31 Mart Vakası ve 1909 Kilikya katliamı
31 Mart Vakası yaşandığında Taşnaklar, İttihat Terakki ile birlikte hareket eder. Hareket Ordusu, İstanbul'a gelip de duruma hakim olmadan önce hedefte olan ve her yerde aranan İttihatçıları Ermeniler saklar. Taşnak Partisi lideri Agnuni, Talat'ı, Ermeni milletvekili Zohrab ise Halil B eyi evinde saklar. Taşnak militanı Azarig ise Dr. Nazım'a saklanacak yer ayarlar. 31 Mart vakası bastırılır, II. Meşrutiyet ilan edilir. Ermeniler de sevinç içindedir. Ancak meşrutiyetin Hıristiyanlara sağladıkları ve onların da bunu coşkuyla karşılaması Müslümanlar da tepkiyle karşılanır.
Taşnak ve Hınçaklar sürgünden dönünce...
Abdülhamid'in Hamidiye Alaylarını başıboş bırakmasıyla Ermenilerin büyük arazilerine el koyan, gayrimenkullerini gasp eden ve her şeye muktedir olma duygusu kazanan aşiretler, paniğe kapılır. Çünkü sürgündeki Hınçak ve Taşnak militanlar Kilikya'ya geri döner, yerel Jön Türk Cemiyetlerine katılırlar. Abdülhamid etkisini kaybetmiş, anayasa kabul edilmiş ve Ermeniler mallarını geri istemekte ve zararlarının telafisini ve Kürt aşiretlerinin cezalandırılmasını talep etmektedir.
Komplolarla ortam zehirleniyor: "Cami kapısına dışkı sürdüler"
Ermenileri "provokasyon" ile suçlarlar. Yurttaşlar arasında eşitliğin olamayacağına inanılan bir toplumda doğal ki talep etmenin kendisi başlı başına "provokasyon" olarak algılanır. Jön Türkler de bu konuda gericiler ile aynı tutumu takınır. Nitekim Kevorkian'a göre, yaşanacak katliamın planlayıcısı, eski rejimin adamı Vali Cevad ile birlikte İttihatçıların ileri gelenleri olacaktır. Kevorkian, bu süreçte Teşkilat-ı Mahsusa'nın adamlarının rolünü de detaylıca anlatıyor. Ermenilerin silahlandığı, Müslümanlara saldıracağı, intikam alacağı, Kilikya'da bağımsız Ermeni Krallığı kuracağı gibi söylentiler yayılır, halka korku salınır. Bir caminin kapısına dışkı sürülür ve Ermeniler bu hakareti yapmakla suçlanır ancak ertesi gece bu fiili işlerken iki kişi yakalanır: Caminin görevlileridir.
Yerel yöneticilerin kararıyla
Gerilimin körüklendiği ve bilinçli bir şekilde atmosferin yaratıldığı Kilikya Katliamının ilk aşaması, 9 Nisan 1909'da Ohannes adlı bir Ermeni marangozun tacizine uğradığı iki Türkü öldürmesiyle başlar. Kışkırtmalar, tertipler yine birbirini takip eder, Vali yaşananlara müdahale etmez. Hatta Vali, Garnizon Komutanı, Kadı, Müftü, Polis Komiseri ve ileri gelenler toplanır; "Ermenilere bir ders vermenin vakti geldi" diye karar alınır. Müftü, "Hıristiyan katliamının şeriata uygun olduğu" yönünde fetva yayınlar. Bunlar katliamın ardından Meclis Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda yer alır.
Valilik müdahale etmez, izler
Ermenilere yönelik silahlı saldırılar başlar. 14 Nisan'dan itibaren bütün Kilikya'yı saran bir şiddet patlaması yaşanır. Saldırganlar 10 grup halinde 20 bin kişi, Abdülkadir Bağdadizade ve Boşnak Salih gibi kişiler önderliğinde Ermeni mahallesi Şabaniye'ye saldırır. Mahalle kurşun yağmuruna tutulur, binalar ateşe verilir, camilerden "gavurlardan kurtulma vakti" çağrıları yapılır. Olaylar sırasında Ermeni ileri gelenleri de öldürülür. Hatta Belediye Meclisi Üyesi Artin Şadakyan, olaylara müdahale etmesini istemek için gittiği konağında valinin gözleri önünde bir memur tarafından vurularak öldürülür. Tüm başvurulara, İngiltere Konsolosunun devreye girmesine rağmen Vali, 17 Nisan'a kadar müdahale etmez, ettiğinde de saldırı yarım saat içinde durur. Adana'da can kaybı nispeten az olmuştur ama kırsalda insanlar tarlalarında öldürülmüştür. Ermeniler İngiltere'nin güvencesiyle Valiliğin talebini yerine getirir, silahlarını teslim eder.
Katliamın ikinci aşaması
Olayların ardından Ermeni milletvekillerinin talebi üzerine Hareket Ordusu'ndan 850 kişilik bir birlik 25 Nisan 1909'da Adana'ya gelir. Ancak kentteki tertipler son bulmamıştır. Önce askerlere ateş açılır ve "Ermeniler yaptı" söylentisi çıkarılır, ardından da askerlere, "Ermeniler Türk mahallesine saldırdı" denilerek, bulundukları yerden uzaklaşmaları sağlanır. Böylece katliamın 2 gün sürecek ve ilkinden çok daha korkunç bir şekilde gerçekleşecek olan ikinci aşaması 25 Nisan'da başlar. Çünkü Ermenilerin bu kez kendilerini savunacak silahları yoktur. "Bugünleri yaşamayan hiç kimse olan bitenin neye benzediğini tasavvur edemez" diyen Peder Rigal'in anlattıkları tüyler ürperticidir. Kadın erkek gözetmeden insanların boğazları kesilir, diri diri yakılırlar... Olaylara ilişkin Mebusan Meclisi'nin hazırladığı raporda detaylı bir şekilde bu anlatılanları doğrular.
Ölü sayısı kaynağına bağlı olarak 1000 ile 20-30 bin arasında değişir. Kilikya Katliamlarının ardından hükümet bir komisyon göndererek olayları soruşturur. Komisyon Adana'da liberaller ile Jön Türkler arasında güçlü bir husumet tespit eder. Birçok olay bu iç çatışma bağlamında cereyan eder. Eski rejimi kurma heveslisi muhafazakar İslamcı akım ise dedikoduları yayıp, ortamın zehirlenmesine katkıda bulunmuştur.
Sadrazam: "Eski rejimin son kalıntıları"
11 Ağustos 1909'da Sadrazamın bütün valilere yolladığı genelgede bu olaylarla ilgili, "Bu olaylar her türlü vatansever kardeşlik duygusunu yok etmek isteyen bir mutlakiyet rejiminin esef verici son kalıntılarıdır" denilerek, eski rejim suçlanır ve katliama katılan halk da "yanılsamanın kurbanı" diye nitelenir.
Meclis raporu: "Devlet tasarladı"
Meclisi Mebusan'ın araştırma raporunda ise, "Adana'da devlet görevlileri ve ileri gelenler, önceden tasarladıkları ve yapmaya karar verdikleri katliamlardaki sorumluluklarını asgariye indireceğini ve bu sorumluluğu en azından resmi olarak Ermenilerin üzerine yükleyeceğini düşündükleri koşulları önceden hazırlamaya özen göstermişlerdi. Bu amaca ulaşmak için ve Müslümanların vahşi öfkesini bir şekilde meşrulaştırmak için her türlü yalan devreye sokulmuş ve askerlerin kamp yerine ateş açmak gibi iğrenç bir hileye başvurulmuştur" denilir.