hourSON DAKİKA
left-arrow right-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Önümüzde önemli bir fırsat penceresi var"

    Önümüzde önemli bir fırsat penceresi var
    expand
    KAYNAKAA

    9. Boğaziçi Zirvesi'nde konuşan KKTC Başbakanı Tufan Erhürman, "Bugün Kıbrıs'ın etrafında hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili araştırma yapılıyor. Kıbrıs'ın etrafındaki bu kaynaklar adada yaşayan herkesin ortak zenginliğidir, herhalde kimse bundan farklı bir şey düşünemez, ama bu ortak zenginlik gene bugün bir adil paylaşımın konusu değil, bir gerginliğin konusu olarak karşımıza çıkıyor" ifadelerini kullandı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    KKTC Başbakanı Tufan Erhürman, Kıbrıs'ın etrafındaki hidrokarbon çalışmalarına değinirken, "Kıbrıs'ın etrafındaki bu kaynaklar adada yaşayan herkesin ortak zenginliğidir, herhalde kimse bundan farklı bir şey düşünemez, ama bu ortak zenginlik gene bugün bir adil paylaşımın konusu değil, bir gerginliğin konusu olarak karşımıza çıkıyor. Hepimiz geldiğimiz noktada bilmek zorundayız ki önümüzde ya bir gerginlik vesilesi ya da önemli bir fırsat penceresi var. Biz önümüzdeki olanağı Kıbrıs'ta on yıllardır devam eden sorunu aşmak için bir fırsat penceresi olarak mı kullanacağız yoksa bir kez daha zenginlik gerginliğe mi dönüşecek? Bu fırsat penceresi doğru kullanılırsa, adada ortaya çıkma ihtimali olan sürdürülebilir barış ortamı yalnızca ada açısından değil, bugün sorunlar yaşayan dünyanın çeşitli çevreleri açısından da önemlidir çünkü emsal teşkil edecektir." dedi.

    Erhürman, Uluslararası İş Birliği Platformu (UİP) tarafından Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ev sahipliğinde düzenlenen 9. Boğaziçi Zirvesi'ndeki konuşmasının başında dün İstanbul'daki helikopter kazasında hayatını kaybeden şehitleri saygıyla andı ve yaralı askere şifa diledi.

    Herkes için kalkınma becerilemediği oranda, barışa ulaşmanın mümkün olamayacağını, bugün yaşananlar aynen sürdürüldüğü oranda da medeniyet kaybından kurtulmanın mümkün olmayacağını dile getiren Erhürman, "Yaşadıklarımız bir medeniyet kaybıdır. Nasıl ki daha çok kısa bir süre önce andığımız 1. Dünya Savaşı'nın sonucu bize 1. Dünya Savaşı'nın neden ortaya çıktığını, nasıl bir medeniyet kaybı yaşattığını hatırlatmalıysa, bugün yaşadıklarımızı da aynı konuda soru işaretleriyle değerlendirmemiz gerekir düşünüyorum. Bir tek cümle her şeyi anlatmaya yeter. Eğer dünyanın, bölgelerin zenginlikleri, adil bir biçimde paylaşılırsa, ortaya barış çıkar. Eğer adil paylaşım olmazsa, zenginlik maalesef gerginlik sebebinden başka bir şey değildir, olamaz. Gerginlik, hepimize kaybettirir, kimseye kazandırmaz. Kendisi kazanırken, başkası kaybediyor zanneden de yanılır." diye konuştu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Erhürman, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960'ta kurucu ortaklar olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından kurulduğunu ancak anayasal kurgunun 1963'te dağıldığını ve o tarihten bu yana Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların adada ne varsa onu paylaşma noktasında ortak bir anlayışa ulaşamadığını anlattı.

    Adada yaşayan herkes için kalkınma ve sürdürülebilir bir barış ortamı sağlanması için çaba sarf edildiğini, ancak çabaların hiçbirinden sonuç alınamadığını belirten Erhürman, şöyle devam etti:

    "Bu arada çok önemli fırsat pencereleri de açıldı. Belki de bunların en önemlisi 2004'te AB'ye üyelik fırsatının ortaya çıkmasıydı. Bu fırsat ortaya çıktığında süreç doğru yönetilseydi, o sürecin iki halka da yarattığı motivasyon doğru yönetilseydi, bugün aslında hidrokarbon konusunda Kıbrıs'ta bir gerginlik olarak yaşanan zenginlik, şu anda adil bir biçimde Kıbrıs'ta yaşayan herkes için ortak ve paylaşılan zenginlik haline gelecekti. Ama o süreç doğru yönetilemedi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bütün Kıbrıs'ı temsilen AB'ye üye oldu ve çok önemli bir motivasyon kaynağı kaybedildi. Bugün Kıbrıs'ın etrafında hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili araştırma yapılıyor. Kıbrıs'ın etrafındaki bu kaynaklar adada yaşayan herkesin ortak zenginliğidir, herhalde kimse bundan farklı bir şey düşünemez, ama bu ortak zenginlik gene bugün bir adil paylaşımın konusu değil, bir gerginliğin konusu olarak karşımıza çıkıyor."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Erhürman, iki kurucu ortağın yetkilerde, sorumluluklarda, haklarda ve zenginliklerde ortak olması gerektiğini, ancak 2000'li yıllardan itibaren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin adanın etrafındaki hidrokarbon kaynakları konusunda sürekli tek yanlı hareket ettiğini ifade ederek, "Kıbrıs Türk halkının varlığı, iradesi bir anlamda yok sayıldı, girişimler tek yanlı yapıldı, uluslararası şirketlere ruhsatlar tek yanlı olarak verildi. Konuyla ilgili başka ülkeler ve uluslararası ikili anlaşmalar tek yanlı olarak yapıldı. Kıbrıslı Türk halkının iradesi hiçbir şekilde var olmadı, irade oraya yansıtılmadı. Kıbrıslı Türkler olarak sessiz kalmadık, gerginlik çıkaran taraf da olmadık, ama buradaki çarpıklığı, yanlışlığı uluslararası toplum nezdinde ısrarla kayda geçirdik. Bu tek yanlı girişimlerin hukukilikten de meşruiyetten de yoksun olduğunu, adadaki gerçeklerle, hukuki çerçeveyle bağdaşmadığını kayda geçirdik ama kayda geçirmiş olmamızın bir karşılığı olmadı, tek yanlı girişimler devam etti." dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    KKTC Başbakanı Erhürman, 2010'lu yıllar itibarıyla Kıbrıs Rum tarafına adanın etrafındaki zenginliklerin adil biçimde paylaşılması konusunda sundukları iki alternatifi, "Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulununcaya kadar bu konudaki faaliyetlerin askıya alınması" ve "Kıbrıs'taki hukuki durumun doğasına uygun şekilde iki toplumdan oluşacak ortak komitenin bu alandaki planlamayı beraber yürütmesi ve çalışma sonucunda kaynaklardan elde edilecek gelirin Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü dolayısıyla ortaya çıkacak maddi ihtiyaçların giderilmesi amacıyla kullanılması" şeklinde açıkladı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aramaların askıya alınmasının her iki tarafın bir an önce Kıbrıs sorunun çözülmesi motivasyonuna sahip olmasına yol açacağını dile getiren Erhürman, ikinci alternatifin ise Kıbrıs'ta kapsamlı çözüm sonrasında ortaya çıkacak maddi ihtiyaçların nasıl karşılanacağı endişesinin giderileceğini söyledi.

    Erhürman, alternatif önerilerinin her ikisinin de sürdürülebilir barış ortamının yaratılması ve böylece adadaki kaynakların yarattığı kalkınma olanağının adadaki herkes için kalkınma olarak değerlendirilmesini içerdiğinin altını çizerek, "Ama bu önerilerimiz de karşılık bulmadı ve bugün çok da arzu etmediğimiz bir ortama evrildi. Biz bu konuda ne kadar girişimde bulunduysak, bunların hepsi bir biçimde reddedildi. Tabii bu şartlar altında Kıbrıs Türk tarafına da Türkiye Cumhuriyeti ile istişare içinde ve birlikte hareket edip tek yanlı başka bir tavır geliştirmekten başka bir yol bırakılmadı. 2011'de KKTC, Türkiye ile kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzaladı ve ardından da TPAO, Kıbrıs Türk tarafı adına bu bölgede araştırma yapmak konusunda ruhsatlandırıldı. Bunu yapmakla birlikte Kıbrıs Türk tarafı, barışçı girişimlerine de devam etti, bir yandan kendi haklarına sahip çıkarken diğer yandan da bu işin doğru yolu adil paylaşımdır, gerginlik değildir mesajını dünyaya vermeye devam etti." diye konuştu.

    "Uluslararası şirketlerin faaliyetleri hukukun ve meşruiyetin sınırlarının dışına taşmış durumda"

    Tufan Erhürman, ruhsatlandırılmış uluslararası şirketlerin adanın etrafındaki kaynaklarla ilgili bazı girişimlerde bulunduğuna değinirken, şu değerlendirmelerde bulundu:

    "Madem ki Kıbrıs Türk tarafının iradesi yok sayılarak bu ruhsatlandırma yapıldı, o zaman bu, hukuken sakat bir ruhsatlandırmadır. Hukuken sakat bir ruhsatlandırmadan hareketle, ruhsata sahip uluslararası şirketler, orada birtakım faaliyetler yürütmektedir. Dolayısıyla çok açık biçimde söylemek gerekir ki uluslararası şirketlerin yürütmekte olduğu faaliyetler de hukukun ve meşruiyetin sınırlarının dışına taşmış durumda. 'Kıbrıs Türk tarafı var olan haklı pozisyonunda her şeye rağmen siner, susar ve her şey olduğu gibi devam eder; Sayın Anastasiadis'in zaman zaman dillendirdiği gibi çözüm olursa çözümden sonra fondan Kıbrıs Türk tarafının payı aktarılır.' gibi bir yaklaşımsa beklenen, bu beklenti adil bir beklenti değildir. Dolayısıyla uluslararası şirketler de bunun adil bir beklenti olmayacağını bilmek durumdadır. Hatta uluslararası şirketler oradaki çalışmalarının sorunsuz bir ortam yaratılması halinde çok daha hızlı olacağını bilmek durumundadır. Hepimiz geldiğimiz noktada bilmek zorundayız ki önümüzde ya bir gerginlik vesilesi ya da önemli bir fırsat penceresi var. Biz önümüzdeki olanağı Kıbrıs'ta on yıllardır devam eden sorunu aşmak için bir fırsat penceresi olarak mı kullanacağız yoksa bir kez daha zenginlik gerginliğe mi dönüşecek? Temel soru budur. Kıbrıs Türk tarafı olarak biz kesinlikle barış dilinden de ödün vermeksizin son noktaya kadar 'Aklın yolu birdir. Aklın yolu adanın etrafındaki zenginliği adil biçimde paylaşmaktır.' diyeceğiz. Bu fırsat penceresi doğru kullanılırsa, adada ortaya çıkma ihtimali olan sürdürülebilir barış ortamı yalnızca ada açısından değil, bugün sorunlar yaşayan dünyanın çeşitli çevreleri açısından da önemlidir çünkü emsal teşkil edecektir, bölge için de dünyanın geri kalanı için de."

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow