Adnan Bali: "FED'den boru döşetseniz bile..."
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, döviz kurlarında bütün meselenin spekülatif talebi uyarmamak olduğunu belirterek, "Spekülatif talebi uyardığınızda döviz kurlarında aşılmayacak seviye yoktur. Keskin ihtiyaç olduğunda hiçbir rezerv yeterli değildir. FED'den boru döşetseniz bile..." dedi.
Bankanın 91. kuruluş yıl dönümü kapsamında AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Bali, Amerikan Merkez Bankası'nın (Fed) olası faiz artırımının Türk bankacılık sektörüne etkisine ilişkin öngörülerini aktarırken; böyle bir tablonun oluşması halinde, özellikle Merkez Bankası'nın yürüttüğü fonlama politikaları ve likiditedeki sıkılaştırmaya bağlı olarak, mevduat ve uluslararası borçlanma maliyetleri ile fonlama açısından çok ciddi, majör bir yükseliş beklemediğini söyledi.
Şu ana kadar aslında belli yükselişlerin de oluştuğunun altını çizen Bali, "Bu, belirsizlik unsurlarına bağlı olarak da şekillenecek. Dolayısıyla çok majör bir artış beklemiyorum. Fakat bizim bunlara karşı tedbirimiz tabii ki son derece dinamik bir stratejik politika izlemek olacak" dedi.
Bir zamanlar evsiz olan dünyaca ünlü 10 isim!
Bankacılık sisteminin net faiz marjı ile çalışan bir sistem olduğunu belirten Bali, "Netice olarak maliyetlerimizde bir yükseliş olur ise bu maalesef kredi faizlerinin de yükseleceği bir noktaya gelir. Bugün zaten sektör o kadar daralan bir net faiz marjı ile çalışıyor ki yüzde 3,5'lerin altına indi. Biz, bütün bu unsurlara rağmen olabilecek en sürdürülebilir marjlarla ve ortaya çıkabilecek fiyat değişmelerine adapte olarak stratejilerimizi ona uydurarak götüreceğiz. Burada bir tereddüt yok" şeklinde yorum yaptı.
"Sonuna geldik"
Merkez Bankası'nın para politikasının iç ve dış ayağı bulunduğunu belirten Bali, dış ayağının ABD'nin değişen faiz politikaları ve global likiditenin eski bolluğunda olmayacağı, ABD'ye doğru akacak olan sermaye
nedeniyle gelişmekte olan ülkelere fon akışlarının eski rahatlığında görülmeyeceği gibi öngörülere dayalı olduğunu kaydederek şöyle konuştu:
"Aslında 10-15 yıldır süren gelişmekte olan ülkelere yönelik olumlu konjonktürün bir miktar sonuna geldiğimiz anlaşılıyor. Çünkü şöyle düşününüz; zaten güvenli liman diye kabul edilen bir yer bugün faiz artışı ve büyüme hikâyesi de üzerine eklendiği zaman gelişmekte olan ülkelere göre çok daha cazip bir alan haline geliyor. Bu, birçok gelişmekte olan ülkede faiz politikalarında değişikliğe yol açtı.
Brezilya, Güney Afrika... Brezilya bayağı sert, yüzde 11,75'lerden 14,25'ere çıkarttı politika faizini. Güney Afrika da aynı şekilde para politikasını sıkılaştırıcı adımlar atıyor. Türkiye de bu etkiye maruz kalıyor. Bir de Türkiye, geçmiş dönemlerin aksine iç gündemleriyle de daha fazla etkileniyor. Eskiden iç gündemlerimiz bu eğilimleri bir miktar törpülüyordu, biz daha sınırlı yaşayarak bunları idare ediyorduk."
"Doğrudan müdahale gerektiren olaylar yaşıyoruz"
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, geçmişte Merkez Bankası'nın politikalarının esneklik üzerine inşa edildiğini hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bundan kastım şu; Merkez Bankası, çok amaçlı, çok araçlı politikalarla ve faiz koridoru gibi, rezerv opsiyon mekanizması gibi çok inovatif tekniklerle, kendisini bu değişken koşullara hızlı adapte edebilecek, esneklik
üzerine kurabilecek bir politika seti ve araçları kullanıyordu. Fakat şimdi gerek iç sorunların, çok ciddi şekilde istikrarsızlıklar ve belirsizlikler de dahil olmak üzere, artmış olması, gerekse dış konjonktürün aleyhe doğru dönmüş olması bu esneklik yerine Merkez Bankası'nın daha basit, daha sade ve daha doğrudan yöntemleri kullanmasını gerektiriyor.
Nitekim Merkez Bankası'nın da politika araçlarını ve politika setini sadeleştirici yöndeki açıklamalarının piyasa tarafından olumlu olarak karşılandığını görüyoruz. O dönemdeki politika, fonksiyonunu gayet iyi görüp hem fiyat istikrarına hem de finansal istikrara katkıda bulunan esnek bir politika setiydi...
Ama bugün maalesef karşılaştığımız sorunlar daha doğrudan yöntemleri, daha sade yöntemleri geçerli kılıyor, çok daha doğrudan müdahale gerektiren olaylar yaşıyoruz. Hatta bunun özellikle uluslararası yatırımcılar, uluslararası analistler açısından bakıldığında şöyle bir boyutu da var; açık ifade edeyim kimse kimsenin özel olarak göstergelerine, çalışma biçimlerine konsantre olmuyor."