hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Türkiye-AB ilişkilerinin anatomisi... Büyükelçi Kaymakcı: 2025 AB ile ilişkilerin normalleşeceği yıl olmalı

    Türkiye-AB ilişkilerinin anatomisi... Büyükelçi Kaymakcı: 2025 AB ile ilişkilerin normalleşeceği yıl olmalı
    expand
    KAYNAKCNN TÜRK

    Dünyada jeopolitik kartlar yeniden dağıtılıyor, yeni dengeler kuruluyor. NATO üyesi ve AB’ye aday ülke statüsündeki Türkiye de bu jeopolitik sistemin önemli bir aktörü olmaya devam ediyor. CNN TÜRK Paris Temsilcisi Arzu Çakır Morin, AB-Türkiye ilişkilerini Türkiye’nin AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı ile Brüksel’de konuştu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Geçtiğimiz yıldan Ukrayna-Rusya savaşı ve Hamas-İsrail çatışmalarını devralan dünya, bu yıla Suriye’de yeni bir hükümet ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönüşü ile başladı. AB liderleri bu gelişmeler ışığında hem bu konuları hem de kendi savunmasını tartışmak için Brüksel’de gayrı resmi bir zirve gerçekleştirdi.

    Tüm bu gelişmeleri “AB perspektifini” yitirmeden izleyen Türkiye ise 2025 yılında AB ile ilişkilerini “normalleştirmeye” çalışıyor. Türkiye bu yıl Ortaklık Konseyi’ni yeniden başlatıp “resmi, kurumsal, üst düzey ilişkileri canlandırarak, önümüzdeki yıllara daha sağlam, daha normal” bir ilişki zemini bırakmak istiyor.

    CNN TÜRK Paris Temsilcisi Arzu Çakır Morin, kritik AB zirvesinin ertesinde AB-Türkiye ilişkilerini Türkiye’nin AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı ile Brüksel’de konuştu. İşte o özel röportaj:

    Arzu Çakır Morin: Sayın Büyükelçi AB ile ilişkiler uzun süredir donma noktasında. Gelin önce ilişkilerin bir kronolojik anatomisini çıkaralım. Sizce ilişkilerin en verimli olduğu dönem hangisiydi?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Faruk Kaymakcı: Bana göre Türkiye-AB ilişkilerinin en verimli ve en parlak dönemi 1999- 2006 dönemi. Yani adaylığımızın resmen ilan edilmesi, üyelik sürecine başlayacağımızın görülmesi. Dolayısıyla bu dönemde Türkiye çok iyi ve önemli reformlar yaptı. AB Türkiye'de atılan adımları o zaman "sessiz devrim" diye niteledi.

    Türkiye-AB ilişkilerinin anatomisi... Büyükelçi Kaymakcı: 2025 AB ile ilişkilerin normalleşeceği yıl olmalı

    Arzu Çakır Morin: Peki, ne oldu da rüzgar tersine döndü?

    Faruk Kaymakcı: Maalesef 2006'dan sonra AB tarafından özellikle ilk yanlış adım atıldı. Kıbrıs meselesinin orantısız ve haksız bir şekilde Türkiye AB ilişkilerine zarar vermesi gündeme geldi. "Üyelik sürecinde 8 faslı açtırmam, 35 faslı kapattırmam" dediğiniz anda ilişkiler önemli ölçüde olumsuz etkilendi. Bunun üstüne maalesef, ikinci darbe de Fransa'dan Sarkozy'den geldi.

    Arzu Çakır Morin: Yani Türkiye-AB ilişkilerinde "Nicolas Sarkozy öncesi ve sonrası" diye bir dönem mi var ?

    Faruk Kaymakcı: Maalesef öyle. Tabi Sarkozy bardağı dolduran damla oldu. Sarkozy de 5 faslı bloke etti. Bundan cesaret alan Rumlar 6 faslı daha bloke ettiler. Yani toplamda 2009'a geldiğimizde 35 fasıldan 18 tanesinin açılması imkansız hale geldi. Bu üyelik müzakerelerine vurulabilecek en ciddi darbe. Tabii AB'den bu hamleleri görünce Türkiye'de de reform hevesi kırıldı. Bir de bunların üstüne ara dönemde yaşanan gelişmeler eklendi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye-AB ilişkilerinin anatomisi... Büyükelçi Kaymakcı: 2025 AB ile ilişkilerin normalleşeceği yıl olmalı

    Arzu Çakır Morin: Bu süreçte göç anlaşması önemli bir dönüm noktası oldu. Ama ilişkilere beklenen ivmeyi kazandıramadı.

    Faruk Kaymakcı: 2015'te yaşanan göç krizi, bir anlamda Türkiye-AB ilişkilerini de canlandırmak için bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. 18 Mart Mutabakatını maalesef insanlar sadece bir göç anlaşması gibi gördü. Halbuki mutabakatın 2 temel ayağı var. Birincisi düzensiz göçün yönetiminde işbirliği. İkincisi ise Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi. Ve bunun altında da 5 tane temel başlık var. Üyelik müzakerelerinin canlandırılması, o dönemde biliyorsunuz müzakerelerde 2 tane fasıl daha açıldı. Keza gümrük birliği güncellemesi, yüksek düzeyli diyalogların düzenli olarak yapılması, vize serbestisi konusunda ilerlenmesi ve terörle mücadelede daha yakın işbirliği. Yani Türkiye-AB ilişkileri başlığında bu 5 ana parametre kararlaştırılmıştı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Arzu Çakır Morin: Bugün Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda dahi ilerleme sağlanamadı, neden?

    Faruk Kaymakcı: Maalesef 15 Temmuz FETÖ darbe girişimiyle, 18 Mart'ta yaratılan heyecan sekteye uğradı. Türkiye güvenlik odaklı politikalar izlemek zorunda kaldı. Dolayısıyla bu güvenlik odaklı politikalar ve sonrasında Türkiye'nin yapmış olduğu bazı siyasi tercihler, AB tarafından "Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaşma" olarak görüldü. Ve sonrasında da üyelik müzakereleri durma noktasına geldi. Gümrük Birliği güncelleme müzakerelerine başlanması farklı dönemlerde farklı siyasi nedenlerle ertelendi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Arzu Çakır Morin: Sonrasında Doğu Akdeniz gerilimi geldi.

    Faruk Kaymakcı: Evet, Temmuz 2018'de Doğu Akdeniz'deki gerginliğin, Temmuz 2019'da AB kararlarıyla Türkiye'ye karşı alınan önlemlere dönüşmesi, ilişkilerde ciddi bir durgunluğa neden oldu. Hatta bu gerilim Fransa ve Türkiye'yi de karşı karşıya getirdi. Temmuz 2019'da üst düzeyde diyaloglar ve Ortaklık Konseyi askıya alındı. Siyasi diyalog, enerji, ulaştırma ve ekonomi alanında, dört yüksek düzeyli diyalog ile Ortaklık Konseyi engellendi. Ayrıca Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'deki faaliyetlerini durdurdular. Türkiye'ye katılım öncesi mali yardımda da azaltmaya gidildi. 2016'dan sonra, ikinci büyük kırılma dalgası da 2019'da gelmiş oldu.

    TÜRKİYE İÇİN AB HEDEFİ BİTTİ Mİ?

    Arzu Çakır Morin: Şimdi geldiğimiz noktada ilişkileri nasıl tanımlarsınız ?

    Faruk Kaymakcı: Avrupa Birliği isterse üyelik müzakerelerini sonlandırabilir veya resmen askıya alabilir. Bu iki karar hukuki kavram ve süreç. Şu anda ikisi de söz konusu değil. Bunu geçmişte bazı ülkeler denedi ama başaramadı. Birçok üye ülke de zaten Türkiye'ye her zaman kapının açık tutulmasından yana. Eğer Türkiye, Kopenhag siyasi kriterleri konusunda geçmişte olduğu gibi olumlu bir noktaya gelirse, üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılabileceğini söyleyen birçok üye ülke var.

    Arzu Çakır Morin: Peki 2025'e geldiğimizde Türkiye için AB bitti mi?

    Faruk Kaymakcı: Türkiye'nin AB'ye olası katkısından ve Türkiye'nin AB üyeliğinden kazanacaklardan vazgeçmek kolay değil. Söylediğim gibi Avrupa Birliği hukuken ne üyelik müzakerelerini sonlandırdı ne de askıya aldı. Şu anda sadece siyasi bir kavram olan "Üyelik müzakereleri durma noktasında, İngilizce olarak "standstill" söylemi kullanılıyor.

    Şimdi kritik nokta şu; Temmuz 2019'da alınan bu kararların gerekçeleri yani Doğu Akdeniz gerginliği ortadan kalktı. Son 2 yılda Avrupa Komisyonu ve birçok üye ülke "Temmuz kararlarının gerekçesi kalktı, Türkiye ile ilişkileri bir şekilde normalleştirmemiz gerekiyor" diyor. Yani ilişkiler aslında sınırlı düzeyde. Bunu en azından normale çıkaralım" diyorlar. Bu da ne demek? Bu askıya alınan 5 tane mekanizmanın açılması, Temmuz 2019 öncesine dönülmesi demek. Dolayısıyla bununla ilgili Avrupa Komisyonu ve AB çevreleri 2 yıldır 'ne yapalım' diye tartışıyor. Sonuçta, Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'i görevlendirdiler. Borrell ve Avrupa Komisyonu birlikte 2023'te bir rapor çıkardı. Bu rapor doğrultusunda, en azından diyaloglardan bazılarını yeniden açma eğilimi belirdi. Aralık 2024 zirvesinde, "Yüksek düzeyli ekonomi diyaloğu toplanabilir. Avrupa Yatırım Bankası da Türkiye'ye dönmeyi değerlendirsin" dediler. Özetle 2 yılda bu noktaya gelebildi.

    Arzu Çakır Morin: Von der Leyen ziyareti bir ilerleme sağladı mı? Sadece Suriye konuşulup kapandı mı?

    Faruk Kaymakcı: 2024 yılında AB ile ilişikler bakımından 2 önemli gelişme oldu. Bir tanesi Dışişleri Bakanımız'ın 5 yıl aradan sonra Gymnich toplantısına çağrılması. Orada bütün üye ülkelerin bakanları, Türkiye ile sürekli düzenli ve yerleşik bir diyalog yapılmasının gerekliliğini kendileri söylediler. Yine Türkiye ile ilişkilerin bir an önce normalleşmesi gerektiğini ve eğer Türkiye, Kopenhag siyasi kriterleri konusunda gerekli düzeyi ve eski reform hızını yakalarsa, üyelik müzakerelerinin canlandırabileceğini de söylediler. Bu önemli. Bu ziyaretten sonra, Von der Leyen ziyareti de bizim için çok değerliydi. Her ne kadar Von der Leyen Suriye konusuna odaklansa da, bunun yanı sıra, Türkiye-AB ilişkileri de kapsamlıca konuşuldu. Basın toplantısında da Türkiye'nin "bir aday ülke" olduğunu bir kez daha vurguladı. Diyaloglara ve Gümrük Birliği güncellemesi gereğine değindi. Bunlar önemli gelişmeler. Biz diyoruz ki, bakanlar komiserler, çeşitli vesilelerle görüşebilirler. Bu güzel bir şey, yapılsın. Ama resmi olarak da toplanıp bir şeyleri birlikte yapmamız, ortak hareket ve ortak eylem planı üzerinde çalışmamız gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Ortaklık konseyi ve siyasi diyalog bence artık bir zorunluluk haline geldi. Kısıtlayan nedenlerin ortadan kalkmasına rağmen, AB'nin hala bu konularda adım atamaması çok büyük bir acziyet.

    "HEDEFİMİZ YERLEŞİK MEKANİZMALARIN TÜMÜNÜ HAREKETE GEÇİRMEK"

    Arzu Çakır Morin: Bu noktada, Daimi Temsilcilik olarak, bu yıl ilişkilerde ilerlemek için bir yol haritanız var mı?

    Faruk Kaymakcı: AB'ye "Suriye, İsrail-Filistin ve Rusya-Ukrayna konusunda eğer bir şeyler yapmak istiyorsanız ve Avrupa Birliği olarak dünya barışına, istikrarına, refahına katkıda bulunmak istiyorsanız, Türkiye gibi önemli bir aktörle diyalog ve danışma içinde olun" diyoruz ve bütün yüksek düzeyli diyalogların başlamasını istiyoruz. Elbette Türkiye önemli bir aktör ve her zaman Dışişleri Bakanımız, Kaja Kallas ile telefonda görüşebilir, katıldıkları toplantı marjlarında da görüşebilirler. Ama oturup bir mekanizma çerçevesinde bunu ayrıntılı ele almadığımız sürece ve yanımızda ilgili birimler ve bakanlıklar olmadığı sürece, ilişkilerde istediğimiz gelişmeyi sağlayamayız. Biz o yüzden yüksek düzeyli siyasi diyalog veya ortaklık konseyi mutlaka ve mutlaka yapılmalı diyoruz. Aksi takdirde "kayıp-kayıp" durumu.

    AB ülkeleri bunu istiyor mu?

    Faruk Kaymakcı: AB içinde pek çok ülke bunun farkında ve bunu istiyor. Ama şu anda bu süreci "bir ülke veya bazen bir iki ülke kendi maksimalist ve akılcı olmayan hedeflerini gerçekleştirmek için" kullanmaya çalışıyor. Bundan diğer ülkelerin de ciddi bir şekilde rahatsız olmaya başladıklarını görüyoruz. Çünkü diğer ülkeler, "Türkiye ile bu diyalogları yapmanın bize ne zararı olur ki?" diye sorgulamaya başladı. Yani bu engelleme bir sorunu mu çözüyor mu ? Çözmüyor, o halde neden engellemeye devam ediyoruz" diye sorgulama başladı. Bu AB'nin oy birliği ile karar alma ve veto hakkının kötüye kullanılması meselesi.

    "AB'NİN VİZYONER YAKLAŞMASI GEREKİYOR"

    Arzu Çakır Morin: Suriye'deki gelişmeler ve ABD seçimlerinin ardından yaşanan hızlı değişimler, Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkiler? Türkiye bu ağır gündemde Brüksel'de kendisine yer bulabilir mi?

    Faruk Kaymakcı: Aslında Türkiye bu gündemin hep içinde. Avrupa Birliği'nin söylediğim gibi vizyoner bakması gerekiyor. Gerçekçi bakması gerekiyor. Bir de karar alma mekanizmasını etkinleştirmesi ve esnetmesi gerekiyor. AB Güvenliği ve savunmasını konuşabilirsiniz ama NATO üyesi bir aday ülkenin bu süreçte yerini ve önemini görmek zorundasınız. NATO-AB ilişkisinin de belli bir ölçüde yine Kıbrıs meselesinden dolayı kilitlenmesi büyük bir vizyonsuzluk demek. Şu anda AB kendi çıkarına da olmayan ve rasyonel olmayan bir anlayış içinde.

    Arzu Çakır Morin: Son olarak, 2025'te ne olursa ilişkiler ivme kazanıyor diyebiliriz?

    Faruk Kaymakcı: 2025 yılında Türkiye -AB ilişkilerinin en azından 'normalleşmesini' ümit ediyoruz. Bu yönde çalışacağız. Özellikle bu engellenen 3 tane yüksek düzeyli diyalog ve ortaklık konseyi mekanizmaları devreye girer ve diğer diyaloglar da yapılırsa, bu sayede işbirliğinin artacağına, Türkiye'nin potansiyelinin diğer Avrupa ülkelerince çok daha iyi görüleceğine inanıyorum. Bu süreç AB reformları ile de güçlendirilirse üyelik müzakereleri de canlandırılabilir. Çünkü Suriye, Rusya-Ukrayna, Gazze krizleri, güney Kafkasya ve Ortadoğu'da istikrar arayışı ile AB'nin dışından gelecek Avrupa Birliği'nin ekonomik, ticaret, yatırım ve bağlantısallık kapasitesini zorlayacak her türlü sınamada Avrupa'nın altıncı büyük ekonomisi olan Türkiye her zaman çözümün parçası olabilir. Ama söylediğim gibi, bunun için karşı tarafın biraz daha vizyoner yaklaşabilmesi lazım ve karar alma mekanizmasında esnek davranması gerekiyor.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow