hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Bütçe görüşmeleri sırasında sert tartışma

    Bütçe görüşmeleri sırasında sert tartışma
    expand

    TBMM Genel Kurulu'nda, 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısı'nın tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Görüşmelerde zaman zaman sert tartışmalar yaşandı.

    TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın başkanlığındaki Genel Kurul'da, görüşmeler yaklaşık 8 saat sürdü.
     
    Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın sunumunun ardından parti grupları tarafından yapılan 1'er saatlik konuşma ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın soru ve eleştirilere yanıt vermesinin ardından, tasarının lehinde ve aleyhinde milletvekillerine söz verildi.
     
    Genel kurulda, konuşmaların tamamlanmasından sonra tasarının maddelerine geçilmesi kabul edildi.
     
    Köksal Toptan, kuruluşların bütçesini görüşmek üzere yarın saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapattı.
     
    DTP'li vekillerden Erdoğan'a tavır
     
    Başbakan Erdoğan, görüşmeler sırasında DTP Grubu adına söz alan Başkanvekili Fatma Kurtulan ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın konuşmasını izlemedi.
     
    Hükümet adına söz alan Başbakan Erdoğan'ın konuşması sırasında da DTP'li milletvekilleri Genel Kurul Salonu'ndan ayrıldı.
     
    TBMM İdare Amiri ve DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Başbakan Erdoğan'ın kendilerini dinlemediğini, DTP'li milletvekillerinin de Erdoğan'ın konuşması sırasında genel kurul salonundan ayrıldığını söyledi.
     
    Görüşmelerin tamamlanmasının ardından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Genel Kurulda tokalaşarak bir süre sohbet etti.
     
    MECLİS'TE GERGİN ZAMANLAR
     
    Meclis Genel Kurulu'nda zaman zaman sert tartışmalar da yaşandı.
     
    CHP Genel Başkanı Baykal, Kemal Unakıtan'a yüklendi 
     
    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ekonominin, "rant, haram, kazanç ve faiz ekonomisi" olduğunu savunarak, "Bunun, üretime, emeğe, alınterine, çabaya ödül veren bir ekonomi politikası olduğu söylenemez. Türk ekonomisi, reel faizle kanıyor. Bu kadar büyük borç, sıcak para, açık, reel faiz, bu Türk ekonomisini perişan etmenin reçetesidir. Bu reçete uygulanıyor" dedi.
     
    GAP'ın, Türkiye'nin tarımsal kalkınma, enerji, sosyal değişim ve barış projesi olduğunu, ancak ihmal edildiğini, iktidarın bunu rafa kaldırdığını, buzdolabına koyduğunu ileri süren Baykal, Türkiye'nin "Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile değil, GAP ile kalkınacağını" ifade etti.
     
    Tokat Sigara Fabrikası'nın satışıyla ilgili olarak, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun şirketinde görev yapan santral memuruna, onayın ertesi günü 30 bin doların geldiğini iddia eden Baykal, şöyle konuştu:
     
    "Müfettiş gidiyor, bu kişinin ifadesini alıyor, 'Sen, kimin gönderdiğini biliyor musun?' diyor. 'Hayır, bilmiyorum' diyor. Sana bu paranın gelmesinin bir sebebi var mı? 'Hayır' diyor. 30 bin dolar...
     
    Peki nasıl alınıyor? Bu santral memuru, o şirketin saymanıyla birlikte gidiyor, onunla alınıyor. Sayman paraya el koyuyor, bunu gönderiyor. Kim bu kişi? Kimin şirketi? Maliye Bakanının oğlunun şirketi...
     
    Peki Maliye Bakanı'nın bu işle bir ilgisi var mı? Parayı gönderen kim? Mahkemeye intikal etmiş olan, yeni diye verilmiş olan ikinci el makinayı satmış olan şirket. Parayı gönderen o şirket.
     
    Parayı alan, bu şirketin bu söylediğim insanları... Ne oldu? Ne yapıldı? Aylardır bu konuda hiçbir ciddi adli mekanizma harekete geçirilmemiştir. Hadi bakanların dokunulmazlığı var, mahdumların da mı dokunulmazlığı var?"
     
    Baykal, "Çalışıyoruz" diye laf atan AK Parti milletvekillerine, "Evet çalıştığınız açık ama hayra değil, şerre çalışıyorsunuz. Millete değil kendinize çalışıyorsunuz" karşılığını verdi.
     
    Plan değişiklerinin, parsel bazında ve kişiye yönelik olduğunu savunan Baykal, kendisine laf atan AK Parti milletvekillerine şöyle seslendi:
     
    "Bu yolsuzluklar karşısında iki grup duruş var. Birisi doğrudan yolsuzluğa bulaşmış olanlar. Onların tepki göstermesini anlıyorum. Ama yolsuzluğa doğrudan bulaşmamış insanların, partizanca gayretlerle yolsuzluğu savunmaya kalkmaları, yolsuzluğu yapmaktan çok daha ağır bir suç işlemek anlamına gelir. Yolsuzluk karşısında cesaretle sesinizi çıkaramıyorsanız, hiç olmazsa sesini çıkaranların karşısına çıkmayın..."
     
    Kurum ve kuruluşların sindirildiğini, medya ve sivil toplum örgütlerinin görevlerini özgürce yapmalarına imkan veren yapı ve mekanizmaların zaafa uğratıldığını öne süren Baykal, halkın doğru ve tarafsız haber alma hakkına darbe vurulduğunu, hızla yozlaşmış bir rejime doğru sürüklenildiğini savundu."
     
    "Damat Bey'in holdingi Sabah ve ATV'nin sahibi olacak"
     
    Sabah ve ATV'nin satışına da değinen Baykal, işadamlarının bu medya grubunun ihalesine girmekten teker teker çekildiklerini söyledi.
     
    Baykal, "Büyük olasılıkla Damat Bey'in holdingi, Türkiye'de ikinci büyük medya grubunun da sahibi olacak... Demokrasi; devlet gücünün, yetkisinin, olanaklarının, otoritesinin bir siyasi hegemonya tesis etmek için kullanılması anlamına gelmez. Yandaş medya oluşturmak, iktidarın bir imtiyazı değildir" dedi.
     
    "Haramzade bürokrat, namussuz siyasetçi ve kirli işadamı elele vermişlerdir" diyen Baykal, yolsuzlukların hesabının sorulamadığını söyledi.
     
    Baykal, "Cumhuriyet tarihinde ilk kez hayali ihracat yapmak için sahte belge düzenlemek ve kullanmaktan sanık olarak yargılanan bir kişi, Maliye Bakanı olarak görev yapmaktadır" dedi.
     
    Başbakan Erdoğan'ın "arpalık olan KİT'lerin tarihe karıştığı" yönündeki sözlerine değinen Baykal, bazı AK Parti milletvekili adayadayları ile milletvekili adaylarının çeşitli kurumlarda göreve getirildiğini örneklerle dile getirdikten sonra, "Bunlar arpalık anlayışının sonucu mu, değil mi?" diye sordu.
     
    Hakim ve savcı atamalarına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda Değişiklik öngören kanun teklifinin, "Başbakanın gece denetimi altında yasalaştırıldığını" öne süren Baykal, Türkiye'de yargıya yönelik bir tertibin söz konusu olduğunu iddia etti.
     
    Baykal, 2004'de yapılan idari ve adli yargı hakim adaylığı sınavlarında yazılı sınavda başarılı olanların, mülakatta başarısız sayılarak, mesleğe kabul edilmediklerini öne sürdü.
     
    Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, hukuk uzmanlarına incelettirmeden böylesine tartışılan yasayı hemen onayladığını söyledi.
     
    Çankaya Köşkü'nün, partilerin, siyasetin üstünde, devletin yararını, Anayasa'nın gereklerini gözetecek, gerektiğinde hükümete "dur" diyebilecek bir merci olmaktan çıktığını savunan Baykal, "Ne kadar kaygı verici manzara" diye konuştu.
     
    Cumhurbaşkanı Gül'ün YÖK ile ilgili "bir propaganda kampanyasının öncüsü gibi bir takım açıklamalar yaptığını" ileri süren Baykal, "Cumhurbaşkanlığı bu kadar kısa bir süre içinde, bu kadar hızlı bir ağırlık kaybına hiçbir zaman uğramamıştır" dedi.
     
    "Bu tablo, Türkiye'de çok büyük bir kuşatmanın ve dönüştürmenin uygulanmakta olduğunu bize gösteriyor" diyen Baykal, "Türkiye, şimdi yeni bir rotaya doğru çekilmek ve sürüklenmek isteniyor. Bu kaygı verici olaydır. Artık dışardan bakanlar, Türkiye'ye çağdaş bir cumhuriyet, laik bir cumhuriyet, Atatürk Cumhuriyeti diye bakmıyor. 'Ilımlı bir din devleti' diye Türkiye'yi algılamaya başlıyor" diye konuştu.
     
    Unakıtan'dan Baykal ve CHP'lilere cevap
     
    TBMM Genel Kurulu'nda, bütçenin tümü üzerindeki konuşması sırasında Baykal'ın kendisine ve ailesine yönelik iddiaları nedeniyle söz alan Unakıtan, Baykal'ın konuşmasında iftira kampanyasının devam ettiğini söyledi.
     
    Kemal Unakıtan, sürekli kendisine laf atan CHP'li milletvekillerine yönelik şunları söyledi:
     
    "Para getirdi' denilen adam, o tarihte söyledikleri, tarihte bir defa oğlumun şirketinde çalışmıyor. O para ne şirketin adına ne oğlumun adına ne benim bir yakınımın adına geliyor. Gelip gelmediği de belli değil.
     
    O adam çok sonradan bir şirkete geliyor, çalışıyor ve çıkıyor. Çalıştığı tarihte böyle bir şey yok. Ondan çok evvel çalışmadığı tarihte, böyle bir şeyle bize yamandırmaya niye çalışıyorlar? O şirket, bırakın 30 bin dolar, milyonlarca dolar vergi veriyor. Sizin burada aldığınız vergilerin bir çoğunu o veriyor. Ondan sonra kalkıyorsunuz, illa bir şeyi bir şeye yamandırmak için...
     
    Deyin ki; 'Bakanların çocukları çalışamaz, söyleyin öyle bir şey, bir kanun çıkarın' anlayalım. Hangi biriniz bakan olduğu zaman çocuğu çalışmadı, söyleyin, bir tane örnek verin bana. Çocukları çalışmayan bir milletvekiliniz var mı? Millet her şeyi biliyor.
     
    Bunları daha önce de yaptınız, bu millet size cevabını verdi. Sayın Baykal, bu türlü politikalara lütfen devam etmeyin, sonra sizi biz bile kurtaramayacağız bak..."
     
    Maliye Bakanı Unakıtan'ın konuşmasının sonunda, "Sayın Baykal, sizin bu Angora evlerinde kaçak yapılarınız vardı, ne oldu onlara acaba? Kamunun malı, işgal ettiğiniz yerler vardı, onlar ne oldu, onu da merak ediyorum" demesini, CHP'li milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto etti.
     
    MHP lideri Bahçeli'nin açıklamaları
     
    TBMM Genel Kurulu'nda, 2008 yılı bütçesi hakkında partisinin görüşlerini dile getiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bütçe görüşmelerinin, hükümetlerin icraatlarının muhasebesinin yapıldığı, muhalefetin; siyasi iktidarın politikaları açısından uyarı, tenkit ve tavsiyelerini dile getirdiği önemli bir imkan olduğunu söyledi.
     
    Bahçeli, AK Parti iktidarının, kendisinden önce yapılanları yok saydığını bildirdi.
     
    MHP Genel Başkanı Bahçeli, başta enflasyon hedeflemesi ve dalgalı kur politikası olmak üzere bugün Türkiye'de uygulanan ekonomik politikaların temellerinin, 57'inci hükümet döneminde atıldığına dikkati çekerek, 2001 krizi sonrası hayata geçirilen ekonomik programa değindi.
     
    Bu program kapsamında, ekonominin yapısal sorunlarının giderilmesi için gerekli tedbirlerin alınıp uygulanmaya konulduğunu anlatan Bahçeli, 57'inci Hükümet döneminde Merkez Bankası'nın bağımsızlığına kavuştuğunu, BDDK'nın faaliyete geçirildiğini, hortumlanan bankaların TMSF'ye devredildiğini anlattı.
     
    "AKP'nin hortum edebiyatını istismarı hakkında bir noktaya dikkat çekmek isterim" diyen Devlet Bahçeli, 22 Temmuz seçimleri öncesinde, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, parti sözcülerinin, batık bankaların "57'inci Hükümet döneminde hortumlandığı" gibi bir takdime gittiğini, bunun siyasi etikle bağdaşmadığını söyledi.
     
    Bahçeli,"Bu konuda karalama kampanyası başlatan AKP'nin, 57'inci Hükümet döneminde yolsuzluk operasyonlarıyla tutuklanan ve mal varlıkları üzerine ihtiyati tedbir kararı konulan bir çok hortumcunun vergi borçlarını affetmesi, kendileri açısından hazin bir ibret vesilesi olarak hatırlatırım. 58 ve 59'uncu Hükümetler'in en büyük şansı, böyle bir tabloyu devralmış olmasıdır" dedi.
     
    Bahçeli, uygulanan sıcak paraya dayalı ekonomik politikaları desteklemek için elde tutulan rezervlerin, maliyeti giderek arttığını, bu maliyetin milyar dolarları geçtiğini söyledi.
     
    Bahçeli, "Hükümet dış borçlanma maliyetlerinin yüzde 7'ler civarında seyrettiği bir dönemde, elde bulunan rezervlerin yüzde kaç getiri ile plase edildiğini ve aradaki farktan dolayı ne kadar kaynağımızın başta ABD olmak üzere Batılı ülkelere transfer edildiğini açıklamalıdır" dedi.
     
    Devlet Bahçeli, AK Parti hükümetleri döneminde yaşanan iç talep, yüksek değerli TL ve ithalata bağımlı büyümenin, ancak dışarıdan sermaye ya da borç bulunduğu sürece sürdürülebileceğini ifade etti.
     
    Bahçeli, "Bütün bunlardan daha vahim olanı Sayın Başbakan'ın durumu anlamamakta ısrar ederek TL'nin aşırı değerlenmesinden mütevellit dolar cinsinden GSMH hesaplarıyla kişi başına gelirin 7 bin dolarlara çıktığını iddia etmesidir" dedi.
     
    "Uygulanan ekonomik politikaların bugüne kadar çökmemiş olmasının, "Güney Amerika'daki Peso problemi" vakasına işaret ettiğini dile getiren Bahçeli, önümüzdeki süreçte Türkiye'nin düşük kur, yüksek faiz politikalarından vazgeçmediği ve ihracata ve ülkenin döviz cinsinden gelirlerini artırıcı politikalara yönelmediği sürece, işsizlik ve yoksulluğun azalmayacağını, dış açıkların kapanmayacağını bildirdi.
     
    MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Büyük dış açıkların borçla ve sıcak parayla finansmanı, uyuşturucu ile tedavi gibidir ve bu süreçte hastalık tedavi edilmemekte aksine ilerlemektedir" diye konuştu.
     
    Erdoğan: "Vurun abalıya mantığıyla konuşuyorlar"
     
    TBMM Genel Kurulu'nda 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde getirilen eleştirileri yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçmiş yıllarda bütçe görüşmelerinde TBMM kürsüsünün adeta bir arenaya dönüştüğünü belirterek, "Allah'a şükür ki hükümetimizle birlikte sisler dağıldı, karamsar günler geride kaldı, Türkiye gerçek gücüne kavuştu" diye konuştu.
     
    Türkiye'nin kaynak ve imkanlarını sağlam bir siyasi iradeyle ülkeye ve insanlarına kazandırdıklarını belirten Erdoğan, ülkenin şimdi zaaflarıyla değil, ekonomisi ve sosyal kalkınma programları, dış politikadaki dinamizmi, zenginleşen imkan ve kaynaklarıyla konuşulduğunu anlattı.
     
    Bütçe görüşmelerinin de eski siyasetin kavga ve anlayışından ciddi anlamda uzaklaştığına işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin başta TBMM olmak üzere hükümeti, kamu yönetimi ve bütün kurumlarıyla bir gelecek vizyonuna kavuştuğunu ifade etti.
     
    Bütçe müzakerelerinin, Türkiye'nin baştan başa, tüm meseleleriyle konuşulduğu zemin olduğunu hatırlatan Erdoğan, bu zemini Türkiye'nin yararına en iyi şekilde değerlendirecek bütün makul eleştiri ve uyarıları dikkate alacaklarından tüm milletvekillerinin emin olmasını istedi.
     
    Erdoğan, durum tespitlerini yapıp da çözüm önerileri getirilmedikçe yapacakları bir şey olmadığına işaret ederek, "Görüyorum ki burada sadece 'vurun abalıya' mantığıyla konuşmalar var. Çözüm yok. Ama hepimiz bu milletin iyiliği, ülkenin geleceği için bir şey düşünüyorsak, o zaman şunu söylemek durumundayız: 'Şu şu yanlıştır, bunu yaparsanız doğrudur, bundan millet, Türkiye kazanır' demeliyiz. Bunu yaptığınız zaman biz de alkışlarız" dedi.
     
    Erdoğan, Türkiye'nin ciddi mali sıkıntılarla karşı karşıya olduğu bir dönemden bugünlere geldiğini, 58 ve 59'uncu hükümetler dönemlerinde uygulanan mali disiplini esas alan politikalar sayesinde bütçenin iki yakasının biraraya geldiğini anlattı.
     
    "YTL'nin değerlenmesinden neden rahatsızsınız?"
     
    Erdoğan, geçmiş dönemin rakamlarını verdiği zaman bazı çevrelerin rahatsız olduğunu belirterek, "Niye rahatsız oluyorlar? Vermeyelim mi bu rakamları?" diye sordu.
     
    Türkiye'nin milli gelirinin 80 milyar dolaran bugün 489 milyar dolara ulaştığına dikkati çeken Erdoğan, bu rakamı söylediği zaman hemen bahaneler uydurulmaya başlandığını, "kur, TL değerlendi" dendiğini,"Buna benzer ekonomide yeri olmayan garip gerip şeyler" söylendiğini anlattı.
     
    "Tam tersi, aksi olsaydı o zaman ne diyecektiniz?" diyen Erdoğan, "(Battınız, bittiniz) diyecektiniz" dedi.
     
    Göreve geldiklerinde Merkez Bankası'nın döviz rezervinin 27 milyar dolar olduğunu, şimdi 70 milyar doları aştğını belirten Erdoğan, "Hele hele Türk Lirasının değerlenmesinden rahatsızlık duyanlara baktığım zaman ben taaccüb ediyorum (şaşırıyorum). Biz Türk Lirasını Değerlendirme Kanunu'nu 10 yıllarca önce çıkarmadık mı? Bu Meclis çıkarmadı mı?" dedi.
     
    Erdoğan, "O milliyetçiliği konuşan kardeşlerim, şimdi acaba 'TL değer kazanıyor' diye niye rahatsız oluyorlar, bunu da anlamakta zorlanıyorum" dedi.
     
    "Kamu kesiminin borç yükünde azalma var"
     
    Başbakan Erdoğan, 1975'den 2004 yılına kadar geçen 30 yıllık dönemde kamu kesiminin sürekli olarak borçlanma ihtiyacı içerisinde olduğunu söyledi.
     
    2003'ten itibaren bütçe açıklarının azalmasına bağlı olarak kamu kesimi borçlanma ihtiyacının ortadan kalkması sonucu, kamu kesiminin borç yükünün azalma eğilimine girdiğini belirten Erdoğan, 2002'de kamu kesimi borçlanma gereğinin Gayri Safi Milli Hasıla'ya (GSMH) oranı yüzde 12.73 iken, bu oranın 2006'da -2.7 olarak gerçekleştiğini kaydetti.
     
    Başbakan Erdoğan, 2002'de kamu kesiminin borçlanma ihtiyacı 35 milyar YTL iken, 2006'da kamu kesiminin borçlanma ihtiyacı oluşmadığını ve 14 milyar 950 milyon YTL fazla verdiğini söyledi.
     
    Hükümetin maliye politikasında elde ettiği başarının en açık göstergesinin bu tablo olduğunu ifade eden Erdoğan, kamu kesimi borçlanma gereğinin azalmasının, kamu kesiminin net borç yükünde de kayda değer bir azalma yaşanmasına neden olduğunu bildirdi.
     
    Başbakan Erdoğan, AK Parti hükümetleri döneminde faiz giderlerinin GSMH oranına bakıldığı zaman, aynı pozitif tablonun orada da görülebileceğini söyledi.
     
    2002'de yüzde 18.8 olan bu oranın o günden bugüne azalma seyrine girdiğini, 2007 yılı sonunda yüzde 7.6 seviyesine kadar ineceğini tahmin ettiğini söyleyen Erdoğan, 2002 yılında Türk ekonomisinin vergi gelirlerinin yüzde 84'ünü sadece faiz giderlerini ödemek için kullandığını kaydetti.
     
    "Bu nasıl bir felakettir?" diye soran Erdoğan, böyle olduğu zaman çalışanın maaşını bile ödemekte zorluk çekileceğini bildirdi.
     
    Başbakan Erdoğan, "Artık bu millet o iş bilmez, beceriksiz yönetimlerin faturasını ödemeyecek, bu dönem bitmiştir" diyerek, 2002'de vergilerin yüzde 84'ü faiz için kullanılırken, 2006'da bu oranı yüzde 33 seviyelerine kadar indirmeyi başardıklarını söyledi.
     
    Kendilerine hep "Kaynağınız nedir?" diye sorulduğunu dile getiren Erdoğan, "Kaynak Türkiye'dir. Bu iddiayı, ilk bütçemizi hazırlarken ortaya koymuştuk. Bugün alnımızın akıyla bu iddiamızı ispatladık" diye konuştu.
     
    "En düşük memur maaşı 843 YTL oldu"
     
    Konuşmasında kamu personelinin maaşlarına da değinen Erdoğan, değer üreten, emek veren, alınteri döken herkesin hak ettiğini almasını istediklerini kaydetti.
     
    Göreve geldiklerinde memuru, işçiyi, emekliyi, Bağ-Kur'luyu enflasyona ezdirmeyeceklerini söylediklerini ve ezdirtmediklerini anlatan Erdoğan, "Geldiğimizde ciddi bir ayarlama yaptık ve enflasyonun üzerinde zam yaparak süreci çalıştırıyoruz" dedi.
     
    Başbakan Erdoğan, en düşük devlet memuru maaşı 2002 Aralık ayında 392 YTL iken, 2007 aralık ayında bu rakamı 843 YTL'ye çıkardıklarını söyledi.
     
    Bu dönemde en düşük memur maaşının yüzde 115 oranında arttığını dile getiren Recep Tayyip Erdoğan, "Maaşlar enflasyon oranında artmış olsaydı, bugün en düşük memur maaşının 631 YTL olması gerekirdi" diye konuştu.
     
    2008 Ocak ayında en düşük memur maaşının 887 YTL, temmuz ayında ise 925YTL olacağını belirten Erdoğan, 2008'de en düşük memur maaşının yüzde 10.5, ortalama memur maaşının yüzde 7.6 ve en yüksek memur maaşının ise yüzde 4.1 oranında artacağını bildirdi.
     
    DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, "Irak operasyonunun maliyetinin; sağlık, eğitim, adalet kalemlerinden karşılanacağı, hükümetin yeni dolaylı vergiler ve zamlara yöneleceği açıkça görülmektedir" dedi.
     
    "Genelkurmay Başkanlığı'nın tanımlamasıyla, 'düşük yoğunluklu çatışma' için 2007'de yıl içinde artırılan ödenekler bile harcamaları karşılayamaz durumdadır" diyen Kurtulan, "Bu durum, 2008 bütçe tasarısının daha TBMM'de görüşülmesinden önce dengesinin bozulmuş olması, bütçe açığının büyümesi anlamına gelmektedir" diye konuştu.
     
    Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, "yapısal reformlar, mali disiplin ve özelleştirmeye devam edileceğine ilişkin" sözlerini eleştiren Kurtulan, "Özelleştirmenin anlamı, vatanın zenginliklerini satışa çıkararak bütçe denkleştirmektir. Bunun anlamı, sermaye ile işçi ve emekçiler arasındaki gelir uçurumunun daha da açılması ve yoksul halkın satın alma gücünün daha fazla düşürülmesidir" dedi.
     
    DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, bütçenin 'dış şoklara' karşı dayanıklı olmadığını kaydederek, "Memur maaşlarına yapılan artış, memurun geçmiş yıllardaki kayıplarını kapatmıyor. Tam tersine sınır ötesi operasyonun gündemde olduğu bugünlerde, çaktırmadan elektriğe, suya, ekmeğe ve diğer ürünlere yapılan zamlarla memura yapılan zamlar geri alınıyor" diye konuştu.
     
    Bakan Unakıtan'ın, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda ve bugün Genel Kurul'da yaptığı bütçeyi sunuş konuşması kitapçığının sonunda, Atatürk'ün, "Tam bağımsızlık, mali bağımsızlıkla olur" sözüne yer verildiğini anımsatan Kaplan, "Bu söze rağmen, ekonomimizi IMF belirliyor. IMF'nin 2025'e kadar Türkiye ekonomisini belirlediği bir dönemde, mali bağımsızlıktan söz etmek zor" dedi.
     
    Kaplan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "IMF'ye olan borcumuzu şu tarihe kadar bitireceğim' desin. Bunun sözünü istiyoruz, bu sözü Sayın Başbakan vermelidir" diye seslendi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow