemedikleri için dahi bildikleri bir soruya cevap vermeyebilirler. Bunun yanı sıra bu testler çocuğun daha çok zihinsel ve fiziksel becerilerini ölçer.Yani bazı kavramlarını anlıyor mu, kalem tutabiliyor mu gibi.
Oysa ki erken yasta özellikle okula hazırlık konusunda sosyal duygusal dediğimiz yönerge takip etme, iş birliği yapma, sosyal kuralları algılayabilme, duygularını kontrol ve ifade edebilme becerileri okul ortamındaki başarısını daha belirleyicidir. Hal böyleyken Sağlık Bakanlığının uygulamaya koyduğu bu testlerin özellikle 60-66 ay arası çocukları okula gitmesinde belirleyici bir unsur olması çok endişe verici.
İçeriği, güvenilirliği ve uygulama tarzı çok hassas olan bu testlerle belki çocuklar bir ömür boyu üzerlerinden atamayacakları bir etikete sahip olacak "okula hazır değil!". Yaşıtı arkadaşı ayni sene okula başlayabilecek bir çocuğa bunu nasıl açıklayacağız? Umarım Amerika örneğinden bir ders alınıp bu testler uygulandıktan sonra bir veri tabanı olarak düzenlenir ve farklı ortamlarda, farklı şartlardan gelen çocuklar arasındaki okula hazırlık seviyesi farkı göz önüne çıkar. Bundan yola çıkarak çocuğun ilk okulu olan ailenin eğitimi ve bilinçlendirilmesi ve okul öncesi eğitiminin güçlendirilmesi daha çok önem kazanır.
Peki bu yeni sistemde aileler ne yapmalı?
Aileler özelikle yeni sistemin uygulamaya geçeceği bu sene her zamankinden fazla okula katılımlarını arttırmalılar. İlk günden öğretmene çocuk hakkında yeterli ve gerekli bilgiyi verdiklerine emin olmalı, sonrasında çocuğun hem başarısını hem de davranışlarını takip edebilmeliler. Evde çocukla eğitimi de içine alan kaliteli zaman geçirmeye özen gösterilmeli ve her fırsatta okul programlarında, toplantılarında yer almalıdır. Bunlar çocuğa ailenin ve okulun bir bütün olduğunu hissini verecektir. Çünkü eğitim bir ekip işidir. Sistem değişikliği, okula başlama yaşı ve bunun gibi tartışmaların polemiklerin ötesinde iyi bir eğitime ihtiyacı olan bir nesil var. Bu da bu değişimlerin şikayetle değil; ancak aile, öğretmen ve okul arasındaki pozitif bir iletişim ve işbirliği ile mümkündür.
* Yar. Doç. Dr. Burçin Öğrenir / City University of New York / Eğitim Bilimleri Bölümü
Sıradaki Haber